Tarihi fırsat mı alacakaranlık mı?
Erdoğan’ın “Hasan Ağbi”sinin dağa gönderilip “kurye” olarak getirdiği önemli (!) mesajlardan sonra ciddi hareketlenme başladı. Mütareke matbuatı, ikinci cumhuriyetçiler ve liboşlar telaşla (cesaret şart) demeye başladı. Eğitimin şart olduğunu öne süren sözde aydınlar da “Açılım” dan söz etmeye başladılar. Israrla MİT’ten Emre Taner’in birkaç yıl önce başlattığı ancak neleri kapsadığı halen anlaşılmayan projeyi hatırlatarak, uygulamaya koymasını istiyorlar. Bugüne kadar kimsenin cesaret edemediği bu “Açılım”ın içeriğinde “Genel af, Anayasa’dan Türk kelimesinin çıkarılması ve ana dilde eğitim” konularının bulunduğu şimdilik rezervde tutulması malum kurbağa hikayesini hatırlatmıyor mu?
“Tarihi fırsat”, “Önemli adım”, “Barış ve kardeşlik” gibi süslü cümlelerle kamuoyunun nabzı kontrol edilerek bir nevi kurbağanın soğuk suda yavaş yavaş ısıtılması hedefleniyor.
Terör örgütünün Kandil’de Hasan Cemal’in kuryeliği ile gönderdiği çözüm paketinde
neler var:
“PKK değişti, Kürt devleti istemiyoruz, silahları bırakalım ama bizimle diyalog kurulsun...
Af çıksın...”
Tam bu sırada devletin bir numaralı makamından “Tarihi fırsat...” sözü açıklanıyor. “Adına Kürt sorunu, terör ya da Güneydoğu, ne derseniz deyin bunu çözmek için tarihi bir fırsat gelmiştir” diyor Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Bu memlekette milletvekilliği, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapıp Cumhurbaşkanlığı makamına oturan kişi sarf ediyor bu cümleleri... Köylü Mehmet ağa, Muhtar Hasan, teknisyen Ahmet, mühendis Cemal, hemşire Ayşe, doktor Taner, genel müdür Rıza, emekli general Tahsin, devletin tiyatro partisi milletvekili Hasip değil. Anayasa’ya göre “Başkomutan” sıfatı taşıyan Cumhurbaşkanı söylüyor ama “Tarihi” diye nitelendirdiği fırsatın nelerden oluştuğundan, bu kilidi açacak anahtarına ne olduğundan bahsetmiyor. CHP Lideri Deniz Baykal’ın deyimiyle “Sayın Gül alacakaranlık konuşuyor” ...
Alacakaranlığı aydınlatmaya gayret eden Sayın Baykal’ın “Açık konuşsun ki biz de anlayalım. Anayasa’yı mı değiştireceğiz, af mı çıkartacağız” sorularının cevabı da yok.
Gül’ün TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanlarını Köşke çağırmasının altında söz konusu “Tarihi fırsat”ın nabız yoklaması olduğu da her haliyle ortaya çıkmıştır. Sayın Baykal, devlet terbiyesiyle bu yöndeki sorulara cevap vermiyor. Devlet Bahçeli’nin de aynı tutumda olduğunu tahmin ediyoruz ama DTP’li Ahmet Türk, “Diyalog için önemli adım” diye çok memnun olduğunu ilan etmişti.
Tam bu sırada bebek katili Öcalan ve Karayılan’ın “Akil adam” olarak nitelendirdiği eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, “Tam bir açılım ve cesaret şart” cümlesiyle devreye sokuluyor. “Üniter yapı içinde Kürt kimliği ve Kürtçe’nin önemli bir sorun olarak kalmamalı. Belediyelerde Kürtçe konuşmak yasak olmamalı. Üniversitelerde Kürdoloji enstitüsü kurulmalı. Okullarda seçmeli ders olarak Kürtçe öğrenimi -Eğitimi değil bu önemli- yapılmalı. Fransızlar böyle yapıyor” diyen İlter Türkmen, Fransa’da terör örgütleriyle mücadele yasalarından ise bahsetmiyor. Taha Akyol da, “Türkiye’nin en önemli meselesi” diyen Gül’ün “Kontrolsüz bir şekilde gelişebilir. Her an başkaları kontrol edebilir” sözlerinin altını çiziyor. Bu sözlerden “Eğer biz bir şeyler yapmazsak, iş tamamen kontrolümüzden çıkar ve uluslararası güçler bize dayatabilir” anlamını çıkarmak mı gerekir.
Sonuç olarak postacılar, kuryeler, ibrikçiler, peşkirciler ve bilmem ne zevat “Adını koymak” konusunda bunca telaşlanmışken adının ne olduğunu cumhurdan saklayan başkan bir an önce “Tarihi” dediği fırsatı açıklamalıdır.