Talat’ın da ‘şeker’i çıktı
AB temsilcisi Fogg’un, Türkiye’deki ‘şekerleri’ aracılığıyla yürüttüğü Denktaş’ı tasfiye operasyonunun benzeri bu kez Talat’ın koltuğunu korumak için yürütülüyor. Adaya giden yandaşlar ‘arkamız sağlam’ propagandasıyla oy istiyor
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde iktidarı ellerinden kaçırdıkları vakit, adadaki işbirlikçilere böyle seslenmişti Hasan Pulur: Size bir Karen Fogg lazım şekerim!
Odatv’nin dün ortaya attığı iddia, beni önce Pulur’un Milliyet’te yayımlanan o yazısına, sonra da Bebek’e, Kumkapı’ya, Brüksel’e... Ohooo... Bilseniz daha nerelere götürdü.
Odatv’nin aktardığına göre Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, 18 Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Mehmet Ali Talat’ın seçilmesini sağlamak” üzere adaya gitmişti. Talat’ın ofisini mesken tutmuş, partisi CTP’nin yayın organlarına mülakatlar veriyor ve Talat’ın seçilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Kendisinin Erdoğan’ın en yakın adamı olduğunu anlatıyor ve AKP’nin de seferber olduğunu söylüyordu. Haberde Karaalioğlu’nun köy köy gezilere çıkacağı dahi iddia ediliyordu.
İddialar aynı
Beşparmak Dağlarını delmeye çalışan bir tür “Son Ergenekoncu” silüeti düştü bilgisayarımın ekranına. Hatta gözüm ajansta, önceki Başbakan F. Sabit Soyer’den bir ihbar bekledim son ana kadar: “Kıbrıs Türk halkının iradesini etkilemek için kesintisiz bir gizli organizasyonun varlığı kuşkusu orta yere çıktıktan sonra benim susmam cinayetin ta kendisiydi...”
“1998 seçimlerine müdahale raporunu inceleyince dudaklarım uçukladı” diyerek, dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş ve Başbakanı Eroğlu hakkında soruşturma başlatılmasını istemişti ya... “İddia olunan Karaalioğlu müdahalesi(!)”ne, karşı da, bünyesi “uçuk” tepkisi vermiştir diye düşündüm.
Neydi gerekçeleri?
1. “Ergenekon, Kıbrıs seçimlerini yönlendirmek için operasyon yaptı, Derviş Eroğlu’na destek verildi.”
2. “Operasyonlar, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın bilgisiyle yapıldı. ”
3. “Milletvekili adayları fişlendi, açıkları belirlendi.”
Yazılanlar doğruysa Karaalioğlu ve ekibinin (Star yazarı Gürkan Zengin eşi de Talat’ın basın ekibini yönetiyormuş yormuş) yaptığı ne?
1. “Türkiyelilerin
Talat’a oy vermesini
istiyorlar.”
2. “Karaalioğlu kendisini Başbakan Erdoğan’ın adaya gönderdiğini iddia ediyor.”
3. “Talat’ın Özel Kalem Müdürü Asım Akansoy’la birlikte Eroğlu ailesi hakkında yalan haber yapmışlardı”
Fark görebiliyor musunuz?
Acilen Karen lazım
Ama saat 15.16 ve Kuzey Kıbrıs’tan hâlâ “müdahale etmeyin” isyanı yükselmediğine göre, demek ki “Son Ergenekoncu” değil, olsa olsa “son mergenekoncu” diyebiliriz Karaalioğlu için. Bir nevi “şeker” yani...
Yoksa çoktan çıkmıştı adı “darbeci”ye...
Evet evet “son şeker” olmalı. Hem savundukları değerler de benzeşiyor. Karaalioğlu da, “şekerler” gibi “Talat üzerinden, Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan çıkartılmasını, dolaylı olarak tasfiyesini” savunuyor.
Sorun şu ki, “şekerler”in arkasında kapı gibi Karen Fogg vardı. Onun arkasında da, diplomat olarak görev yaptığı kapı gibi AB?
Karen bir “tık”la, “Sevgili Şahin(Alpay), bundan sonra izlenecek yol Kıbrıs Türkleri’nin sesi olan Denktaş’ın itibarını azaltmaktır..” (26 Şubat 2001) diye talimatını veriyordu vermesine ama “30 milyon euro”luk teşvik priminin ucunu da gösteriyordu...
Demem o ki, eğer ‘milletin iradesi’ gerçekten senden yana değilse, Kuzey Kıbrıs’ta seçim kazanmak, Tunceli’nin susuz köyüne çamaşır makinası götürerek seçim kazanmaya benzemez. Dünya haritasında Asya, Avrupa ve Afrika’nın göbek deliği gibi duracaksın, ABD’den, Rusya’ya, İngiltere’den Yunanistan’a seninle hesabı olmayan, senden çıkarı olmayan ülke olmayacak... Ve kaderini “AKP’nin adamıyım” dediği iddia edilen birine emanet edeceksin... Nerde öyle üç kuruşa beş köfte... Mustafa Karaalioğlu; sana acilen bir Karen Fogg lazım şekerim!
