Tanrı Türk’ü uyandırsın!..
“Gerekçe’den tasfiye”ye başlıklı yazımdan sonra adeta mesaj bombardımanına tutuldum. Sözde Balyoz Davası’nın gerekçeli kararındaki çelişkilerle ilgili yüzlerce ileti ile yeniden kitap yazmak hiçten bile değil. Ancak beni en fazla etkileyen TSK’daki tasfiyeye ilişkin örnekler oldu. Son iki yılda askeri liselerden mezun olup harp okullarına gelen gençlere yapılan baskılar dudak uçuklatan seviyeyi geçmiş. Ümraniye ve Balyoz davalarının yoğunluğu yüzünden bu konudaki dosyaları kabul edemeyen avukat dostlarım başka adresler göstermek zorunda kalıyorlar. Elimde ilginç dokümanlar var. Vakit buldukça inceleyip, muhatapları ile görüşerek bu vahim tabloyu okuyucularımla paylaşıp, kamuoyunu bilgilendireceğim.
Dilerseniz TSK’daki tasfiye ile ilgili bilgileri paylaşalım. İstifa ve emekliliğe zorlama süreci ve rakamları dün yazmıştım. Peki, öyle ise boşalan kadrolar nasıl doldurulacak?
Dünyanın en zor ve pahalı işidir asker eğitmek. Dünya barışının teminatı olarak gördüğümüz Türk ordusunda subay ve astsubay yetiştirmek zorluğun ötesinde artık angarya olarak görülmeye başlandı. TSK’ya sızmak için yapılan girişimler artık riskli görüldüğü gibi, beş yıl askeri lise, sınıf okuluyla beraber beş yıl da Harp Okulu ile on yıllık eğitimi göze alanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Askerlik mesleği üstelik cazibe merkezi olmaktan çıkıp, olağanüstü riskleri göze almak ve yargısız infaza uğrar duruma düşünce, gönüllü bulmak imkansız hale geliyor. Son iki yılda harp okullarındaki sivil liselerden gelen öğrenci sayısının askeri liseleri ikiye katladığını da yazmadan geçemeyeceğim.
AKP ile beraber Türkiye’de zihniyet değişiminden ne yazık ki Türk ordusu da nasibini almaya başladı. İnternet ve gazete ilanlarında sık sık “Askeri personel alım” ilanlarına rastlar olduk. “Profesyonel Ordu” safsatasının hayal kırıklıkları ayrı bir yazı konusu. Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu’nun kapatılmasının ihanet ile eş değer olduğunu bu sütunlardan defalarca yazmıştım. Gönüllü Uzman Çavuş bulmakta güçlük çeken ordunun subay-astsubay ihtiyacı sivil kaynaklardan karşılanacakmış. “Sözleşmeli Subay-Astsubay Alınacak” ilanları bir hayli ilginç. Eskiden yardımcı sınıflar için açılırdı bu kadrolar. Şimdi her sınıftan var. Askeri liseler ve üniversitelerde “Fakülte ve Yüksek Okullar Komutanlığı” bünyesinde okutulurdu üniversiteli askeri öğrenciler. Hukuk, tıp, öğretmenlik, veterinerlik, psikoloji gibi dallarda, “Ağaç yaş iken eğilir” misali, genç yaşta eğitilerek askeri ruh verilirdi. Devir ile beraber her şey değişiyor. Üniversite mezunu, boyu, kilosu vs. denip üç ile altı senede bir yıllık eğitimden sonra teğmen yıldızı takıver... Ana kuzusu Mehmetçikleri emanet et... Hazır; AKP ile beraber vahşi bir kadrolaşma, adrese teslim ihale süreci devam ederken, AKP genel merkezince hazırlanan aday listeleri MSB’ye gönderilirse şaşırmayalım. Sonuçta özelleştirme adı altında her şey taşeron şirketlere havale edilmedi mi? Vaziyet bu haldeyken TSK’ya malzeme tedarik eden şirketler gibi, personel tedariki için yeni iş kapıları da kuruluverir... Dahası ithal edilir. Hayvanların yiyeceği samanı bile ithal eden, ileri demokrasiye terfi eden canım memleketimde asker ithalinin lafı mı olur! Hazır komuta kademesi Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye tıkılmışken Amerikan West Point Akademisi mezunu generalleri davet edip sözleşmeli olarak komuta kademesine yerleştirmek parlak fikir değil mi? Ne de olsa Patriotlar için Alman, Hollandalı ve ABD’li askerler geldi. Gemilere kaptan, uçaklara pilot
getirmek ihtiyaçtan kaynaklanmaz mı?
Darbe dönemlerinde olur böyle şeyler, 27 Mayıs’ta “EMİNSU Vakası” ile binlerce subay tasfiye edilmişti. 12 Mart ve 12 Eylül’dekilerin sayısını ben de unuttum. Kenan Evren “Bize Hakkari ve Tunceli’den askeri öğrenci almıyorsunuz diyorlar” diyerek Harp Okulu’nda kontenjan açtırmıştı da fiyaskoyu dillendiremedi. Son yıllarda “sivil darbe” nin neticesi olarak binlerce yönetmelik değişti. Sessiz-sedasız Harp Akademilerine giriş şartnamesinde, sözde demokratik uygulamalar başladı. Önümüzdeki günlerde kurmay olabilmek için Harp Okulu mezunu olma şartı kaldırılırsa kimse şaşırmasın. Ne de olsa sözleşmelilerin önü açılmalı. Sivil darbe kendi ordusunu kurmalı..
Televizyonların siyah-beyaz günlerinde, “Hal böyleyken Telefunken” diye bir reklâm vardı. Yine o yıllardaki gençlik dönemlerimizde Milliyetçi-ülkücü gençlerin “Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin” dua ve temennisi söz konusuydu. Kendi adıma son yıllarda bu tarihi kelimeyi
değiştirdim.
Tanrı Türk’ü uyandırsın!..