Şut; ve yersen gol!

Belgrad yolunda “evet”çilerle yapılan taktik antrenmanında Şamil, “Etro gömlek mi giyiyorsunuz?” diyerek topu ortaladı, eski futbolcu Erdoğan “Yerli Lacoste” şutunu çekti, ama golü yiyen kalenin hangi taraf olduğu anlaşılamadı

Güzel memleketimin her bir güzel ferdi anayasa uzmanı olmasa da, her biri ordinaryüs hukuk profesörü olamasa da, en azından bugüne kadar AKP’den biriktirdikleri “hayır”ları iade etmek için, referandum anketlerinde “hayır”lar almış yürümüş...
Maaşa zam?
Hayır!
İş?
Hayır!
Aş?
Seçim arifesinde!
Emeklilik?
Mezarda!
Özel hayata saygı?
Hayır!
Toprağımı ekeyim?
Hayır!
Eğitimde fırsat eşitliği?
Hayır!
Basın özgürlüğü?
Hayır!
Düşünce?
Hayır!
İfade?
Hayır!
Bu kadar “hayır”ın altında kalır mı, benim az ama candan veren milletim?
Cebinde akrep yok ya, o da naçizane, dar zamanlar için sakladığı bir tek “hayır”ı elbette çıkarıp verecektir günü geldiğinde...
Bunun idrakinde olmak, öyle anlaşılıyor ki bütün dengesini kaybettirmiş iktidara. Nerede sahaya indiğinde 90 dakika koşan eski futbolcu Erdoğan, nerede kulübeye çekilip, arada bir taktik vermek için başını uzatan yorgun adam!
Hey gidi hey!
İşin kötüsü takım da toplama, sağ - sol kanatlar kırılmış, libero “adam”lara geçit vermiyor da, top zıpkın gibi ilerliyor ağlara...
Ee masraflı olacaktır biraz tabii, ama mecbur, kadro değişikliğine gidecek Erdoğan. Biz Belgrad yolunda verdiği fotoğraftan öyle anladık.
Bugüne kadar milletvekilleri, bakanları, danışmanlarıyla yürüttüğü “evet” kampanyasını, bu yolculuk -kamp mı demeli yoksa- aracılığıyla, zannederim “Yes be annem” ekibine devredecek.
Geceli gündüzlü fiziki mücadele TBMM’deki milletvekillerinin kondüsyonları pek umut vermemiş olabilir. Yandaş medya daha “fit”, daha “antrenmanlı” tabii.
Öyle “bodoslama” olmaz fikir maçı, biraz “taktik” desteğe ihtiyaçları var; bu açığı da Belgrad kampında, Erdoğan’ın hepsiyle “teker teker” ilgilenmesiyle kapatmışlardır diye düşünüyorum.
Ee arzu, istek, hırs da var; baksanıza şu fotoğrafa, gözlerinden okunuyor maçı kazanma azimleri. Tam “hoca”larının ağzına bakan, sözünden çıkmayan PAF takım mizanseni.
Az şey mi, sonunda A takımla referandum derbisine çıkmak var tabii; büyük balık!
Merakla bekliyoruz, nasıl bir kadroyla inecek sahaya AKP?
Forma yarışının kıran kırana geçtiği belli, haliyle tahmin etmek kolay değil. Amma illa da “parlayan” oyuncu var mı derseniz?
Biz, “Srebrenitsa” gibi bir katliamın anmasına giderken dahi “Sayın başbakanım Etro gömlek mi giyiyorsunuz?” sululuğuna top çevirebilen Tayyar’ı oldukça formda bulduk.
Ortası Başbakan’ı bulmuş baksanıza. Şutu çakıvermiş:
“Etro değil yerli Lacoste... Ben yerli Lacoste takılıyorum.”
Gol mü yani?
Tayyar “Bu sözler ucuz popülizmin cam damarına vuruştur. Merdiven altı türbanlı işçileri hatırlatıp havuzlu villalarda oturmayacağınızı söylerseniz, kasketinizin altına geçirdiğiniz 500 liralık ithal gömleği hatırlatırlar size” diyor...
Yersen gol! Gol, gol olmasına da; Tayyar gazeteci değil miydi?
Yani siyasetle rakip takımdan!
Kafamız karıştı şimdi!
Ya bu çocuk golü kendi kalesine attı farkında değil!
Ya da şike var bu maçta!


