Suriye gösterip İran’ı vurmak
Artık nasıl söylenir nasıl yazılır bilmiyorum ama ben bu yazıyı yazarken kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü tarafından yayınlanan bir raporda, Türkiye öğretmen açığı bakımından üye ülkelerin ilk sırasında yer aldı. “21. Yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek” adlı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün raporuna göre 10 okuldan sekizinde önemli derslerde öğretmen açığı bulunuyor.
Bizim boyalı basın anlaşılan zahmet edip, bu raporun kendisini değil de basına tanıtılan özet tanıtımını okuyup haber yaptı. Bir kere öğretmen açığının Türkiye’yi zirveye taşıyan bölümünde bu derslerin matematik ve pozitif bilime dayanan fen dersleri olduğu kaydediliyor. Hiç şaşırmadım... İkinci önemli nokta öğretmen maaşlarının kendileri gibi üniversite mezunlarının kazançları ile orantılanması. Maşallah ve kırk bir kere maşallah. Türkiye bu kısımda da listeye bile alınamayacak kadar uzak.
Birçok konularda OECD ortalamalarına girmeyecek kadar Türk eğitim sistemine düşük not verilmiş. Ayrıca Türkiye konusunda okul müdürlerinin görüşleri de kendi öğretmen ve öğrencileri konusunda öteki ülkelerden olumsuz olarak kopuyor. Türk öğrencilerin öğrenme konusunda liderlik arzusu ve çabası da yok. Bu da Türk milletinin neden bu tür liderleri seçtiğinin en güzel sonucu. Bu nedenle Meclis’te eğitim üzerinde reform adı altında değişim yapan komisyon üyeleri ile mucizevî Milli Eğitim Bakanı’nın bu raporu biraz olsun incelemelerinde yarar var.
Aslında AKP iktidarının, öğretmen ve öğrencilerden daha fazla mahalle camii imamları konusunda kaygı duyduğunu biliyoruz. Aslında ilk ve ortaokulları kapatarak mahalle camilerinde eğitime çocukları yollama zamanı geldi de geçiyor bile. Bu arada kendisini Ermeni hissedenlerle, yetmez ama evet diyenler ve bana ne, benden ırak olsun uzakta patlasın diyenler de çocuklarını dışarıda okutacak kadar umarız para kazanıyor ya da biriktiriyorlardır. Zira buralarda yabancılar için üniversite ücretleri de zirve yapıyor.
Gelelim gündeminizde gereği gibi yer bulmayan ya da Başbakan’dan terslenerek cevap alınan ikinci konuya; ABD Merkezi İstihbarat Dairesi CIA Başkanı’nın Ankara ziyaretine. Adamın yaptığı temaslara bakıyorum da gülelim mi ağlayalım mı bilemiyorum. Düşünün; ABD’ye bizim Erdoğan Bey’in MİT Başkanı gelecek ve Başkan Obama kendisini Beyaz Saray’da kabul edip görüşecek. Böyle bir durum ciddi ülkelerde olamaz ama Arap şeyhliğinde ve bizim gibi geri kalmış ülkelerde uygarlıktan gelen her ziyaretçi için geçerli.
Erdoğan ile ne görüşmesini bekliyordunuz CIA Direktörü Petreaus’un; tabii ki İran. Herkese Suriye gösterip İran’ı vuracaklar. Bunu anlamak için artık uzman olmaya gerek yok. Türkiye ve Batı, Suriye’de daha önce Arap Baharı adı altında oynanan kötü oyunu sahneleme ve figüran bulmada başarılı değiller. Muhalif güçler diye adlandırılan yobaz lejyonerler, Suriye’de dayak yedi ve yemeğe de devam ediyor. Suriye ordusu yıllardır bu tür tezgâhlarla mücadele ederek eğitimli hale geldi. Bizim generaller gibi rehavet içine düşüp yakalanmadılar.
Ama şu anda Erdoğan hükümeti, Libya ve Mısır’da oynadıkları oyunu oynamaya hazırlanıyor. Önce dokundurtmam saldırtmam deyip sonra saldıranlarla birlikte olacaklar. Şimdi Abdullah Gül de koroya katıldı. Oradan o kadar belli ki İran saldırısının zamanı yaklaşıyor. Şimdilerde bir de Tayyip Erdoğan’ın çıkıp İran’ı ne kadar sevdiklerini söylemesi lazım. Ama bu arada gaz konusundaki anlaşmazlık için İran’ı dava etmeye hazırlanıyor.
Petreaus, herhalde İran’a saldıracak İsrail uçakları ve Türk hava sahasını kullanmaları konusunda Ankara ile temaslarda bulunmuş olmalı. Adam bölge konusunda uzman. Türk ordusunda da bu takıma kafa tutacak Mustafa Kemal’in subayları pek kalmadı. Geri kalan topuk çakanların da kaygıları başka. Onun için yakın bir tarihte İran ile de aramız bozulacak, müjdeler olsun.