Suriye’ye yönelik ‘tezkere’nin hikâyesi
Bir zamanlar Şam’da oturan bir Öcalan vardı. Şam’dan Türkiye’deki terörü yönetirdi. Suriye hükümeti de onun orada varlığını hep inkâr ederdi. Bir gün bir paşa, Hatay’dan Suriye’ye “ya onu oradan çıkarınız ya da biz gelir onu oradan çıkarırız” diye bir ültimatom verdi. Ondan sonra Öcalan için Kenya’da paketlenmeyle sonuçlanacak olaylar, böylece bir birinin arkasından geldi.
Aradan yıllar geçti, Öcalan İmralı’da akıbetini beklerken Suriye’de meydana gelen iç çatışma ve ardından oluşan otorite boşluğu, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK/PYD otoritesinin oluşmasına neden oldu. İç çatışmalarla zorlanan Beşşar Esad, Suriye’nin kuzeyindeki bazı bölgeleri PYD’nin kontrolüne terk etti. Barzani de bu bölgedeki ayrılıkçı unsurları eğiterek bölgedeki PKK/PYD’nin savunma gücünü artırdı.
Böylece Türkiye, hem Irak ve İran tarafından hem de Suriye tarafından PKK/PJAK/PYD unsurlarınca terör eylemleri için uygun bir duruma getirilmiş oldu.
Bölgedeki Türkmenler ise kendilerini koruma ve savunma imkânına sahip değillerdir. Bu yüzdendir ki, Suriye’deki iç çatışmalar başlar başlamaz Türkiye’ye yönelik önemli bir Türkmen göçü yaşanmıştır.
Bu arada bir Türk savaş uçağı, Suriye hava sahasını ihlal etmesi sonucunda Suriye tarafından düşürüldü ve iki pilot da şehit oldu. Ardından da Suriye’den Türkiye sınırına doğru bir yandan çatışmalar ve mülteci akınları diğer yandan orman yangınları ulaştı.
Suriye, Türkiye’deki hükümetin kendisine karşı muhalif güçleri örgütlemesini gerekçe göstererek, PKK terör örgütü mensuplarını hapishanelerden salıverdi. Suriye istihbaratı, terör örgütü mensuplarını teçhiz etti ve Türkiye’ye karşı terörist eylemler için çeşitli kolaylıklar sağladı. Türkiye’de son yaşanan Orta Doğu tipi terör olayları bu gelişmelerin sonucu olarak gerçekleşti.
Suriye’den Türkiye’ye yönelik olarak göç eden mülteci sayısı yüz bin sınırına dayanmışken Suriye kuvvetlerinin muhalif güçlerle çatışmaları da Türkiye sınırına dayanmıştır.
Suriye’nin düşürdüğünü ilan ettiği Türk uçağına rağmen Türkiye, sessizliğini uzun süre korumuştur. Türkiye’nin sessizliği ve tepkisizliği Esad güçlerini iyice pervasızlaştırmıştır. Türkiye’nin sınır kasabalarına Suriye’nin attığı top mermileri düşmüştür. Farklı zamanlarda sekiz kez Türkiye sınırları içine düşen top mermileri sonuçta Şanlıurfa’da beş yurttaşın ölümüne neden olmuştur.
Bunlara TSK gerekli cevapları vermiş ve ardından da Suriye’ye yönelik olarak hükümete sınır ötesine harekat yapmasına izin veren tezkere TBMM’ye gelmiştir.
Bu tezkereye BDP, sınırın öbür tarafındaki PKK/PYD’nin elde ettiği kazanımları kaybetme tehlikesi olduğu gerekçesiyle HAYIR demiştir. CHP de bu tezkerenin bir “savaş tezkeresi” olduğunu ileri sürerek BDP ile birlikte HAYIR oyu kullanmıştır.
MHP ile AKP’nin KABUL oylarıyla da tezkere TBMM’den geçmiştir.
MHP’nin kabul oyu vermesi bir takım ön yargılıları rahatsız etmiştir. Bunlar MHP’nin niçin BDP gibi davranmadığını ve Suriye tezkeresine hayır oyu vermediğini sorguluyorlar?
CHP’nin sözcüleri MHP’yi AKP’nin kuyruğuna takılmakla suçluyor. CHP’nin kendisi milli bir konuya BDP ile birlikte HAYIR demenin hesabını verecek yerde MHP’ye saldırıyor. Aynı CHP, “yerel yönetimlere özerklik” konusunda ve Oslo süreciyle ilgili olarak AKP’nin kuyruğuna tutunma çabalarını ise sorun çözücülük olarak niteliyor.
Bu da yetmiyormuş gibi çıkarılanın “Suriye’ye savaş tezkeresi” olduğunu söylüyor.
Şunu herkes bilmelidir ki, bu tezkereye PYD/Barzani ikilisinin Kuzey Suriye’de emrivaki yapmasının önlenmesi ve bölgeden Türkiye’ye terör ihracatının engellenmesi için MHP, KABUL oyu vermiştir.
Bu tezkere Türkiye’ye yönelik kötü niyetleri caydırma amaçlı bir tezkeredir. Yoksa savaş çıkarma tezkeresi değildir. Nitekim savaşın psikolojisi bile Türkiye’de AKP hükümeti dahil her şeyi alt üst eder. Buna hiç kimse cesaret edemez!