Tankın üzerine çıkmak!
Amasya Valisi’nin pastanede Cumhuriyet resepsiyonu vermesine göz yuman hükümet, Ankara’da yasaklamasa milyonlar belki de meydanlara çıkmayacaktı. AKP’nin yasağı bir bakıma AKP’nin de sonunu hazırladı dersek abartmış sayılmayız. 19 ve 20. yüzyıldaki totaliter rejimlerin yıkılış süreci uzun sürmüş olsa da 21.YY’da polis devleti mantığı eşyanın tabiatına aykırı geliyor. İlk defa geçtiğimiz yıl ameliyat olduğum için 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını televizyondan izlemiş, gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Bir Cumhuriyet çocuğu olarak Cumhuriyet kutlamalarının hep içinde olduğum halde, Cumhuriyetin nimetlerinden bugün cumhuru yönetenler kadar faydalanamadım. Cumhuriyet olmasa AKP’liler milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilir miydi? Cumhuriyet imkânlarını tepe tepe kullanıp, makamların, mevkilerin en yükseğine çıkanların Cumhuriyeti ortadan kaldırma zihniyetlerine akıl erdirmek mümkün mü? “Cumhuriyetin nimetleriyle cumhuru yönetebiliyorsan bundan böyle cumhuriyete gerek yoktur” zihniyeti ruh sağlığını yitirmiş anlayışın ta kendisidir.
Başkentteki Cumhuriyet gösterilerine gitmeden önce bu sütunlardan “nasibimize biber gazı yada polis copu düşebilir” diye yazmıştım. Sağ olsunlar bizi yalancı çıkarmadılar. Daha önce gaz yeme tecrübem olduğu halde, polisin tamamen organik (!) biber gazı dünyamı zindan etti. Bir taraftan gözlerimin görmeyişi ile ne yaptığımı bilmiyorum. On kilometrelik yürüyüşten sonra Anıtkabir’de Gazi’nin huzurunda kendime gelebildim. Ertesi günkü gazetelerde polis panzerinin üzerine çıktığımın resmini görünce biber gazının nelere kadir olduğunu daha iyi anladım. Şakası bir yana gazı yiyen insanın cidden bilinç kaybına uğradığı bilimsel raporlarda mevcut. Yüz binlerce insana bilinçsizce gaz sıkılması aslında katliama da sebebiyet verebilirdi. Panik halinde doğacak izdiham ve kargaşada ezilmelerle insanlar ölebilirdi. Çok şükür bu acıyı yaşamadık. Kim bilir Valiliğin istihbaratına göre marjinal gruplar ve provokatörler görevini tam yapamadığı için faciadan kıl payı kurtulduk.
Türkiye’de Rus edebiyatını en iyi bilenlerden çeviri ve eleştirileriyle yazı dünyasına soluk getiren Mümtaz İdil de akciğer kanserine rağmen Ulus’taki gösterileri izleyenler arasındaydı. Odatv’de “Kılıçdaroğlu Yeltsin gibiydi” başlıklı bir yazı kaleme almış. Teşbihte hata olmaz derler. Moskova’da tankın üzerine çıkarak darbeyi önleyen Yeltsin’e benzetmiş Kılıçdaroğlu’nu... Barikatların üzerine çıkarak kitleleri arkasına aldığından dem vurmuş. Doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun hükümetin yasağına rağmen meydanları dolduran yüz binlerin yanında olmasını takdir ediyorum. Fakat polis panzerlerinin üzerine çıkmayarak tarihi fırsatı kaçırdığına da yanıyorum. Organizasyon konusunda büyük eksikleri olan CHP’nin namusunu bir hukuk adamı kurtardı. Silivri’yle beraber Türkiye’deki hukuksuzluğa isyan edip çok sevdiği savcılık mesleğinden istifa ederek CHP’den İstanbul milletvekili seçilen Ali Özgündüz ile Silivri duruşmalarından tanışıyoruz. Ulus meydanında biber gazı ve tazyikli su ile vergilerinden maaş aldıkları halka zulüm eden polise karşı Özgündüz isyan etti. İzdiham sebebiyle doğabilecek faciayı önleyebilmek için bu satırların yazarının yardımıyla polis panzerinin üzerine çıkarak vatandaşları sakin olmaya çağırdı. Elindeki ay-yıldızlı Türk bayrağı ile “Ne mutlu Türküm diyene” sloganı atan yüz binlere Anıtkabir’in yolunu göstererek miting alanının düzenli bir şekilde boşaltılmasını sağladı. Polis aradan çekilince sakinleşen kitle, Ali Özgündüz’ün kılavuzluğunda Ata’sının yanına yürüdü. Polis panzerinin üzerinden izlediğim tablonun güzelliğini anlatamam. Digital terör ile suçsuz yere 16 ay hapis yatan Müyesser Yıldız da gazdan nasibini almış şaşkınlıkla bizi izlerken, Silivri müdavimi Ali Özgündüz, Müyesser’i panzerin üzerine davet etti. Miting alanındaki tek KKTC bayrağını heyecanla sallayan Müyesser’in mutluluğuna diyecek yoktu.
Silivri’den çıkıp Ankara’ya geldiğinde evine bile uğramadan doğruca Anıtkabir’e giden Müyesser ile öksüre-aksıra düştük yola... Yaş kemale erince yürümekte zorlanıyoruz. İlim olmasa halimiz harap. Halkın Habercisi’nden Deniz’in alerjiden her yeri şiş. Ama bu Cumhuriyet sevdasının yangınlıları bir alem. Bir yudum suyu hiç tanımadıkları yanındaki ile paylaşıyorlar. Arslanlı Yol’un başına ulaştığımızda takatimiz bitmişti. Lakin Ata’nın huzurundan dönenlerin yüzlerindeki mutluluk ve huzur görülmeye değerdi.
Cumhuriyetin düşmanlarının 29 Ekim günü uyumadığından eminim. O halde 10 Kasım’da Ata’nın huzuruna yüz binlerle yürüyerek rahatsızlığa devam edelim.