Suriye'deki şehit dayım...
Adını aldığım Mevlüt dayımın 1. Dünya Savaşı’nda hangi cephede şehit olduğunu 2000 yılına kadar, ailece bilmiyorduk. Çanakkale’de şehit olduğuna dair bir söylenti vardı. Nitekim 1988 yılında yayımlanan “Deli Dumrul” adlı eserimi “Çanakkale şehidi Mevlüt Dayıma” diye armağan etmiştim. Ancak 2000 yılında, Millî Savunma Bakanlığı’nca yayımlanan beş ciltlik o görkemli “Şehitlerimiz” kitabında dayımın Filistin cephesinde yaralanıp, 22 Mayıs 1917’de Şam’da Babtoma hastanesinde şehit olduğu gerçeğini öğrendim.
2000 yılından beri Suriye’ye gidip Türk şehitliğinde dayımın mezarını bulma isteği, zihnimde hep diri kaldı. En sonunda geçen yılın Şubat ayında kesin kararımı verdim. 2011 yılının Nisan’ında Suriye’ye gidip dayımın mezarını bulacaktım. Pasaportumu yeniledim. Öyle ki; Şam’da bana yol gösterecek Türkmen kardeşlerimin kimler olacağı, beni nerede kimlerin karşılayacağı konusunda Irak Türkü dostlarımdan destek aldım. Kısacası kendimi 2011 yılının Nisan ayının ilk haftasında Şam’a gitmek üzere hazırladım.
Ben böyle titiz bir planla yolculuk hayalleri kurarken 2011 yılının Mart ayında Suriye’de gösteriler başladı. O günlerde oraları ve Ortadoğu gerçeğini bilen bir dostum “Aman Mevlüt Bey sakın ha gitme! O gösteriler bildiğimiz gösterilerden değil. Suriye’de bombanın fitili ateşlendi. Ortalık çok karışacak. ABD’nin etkisiyle Türkiye de olayın içine girecek...” benzeri sözler etti.
Gerçi ABD’nin bu bölgeyi kendine göre düzenleme isteğini biliyordum. Ama “Türkiye de olayın içine girecek” sözünü kabul edemezdim. Edemezdim; çünkü Sayın Başbakanımız Suriye Devlet Başkanı Esad ile ailece dosttular. Arkadaşımın sözleri bana pek mantıklı gelmedi. Ayrıca Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu göreve geldiği günlerde -gerçi kimseyle kanlı-bıçaklı değildik ama- “Türkiye komşularıyla ‘sıfır sorun’ politikası uygulayacak” diye, bir ‘müjde’ vermişti... Ben devletimi yönetenlerin ‘sözlerine inanma’ duygusuyla arkadaşıma katılmamıştım.
Zaman arkadaşımı haklı çıkarttı... Çok geçmeden Türkiye olarak Suriye konusuna balıklama daldık! Ve PKK saldırıları daha da arttı! Komşu devletlerin yetkilileri Türkiye’ye yönelik düşmanca sözler etmeye başladı. Sesi kısılan katiller yuvası Ermeni terör örgütü ASALA bile Türkiye’ye aba altından sopa gösterme cesaretini buldu...
Sadece Ağustos ayının son günlerinde yabancıların basına yansıyan Türkiye’ye yönelik sözlerine bir bakınız:
ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia - Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) “Panarmenian.net” adlı Ermeni sitesinde “Askeri maceraya girişilmesi durumunda Türkiye aynı önlemlerle karşılaşacaktır” diye, Türkiye’yi sözde uyardı... Aynı gün İran’ın eski Devrim Muhafızları Komutanı ve İran’ın politikalarında etkili olan Muhsin Rızai, Türkiye’yi ABD yararına bölgede ‘çatışma çıkarmakla’suçladı. Yine İran’dan Habibullah Askerevladı “Türkiye’nin Suriye’ye verdiği zarar karşılıksız kalmayacak” dedi. İran Meclisi Millî Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Hüseyin Nakavi, Türkiye’nin tavrını “Suriye’nin içişlerine karışma” olarak değerlendirdi. Ve İngiliz basınına göre de; İran’ın dinî lideri Ayetullah Hamaney’den tehdit dolu sözler... Böyle pek çok sevimsiz haber basınımızda yer aldı ve almaya da devam ediyor.
Bu durumda dayımın mezarını ziyaret etmek benim için bir hayal oldu! Bir başka deyişle ‘Suriye tezgâhı’ beni de vurdu!
Ben buna katlanırım. Yeter ki devletimi yönetenler, post modern “Goben ve Brestlau” ların tuzağına düşmesinler!