Devir teslim yapsaydınız
Hala “darbeci” diye ifadene başvurulmadığına göre, hala “seçime dudak uçuklatan müdahale”yle suçlanmadığına göre...
Aman Allah’ım; yoksa “son şeker” sen misin?
Keşke bir devir teslim töreni düzenleseydiniz Kör Agop’un meyhanesinde; “Eski şekerler Cengiz, Mehmet Ali, Şahin, Eser ... Kıbrıs’a ilgili rütbelerini ”öz yandaş medya“ya devretti, onlar faaliyetlerini basının ”işbirlikçi“ kolunda sürdürecekler” diye ilan ederdik, şanınıza layık bir karşılama yapardı Kıbrıs Türkleri sizin için...
***
Zaferden
zafere koştu
Bence yardımcısının “30 Ağustos’ta ev sahipliğini Başbakan yapsın” önerisi iyi bir fikirdi...
Nitekim bir çok zaferi vardır:
-Kıbrıs zaferi... Ki bu zaferden sonra KKTC’ye ambargo yoğunlaşırken, Rumlar AB’ye girmiştir...
- AB zaferi... Önemli bir zaferdir... Kızılay Meydanı’nda havai fişaklarla “AB’ye girdik” diye yapılan kutlamalardan tam beş yıl sonra Başbakan, “Bizi niçin AB’ye almıyorsunuz?” diye sormuştur...
- Gazze zaferi... Gazze’de taş taş üstünde kalmamıştır...
- One minute zaferi... Kürt açılımı zaferi... Ermeni kapısı zaferi...
- ABD ile stratejik ortaklık zaferi...
30 Ağustos Zaferi’ndeki katkısını ise nereden anlıyoruz: Türk ordusunu haşat etmesinden... Gerek rütbeli subayların can kaybı bakımından... Gerek içerideki kuvvet ve ordu komutanları bakımından... Gerek en merkezi karargahların basılması bakımından... Gerekse askerin sindirilmesi bakımından... Tebrikleri kabul etmesi gerekmez mi?..
Bekir Coşkun / Habertürk
***
Hangisi şark kurnazlığı
AKP “HAYIR, paketi bölmeyiz” diyor.
Neden?
Çünkü “CHP’nin bu yaptığı Şark kurnazlığıymış.”
Asıl Şark kurnazlığı, paketi hiç kimsenin itirazı olmayan cicili bicili hükümlerle sarmalamak ve onların içinde HSYK, Anayasa Mahkemesi ve parti kapatma hükümlerini geçirmektir...
Hani “Bu bir haptır” söyleminde olduğu gibi.
Hapı şekerle sarar yutturursun.
Bir sürü madde için de kaynatıp oylatmak.
Öte yandan, birbirleriyle yakın ilgisi olan 3 maddeyi referanduma götürmek Venedik kriterleriyle de örtüşüyor.
Güneri Cıvaoğlu / Milliyet
***
İlahi Fehmi Bey;
bu da soru mu
Fehmi Koru’nun, ikinci kimliği Taha Kıvanç’ı dışa vurduğu köşesinin dünkü başlığı “Balyoz ve baba-kız dayanışması”ydı. “Org. Çetin Doğan’ın iyi eğitimli kızı Pınar Doğan ve Harvard Üniversitesi’nin önemli hocalarından Türkiye doğumlu Dani Rodrik”in “baba”larına verdikleri destekten rahatsızdı çift kimlikli. Sadece Pınar Doğan için değil İrem Çiçek, Zeynep Küçük gibi babalarını “resmen” de savunan kızlar ve Gönül Kerinçsiz gibi kocasını “resmen” de savunan eşler için de yazılsa, aynı derecede abes olurdu bu tür bir “dayanışma” eleştirisi. Ne yapacaklardı, en yakınlarına değil de, linç korosuna mı destek vereceklerdi yani?
Paniğe kapıldı
Yazıyı okudukça gördük ki, bu dayanışma kadar, hatta daha fazla, “sonuçları”ndan rahatsız Koru.“Bazı liberal veya sol kökenli kanaat önderlerinde Ergenekon konusunda hafif bir çarketme”ye neden olduğunu düşünüyor. Pınar Doğan ve eşinin “Biz her tür askeri darbeye karşıyız. Ordunun siyasi bir rol oynamadığı bir demokrasiye inanıyoruz. Ancak intikamların ve cadı avlarının demokrasi ve insan hakları davasına fayda getirmeyeceğine de inanıyoruz. Trajik olan şu ki, Türk demokrasisi ve destekçileri, hikâyenin tamamı ortaya çıktığında en büyük darbeyi alanlar olacak” gibi beyanları, liberallerin kafasının karışmasına neden oluyormuş! Bunca zaman, Can Ataklı’nın deyişiyle “liberal maskeli faşistler” ile demokrasi arasında nasıl bir bağ kurulabildiğini anlamaya çalışanların kafası karışmıştı. Biraz da onların karışsa, hem cadı avcısı hem demokrat olmanın yaman çelişkisi üzerine kafa patlatsalar biraz kıyamet mi kopar? Koru’nun takılıp kaldığı şu karşısında benim elimden katıla katıla gülmekten ötesi gelmedi: “Neden değişti liberaller?” Sahip oldukları herşeyi “döne döne” kazanmış bir güruh için sorulacak soru mu Allah aşkına? İlahi Fehmi Bey!..
