Tac Mahal’i yok eden sihirbaz ve Türk Ordusu
Bunu yapacağını önceden duyurmuş sihirbaz. Merakla akın etmiş Hintliler o şaheserler şaheserinin önüne. Göz boyamanın en üstün ve yeni tekniklerini bulan sihirbaz, kollarını açmış Tac Mahal’e doğru, yummuş gözlerini, okumuş bir şeyler ve üflemiş kuvvetlice. O büyük kalabalık, işte tam o sırada, Tac Mahal’in yok olduğunu görmüş hayretten donakalarak.
Sonra?... Sonra, Tac Mahal yeniden belirmiş tüm görkemiyle. Belirmiş ya, bir dedikodu çıkmış halk arasında, güya bu şaheserin Türk mimarları, Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ile Mehmet İsmail Efendi, bu ulu binayı, maddi yapı malzemeleri ile değil, Şah Cihan’ın eşi Ercümend Banu’ya olan o büyük aşkından yapmışlardır. Sihirbaz, bunu bildiği için, yoğun nefret üfleyerek, kısa bir süreliğine görünmez edebilmiştir bu şaheseri.
Bu öykü bana “Türk Ordusu”nu çağrıştırdı. Yoğun nefret üfleyen bir sihirbaz, Mete Han’dan Büyük Atatürk’e dek nice büyük komutanın aşkından oluşan bu şaheseri görünmez etti halkın gözü önünde. Bu görünmezlikte, görülmemesi gerekenler, görmemesi gerekenlerin gözüne göründü. Ve benim gibilerine göz yaşartıcı bomba oldu bu.
Arz ederim!..
İsmet Özel’in Alevilik vukuatları ve Seyfi Şirin’in mektubu
Senarist, metin yazarı, romancı Seyfi Şirin’den bir mektup aldım. Mektubuna bir de yazı eklemiş, başlığı “Alevilere toz kondurtmam, İsmet Özel’i de savunurum”. İsmet Özel’le “Alevilere toz kondurtmama” bağlamında, korakor ama düzeyli bir tartışmaya girdiğini yazıyor Seyfi Şirin. Antiemperyalist duruşu ile edebi ve özel yanını ise şöyle savunuyor Özel’in: “Şiire namuslu adanmış bir ömür. Herhalde birkaç bin şairin özgül ağırlığını arayan muazzam bir kuyumcu titizliği. Çağımızda aynı estetik çabayı göstermiş ikinci bir kişi varsa beri gelsin. Nazım’dan başka şair tanımayan solcu geçinenler yanında İsmet Özel’e sorsan en az kırk tane toplumcu şairi şiiriyle, sanatıyla söyler sana, öyle Attila İlhan, Ahmet Arif gibi bilinenleri de değil, İlhan Berk gibi hakkı yenmişleri de saatlerce sunabilir. (...) Dehalar kırıcı olabiliyor. Bu onların çektikleri acıdan, anlaşılamamaktan kaynaklanıyor.”
İsmet Özel keşke kendini şiirle sınırlasaydı sevgili Seyfi Şirin, şiirden çıkınca zıvanadan da çıkıyor çünkü. Hele bir Türklük ve Türkçe tanımı var ki, nerden baksan tutarsızlık. Sivas-Madımak Oteli olayından sonra Milli Gazete’de yayımlanan o yazısı ise, tövbesi kabul olmayan bir ayıp. Şöyle diyordu: “Aklıma takılan soru şu: Aziz Nesin gibilerinin kendilerini güvenlikte hissetmeleri için, Sırp (veya Grek, Ermeni, Rus veya Amerikan) uçaklarını Sivas semalarında görmeleri mi gerekiyor? Müslümanların icabına bakma gayretkeşliği her türlü dolambaçlı yolu deneyebileceklerini düşündürdüğü gibi, Aziz Nesin’in Sivas olayları sonrasında ağzından dökülen laflar, ’davetiye’niyetinin ne kadar ciddi olduğunu da gösteriyor. (...) Giderek olayların, Türkiye’de yaşayan insanları şöyle bir tercih karşısında bırakma ihtimali kuvvet kazanıyor: Ya Müslüman Türkiye veya hiç!”
İnsanlar yakılıyor, İsmet Özel “Ya Müslüman Türkiye veya hiç!” körüğüyle gidiyor yangının üstüne.
“Siyasal İslam” nasıl nasırlaştırmış ki, Şair yüreği bile yanmıyor bu ateşle. Yazık...