Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Suriye’ye demokrasi ihracı ve Davutoğlu

Bakan Davutoğlu kendisine, Orta Doğu’da son soğuk savaş kalıntılarını temizleme misyonu edinmiş görünüyor. Bu sebepten olacak ki Suriye ile ilgili olarak “eğer Arap Birliği inisiyatifi başarısız olur, cinayetler sürerse Türkiye, Suriye’ye müdahaleyi öngören BM kararını desteklemek konusunda tereddüt etmeyecektir” diyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Suriye’ye müdahale söylemini açıkça ifade etmiş oluyor. Bu önemli bir aşamadır. Davutoğlu, Suriye ile temas ve diyalogu yitirince sözlerini gittikçe sertleştiriyor.
“Suriye Türkiye’nin iç işidir”, “Bıçak kemiğe dayandı”, “sabrımızın sonuna geldik” ve sonunda “BM’nin müdahale kararını desteklemede tereddüt göstermemek” türünden cümleler Türkiyeli yetkililere aittir.
Türkiye, rejim muhalifi Suriye Ulusal Konsey üyelerini ve Suriye ordusundan kaçan askerleri ülkede topluyor. Libya’da savaşmış bir grup paramiliter unsuru Suriye’ye karşı Türkiye’de üslendirdiği iddiaları var. Davutoğlu, bu somut gerçeklere karşın Türkiye’nin Suriye’ye karşı tutumunu “nötr” yani tarafsız olarak niteleyebiliyor.
Suriye’nin de Türkiye’nin bu tavrına PKK kozunu kullanarak cevap verdiği gelen haberler arasındadır. PKK’nın Baas rejimiyle yeniden ilişkiler kurduğu, Suriye’nin PKK’yı Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullandığı yolunda ciddi iddialar bulunuyor.
Türkiye’nin dış politika söylemi giderek ABD üslubuna benzemektedir. Baskıcı rejimlerin değil halkların yanında olmak, demokrasi, insan hakları, katılımcılık ve çoğulculuk söylemleri bu yüzden yetkililerin ağzından düşmüyor. Türkiye, gerek benimsediği değerlerin gerekse çıkarının halkların meşru taleplerinden yana olmayı zorunlu kıldığına inanıyor. Halkının desteğine sahip meşru devletleri tercih edilir buluyor.
Türkiye dış politikasını da söylemde “Herkes için güvenlik”, “siyasi diyalog”, “ekonomik karşılıklı bağımlılık”, “kültürel ahenk” ve “karşılıklı saygı” gibi ilkeler üzerine oturtmuş durumdadır. Bu yönü itibarıyla da ABD’nin izlediği politikanın aynısını benimsemiş gibidir. Türkiye de giderek ABD gibi demokrasiyi bir ihraç malı olarak düşünüyor.
Gerçekte ise demokrasi ve insan hakları gibi kavramların ABD’nin bölgeyi dizayn etmede kullandığı bir enstrümandan başka bir anlamı yoktur. Yılların Baas rejimlerinin kağıt üzerindeki bir sistemle bir anda demokrasiye ulaşacaklarını sanmak, sosyoloji biliminden habersiz olmak anlamına gelir. Zira demokrasinin gerçekleşebilmesi için, onu destekleyen bir toplumsal yapı, siyasi felsefe ve fikirler ile toplumsal zihniyet gerekmektedir.
Ünlü Sosyal Bilimci Lipson, “ülkeler başkalarının deneyimlerinden yararlanabilirler... fakat hiç kimse başka bir halka demokratik bir sistemi dışarıdan veremez. Her halk kendini yönetme gücünü kazanmak zorundadır. Demokrasi sözcüğünün anlamı da tamı tamına budur” diyor.
Sorulması gereken bir küçük soru da şudur: Türkiye yahut ABD neden Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ya da Bahreyn için demokrasi talep etmiyor da Suriye için talep ediyor?
Davutoğlu’nun yukarıdaki çelişkili açıklamalarına karşın dış dünya Türkiye’nin dış politikasını çok daha farklı yorumluyor: Çatışmalı konularda kazananların yanında durmayı tercih eden Türkiye dış politikasının özellikle Libya örneğinde bu tercihini açık ettiği ve Suriye politikasının da benzer bir tavır değişikliğine sahne olduğu söyleniyor.
Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı olan Nikolay Patruşev ise geçen günlerde daha vahim bir iddiada bulunmuştu: Patruşev, Suriye konusunda “bize bazı NATO üyelerinin ve Körfez ülkelerinin dolaylı müdahaleden doğrudan askeri müdahaleye geçmek için Libya benzeri senaryo üzerinde çalıştıklarına dair bilgiler geliyor” demişti. Patruşev, “Ana vurucu güçler de Fransa, İngiltere ve İtalya’dan değil, muhtemelen komşu ülke Türkiye’den sağlanacak” diye konuşmuştu.
Davutoğlu’nun Suriye’ye karşı üslubunu giderek sertleştirmesi ve yaşanan son gelişmeler, Türkiye’nin bölgede her zamankinden daha dikkatli olmasını gerektiriyor. Davutoğlu artık konuşmamalı!

Yazarın Diğer Yazıları