Suriye vize meselesi
Hafız Esad’ın oğlu Beşşar ile sohbet ederken “Şu vize işini kaldıralım” diyen Tayyip Erdoğan’ın, “Şan-Gen” sözlerinden en fazla Emine Hanım ile Esad’ın karısı Esma memnun olmuş. Bayramlarda daha önce birbirlerine gelip gitmiyorlarmış gibi bu haber öylesine pompalanıyor ki, Türkiye ile Suriye’nin yeni tanıştığını zannedeceğiz. O bölgeyi bilmesem, Hatay ve Reyhanlı’da binlerce dostum olmasa Billahi ben de inanacaktım. Ama bugünkü mevzu bu değil. Suriye ile Türkiye arasındaki vizenin kaldırılma haberinden önce, Beşşar Esad’ın “PKK kadrolarındaki 1500 Suriye vatandaşını kabul edeceğiz” açıklaması takıldı kafama.
ABD’nin gözlemciliğinde Türkiye-Suriye ve Iraklı yetkililerin bir araya geldiği toplantıdan önce terör örgütü saflarındaki Suriyelilerin durumunu açıklayan Esad’ın sözleri bana “Tezkere alan çocuklar memleketine dönecek” gibi geldi.
Malumunuz PKK terör örgütünün dağ kadrosunun yarıdan fazlasını beş yıl öncesine kadar Suriyeliler oluşturuyordu. Örgütün üst düzey yöneticileri arasında da Suriyelilerin bulunduğunu biliyoruz. Her ne kadar İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “PKK silah bırakacak” diyorsa da başta ABD olmak üzere bölgeyle ilgilenen malum ülkeler Irak ve Suriye yetkilileriyle mutabakata vararak PKK’nın şimdilik tasfiye edilmesi kararını aldıklarını biliyoruz. Tabii bu tasfiyenin etkinliğinin etkisizlik olup olmadığı da tartışılır. Söz konusu tavsiye için en fazla rahatsızlık duyanlar ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un deyimiyle “Siyaset ve terör ağaları” Tasfiye pazarlığında daha fazlasını isteyen siyaset ve terör ağalarına kim ne kadar taviz verecek bilmiyoruz. Ama dağlardaki 3500 teröristin 1500’ünü oluşturan Suriyeliler için tebliğ edileni Esad kabul etmiş durumda.
Söz konusu 1500 elemanının gerektiğinde Türkiye’ye geçip siyasi faaliyetleri ve ticari faaliyetlerini sağlamak amacıyla da vize sorunu şimdiden halledilmiş oldu. Ne de olsa Türkiye’nin topraklarına yabancı değiller. Toros dağlarını bile bilirler.
Suriye ile Türkiye arasındaki vizenin kaldırılmasının sosyal ve ekonomik getirileri vardır elbet. Ama aynı Erdoğan, lafta kardeşim Azerbaycan diye övündüğü Azerbaycan’la İlham Aliyev ile yapacağı görüşme ile karşılıklı olarak vizeyi kaldırmayı akıl etmediği gibi bir yıllık oturumun üç aya indirilmesi de canımı sıkıyor. Bu durum sadece Azerbaycan ile değil, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan için de geçerli olmalıdır.
Gelelim 1500 Suriyelinin tezkere alması meselesine. Terörle asıl mücadeleyi veren askerin bu sözlere karnı tok. Nitekim Orgeneral Başbuğ, “1500 kişinin tıpış tıpış geri döneceğini hiç sanmıyorum. En fazla 300-500’ü kopabilir. Ama bu mucize formül değildir.” sözleri ile Esad ve Erdoğan’ın cilalı laflarını dikkate almadığını belirtiyor. Bütün bunlara rağmen bunu allayıp pullayıp, “Esad’ın PKK kararı etkiler” başlığı ile yutturmaya kalkışan açılımcılara ne demeli?
Dağdaki ojeli parmakların gitar çaldığı fotolarla açılımın zeminini yıllar önce hazırlayanlar Orgeneral Başbuğ’un sözlerine fena bozuluyor. Türk Ordusunun Şah’ın Ordusu ya da Kızıl Ordu olmadığını, Milletin Ordusu olduğu sözleri de tartışmaya açıldı. “Türk” kelimesinden bile rahatsız olanların görevlerini itina ile yaptığı canım memleketimin insan manzaraları ruh sağlığımı bozmaya başladı.
Tam bu sırada Baba “Türkiye’nin kaderi” isimli bir kitap tutuşturdu elime. 1965 baskılı kitabın yazarı Kadircan Kaflı.
“Bu tutumla ve bu gidişle Türkiye’nin geleceği pek karanlıktır. Önümüzdeki 10 sene içerisinde Türkiye’nin tarihinde asla görülmemiş bir felakete uğraması vardır. Devletlerin yıkılması ve milletlerin mahvolması için artık asırlar lazım değildir. Sürat asrındayız. Osmanlı Devleti 600 sene dayandı. Türkiye Cumhuriyeti 60 sene zor dayanacak gibidir.”
Bu sözleri 10 Nisan 1964 günü TBMM’de milletvekili sıfatıyla sarfeden Kardican Kaflı’nın Türkiye’nin kaderine ilişkin daha bir bebek iken ki tespitlerini ve günümüzle örtüşmelerini önümüzdeki yazıda ele alacağım.