***

Basın Özgürlüğü Ödülleri’ni Soros mu finanse ediyor!
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “basın özgürlüğünü savunan, bu uğurda çaba harcayan kişi ve kuruluşlara” verdiği “Basın Özgürlüğü Ödülleri”ni bugüne kadar Emin Çölaşan almış, Uğur Mumcu almış, İlhan Selçuk almış, Melih Aşık almış...
Geçen sene Nedim Şener aldı mesela!..
Ama Ragıp Zarakolu da aldı 2007’de!
Böyle “bomba”ları fazla sık patlatmaya başlamadı mı Gazeteciler Cemiyeti?
Geçen yıl da iftiracı Taraf’ın süzme, pardon sızmacı muhabirini yılın gazetecisi seçmişlerdi.
Ya meslek ilkeleri değişti de biz hala gazeteciliğin taş devrinde kaldık, kimse bize tebliğ etmedi bu “cilalı” değişimi?
Ya da bu seçici kurullar; ünvanları, adları, kıdemleri ne kadar büyük olursa olsun, gazeteciliğin de, özgürlüğün de ne olduğunu bilmiyorlar.
Bu yıl kişi dalında Sedat Ergin’e vermişler ödülü. Ama bir de “yanı sıra” parantezi var ki; İrfan Aktan, İsmail Saymaz ve Vedat Kurşun’u sıkıştırmışlar araya.
Ödül törenini Kandil’de yapın olsun bitsin bu iş! Ödülleri, Hasan Cemal, Yasemin Çongar, Ahmet Altan ve Amberin Zaman’a (unuttuğum varsa kusura bakmasınlar artık) verdirirsiniz. Yaşam boyu onur ödülü filan sıkıştırılır ya bu tip etkinliklere, onu da Murat Karayılan’a verirsiniz, malum onun “şehre” inmesi zor.
“Tutuklu gazeteci” olmaksa bunların takdire şayan özelliği, Mustafa Balbay ne o zaman, Tuncay Özkan, Ufuk Akkaya, Deniz Yıldırım ne? Vedat Yenerer neydi?
Beni argo deyişle asıl koparan “kurum” ödülü oldu; Basın özgrülüğü ödülü “Soros” gölgeli BİANET’e gitti ey ahali!
Ki yöneteni Nadire Mater gerine gerine “Soros’tan fon alınmasına karşı değilim” diyor. Gazeteciler Cemiyeti de kalkıp “aferin” sen bu yolda devam et. Sen “Türkiye’de alternatif ve hak odaklı gazetecilik, demokrasinin gelişimi, bilgi edinme hakkı ve yurttaşlık bilincinin yerleşmesi konusundaki emeklerin için” ödüllendirildin diyor.
Siz Türk basınıyla dalga mı geçiyorsunuz?
Nasıl bir demokrasiden bahsediyorsunuz; Gürcistan’daki gibi mi mesela, parçalanan Yugoslavya’daki gibi mi?
Ayakta alkışlıyorum hepinizi.
Bu ödülü BİANET’e veriyorsanız; Bosna’ya ağlak yazılar yollamayacaksınız sütunlarınızdan; timsah mısınız siz?
Bugüne kadar resmi olarak bildiğimiz, Avrupa Birliği, Heinrich Böll Vakfı ve McCormick Vakfı’nın paralarıyla serpilmiş olan BİANET’e ödülü Dolmabahçe’de verilecek;
Korkarım gidemeyeceğim; belli mi olur boğazın sularından bir çift mavi göz dikilir üzerimize....
Utancımdan yerin dibine geçmektense, eksik kalsın öyle mesleki dayanışma gecesi...

***

Hortumun ucu
ünlü gazetecinin
kardeşine çıktı

Biyometrik pasaport (çipli) yaptırma
ihalesinde halkın 15 milyon 475 bin
Euro’su 8yaklaşık 30 milyon TL) hortumlandı. Bu paranın ne olduğu bilinmiyor.
Malezya firmasına iş ihale edildi. Firmayı kim buldu, kim
korudu, kolladı?
Bir yiğit savcı
çıkacak.
Hesabını inşallah
soracak.
Bana bu arada yeni bilgiler geliyor.
Hükümetin ve Dışişleri Bakanı’nın “Malezya sevgisi” çok yüksek diyen kaynaklarım; ihalenin verildiği Malezya-Irıs Technology Berhad adlı firmanın bulunmasında başlangıçtan beri Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı Ali Naci Koru’nun görev ve
sorumluluk üstlendiğini söylüyorlar.
Ali Naci Koru, iktidara yakın yazılar yazan çok ünlü bir gazetecinin kardeşi...
Sanıyorum kardeş gazeteci (Fehmi Koru) bu 30 milyon TL’nin ne olduğunu soracaktır. Bütün gazeteciler sormalı.
* Necati Doğru / Sözcü

***

Terör olaylarının yaşandığı
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin en önemli geçim kaynağının besicilik olduğunu
bilmeyen yok. Her platformda
terörü bitirmek için istihdamı arttırmaya yönelik projeler üretmek
gerektiğini söyleyen devlet büyüklerimize sormak gerek:
Dağa çoban olarak elde kaval ile çıkanları mı yeğlersiniz yoksa terör örgütü tarafından kandırılıp kalaşnikofla çıkanları mı?
* Engin Balım