***
Resmi Gazetede Bakanlar Kurulu’nun, “Kültür ve Turizm Bakanlığının taşra teşkilatında yer alan Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının Cumhuriyet Müzesi Müdürlüğü olarak değiştirilmesi” kararını
gören Dilek Uyar soruyor: “Kurtuluş Savaşı ibaresi kimi, neden rahatsız
etmiştir, bir açıklaması olan var mıdır...”
***
Dengeler sarsılabilir
Obama ile Medvedev’in ABD’nin NATO üzerinden uygulamaya çalıştığı Füze Kalkanı Projesi konusunda görüş ayrılığı, anlaşmaya rağmen devam ediyor. Türkiye’ye gerek erken uyarı antenleri, gerekse karasularında füze taşıyıcı gemilerin seyretmesi talepleri gelebilir. Rusya, burnunun dibinde kendisini rahatsız edecek yeni kurgular istemiyor. Bizler Anayasa değişikliği ve Balyoz soruşturmasına yoğunlaşmış durumdayız, ancak Erdoğan’ın Vaşington ziyareti sonrası yeni stratejik dengelerin sarsıntıları yaşanabilir bölgede.
Murat Yetkin / Radikal
***
‘Yandaşmatik’ TRT’den kaçan kaçana
TRT’nin iktidara yakın gazetecilere verdiği para bizim cebimizden çıkıyor. Bu paranın nereye gittiğini sorgulamak sonuna kadar hakkımız.
Biat ödüllendirildi
Hepimiz biliyoruz ki TRT’ye program yapan gazeteciler oralara rating’leri olduğu ya da televizyondaki büyük başarıları yüzünden getirilmediler. ’Yandaşmatik’ TRT, biat ettikleri için onları ödüllendirdi. Ancak TRT’de bu gibi operasyonlar fazla göz önünde olunca da tepkiler yükselmeye başladı. Hem içeriden, hem dışarıdan... Hem muhalifler, hem yandaşlar bu TRT mevzusuna eğilmeye başladı... Hemen ardından da ’yandaşmatik’ten kaçan kaçana...
Dün de Taha Akyol, TRT’deki programı bitirdiğini açıklamış Ahmet Hakan’a... Gerekçesi şu: ’Baba ve oğlun aynı kanalda program yapmasının doğru olmadığı...’
Bahane tabii; oğlunu her yere peşinden sürükleyen Taha Akyol değil mi? Şimdi mi rahatsızlık yaratmaya başladı Mustafa Akyol’un da TRT’de program yapması? Bazı meslektaşları baba-oğul birlikte programı bile sunuyor, onlar hiç gocunmuyor.
‘Yeni Fehmi’ olma korkusu
İşin gerçeği şu ki kimi gazeteciler TRT’yle ilişkilerinin sicillerine çok fena yazıldığının farkında. ’Yeni Fehmi’ diye damgalanma korkusuyla teker teker kaçmaya başladılar. Bırakanlar doğru yapıyor... Bakalım TRT’den daha kimler kaçacak, kimler kalıp ’yandaşmatik’ maaşı almaya devam edecek... Oray Eğin / Akşam
***
İşte bu bizim hikayemiz(!)
Vapurda gazete okurken yanımızda oturan ve sonradan emekli işçi olduğunu öğrendiğimiz arkadaş mırıldandı. Dönüp baktık. Önümüzdeki gazetedeki yazarı işaret ederek: - Çok cesur konuşuyor abi, dedi, bizim aklımızdan geçenleri seslendiriyor...
Ekledi: - Böyle giderse içeri atacaklar...
Merak ettik: - Onu attıklarında sen ne yapacaksın?
- Polis beni çok içeri attı, dedi, çok dayak yedim, kimse yardıma gelmedi...
Hikâye bu kadar...
Melih Aşık / Milliyet
***
MİNİ YORUM
Kelimelere sığmaz diye...
Habertürk’te yayınlanan “Öteki Gündem” programına önce konuk olarak çağrılan, yayına bir gün kala ise “Atatürk’ün konuşulması istenmiyor” gerekçesiyle gelmemesi istenen Sinan Meydan’la ilgili internet sitelerinde tam bir yorum bombardımanı var. Kimsenin kimseyi ekrana çıkarmak gibi bir mecburiyeti yok ama bu ilginç gerekçe merak uyandırdı; kanal “Atatürk’ün konuşulmasını istemiyoruz, çünkü kelimelere sığmaz” demek istemedi herhalde!