***

Hürriyet’in haber kazası
Flaş... Flaş... Flaş...
AKP’li Beşir Atalay, Hürriyet’e yaptığı “çok özel” açıklamada “Habur yol kazası” dedi!
Duy da inanma!
Anında manşet!
Sanırsın bu büyük, bu muazzam, bu
’atlatma!’ gerçekle ilk defa yüzleşecek
kamuoyu!
AKP’liler hiç demedilerse -bu nedenle başlarına örülebilecek çoraplara uyandıkları gün itibarıyle- en az 40 kere
tekrarladılar aynı lafı;
“Habur yol kazasıydı ama açılım
devam ediyor!”
En son Haziran ayı sonunda Hüseyin Çelik, Habertürk’te canlı yayında, Fatih Altaylı’yla Teke Tek’te aynı, Atalay’ınkiyle tıpatıp aynı cümleyi kurdu:
“Habur’dan girişlerde yaşanan görüntüler yol kazasıdır...”
Ve ertesi günkü gazetelerde, elbette bolca hem de manşetten okuduk bu sözleri.
Biz şimdi, aynı cümleyi bir ay sonra bir başka AKP’liye söyletmek, büyük maharet, büyük habercilik başarısıymış gibi, bir de “özel haber” diye damgalayıp manşete çıkaranlara ne diyelim...
Zıp zıp bir zıplar, iki zıplar, üçüncüsünde böyle toplumun hafızasına, o da olmadı basın arşivine toslar işte...
Mükerrer haber...
Mükerrer manşet...
Habur AKP’nin yol kazası mı yoksa intihar eylemi mi orasını bilemeyiz de, Hürriyet’in dünkü manşeti düpe düz haber kazası olmuş; geçmiş olsun!

***

Bizim Srebrenitsa’larımızı tezgahlıyorlar
1991 yılında Avrupa’nın göbeğinde
bir iç savaş çıktı.
Yüzyıllardır yan yana huzur ve barış içinde yaşayan farklı etnik ve dini kökenden kardeşler birbirlerini boğazladı.
2. Dünya Savaşı’ndan bu yana
Avrupa’da gerçekleşen en büyük soykırım ise Srebrenitsa’da gerçekleşti.
Çok değil daha 15 yıl önce işlenen bu soykırımın tescilli kışkırtıcısı Batı’dır.
Şimdi bir durun ve neyi tartıştığımıza iyi bakın!
Hesabı hala sorulamayan bu
katliamın o toprağa bin yıllık bir
nefretin tohumlarını nasıl ektiğini de
ayrıca iyi görmek gerek.
Şimdi aynı kahpe tohumları bu ülke coğrafyasına eken kimdir?
Hep aynı ’açık’ vakıflar, aynı ’liberaller’, aynı ’demokrasi mücahitleri’...
(...) O Srebrenitsa fotoğrafına iyi
bakın!...
Bizim Srebrenitsa’larımızı tezgahlayanlar bugün vitrindedir...
Yarın silahlar sustuğunda ve tüten dumanlar dindiğinde bizler ya o mezarlarda veya mezarların başında olacağız...
Bu ’demokrasi’ havarileri nerede
olacak?
* Serdar Akinan / Akşam

***

Milli Gazete de
gömlek değiştirdi

Siyasette satış serbest; onu anladık da...
Kendisini “ideoloji”nin taşıyıcısı olarak konumlandıran yayın organlarına
ne demeli?
Tayyip Erdoğan’ı...
Gömlek provalarına başlayan Numan Kurtulmuş tamam da...
Milli Gazete’ye ne oluyor yahu?
Ne çabuk da sütun altı ettiler ’Hoca’larını!

***

Birand’ın kader
seçimi 12 Eylül’de

Doğan TV Holding CEO’su İrfan Şahin, Birand’a 20 Eylül’e kadar süre verdi. Eğer Birand, o süreye kadar CNN TÜRK’ün reytinglerini yükseltemezse, kanaldan gideceği kesin. İşte bu aşamada 12 Eylül tarihindeki Anayasa Referandum’u büyük önem taşıyor. Halkın referandum sonuçları için haber kanallarına olan ilgisi, CNN TÜRK ve Birand için de bir sınav vazifesi görecek. Bakalım 12 Eylül referandumu Birand için nasıl sonuçlanacak... l Odatv.com

***

MİNİ YORUM
Senin pakete talep yok Primat

Gazeteciliğin ne kadar maliyetli bir iş olduğunu anlatan İsmet Berkan, okuyucuya internetten ücretsiz olarak ulaşan “paket”in de kazanca dönüşmesi gerektiğini savunmuş... Emeğini bir kaç saniye içinde buhar eden sistemin gazeteye mali darbe indirmemesi veya daha az sarsan bir darbeciğe dönüşmesi için formül arayışında beyin fırtınası yapılmalı elbette. Fakat, a benim Primat’ım; sen yaptığın gazetenin bedavasını kime okutabildin ki, bir de üzerine para isteyesin?

Yazarın Diğer Yazıları