“Su testisi su yolunda kırıldı!”
Eeee hani Avrupa’nın yegane amacı göbeğinden oluk oluş fışkıran “demokrasi”den faydalandırabilmekti etrafındaki “ilkel” milletleri!
Hani bizim gibi “barbar”ları “normalleştirecek” medeniyet dersiydi AB’nin emirleri!
Hani herşey biz Türkler’in daha refah yaşaması içindi. “Sevr” kuşkusuna kapılmak paranoyaklıktan başka bir şey değildi.
Peki nereden çıktı şimdi “Sevr Planı” manşetleri!
Çünkü bir “ruh hastası”nın yaptığı katliamın size “milliyetçiliği” karalama fırsatı yarattığına inanıyorsunuz değil mi?
İyi de Sevr gibi bir paylaşım tezgahının güdüleyeni milliyetçilik değil ki; emperyalizm fikri!
Onunla bu katliam arasındaki illiyet bağı niye hiç ilgilendirmiyor sizi peki?
Madem bu dehşet verici olaya zemin hazırlayan ideolojilerin maskesini düşürmek için yanıp tutuşuyor kalemleriniz; o zaman acil bir “U” dönüşü yapmak mecburiyetindesiniz... Görmüyor musunuz yanlış yola girdiniz!
“Cani doğanlar”ın ebesini bulmak için Merkel yahut Sarkozy’den önce Obama’ya çevirmeniz gerekli gözlerinizi!
Melih Aşık dünkü yazısında “Kaderin oyunu mu” diye soruyor; bu soruyu Hansel ve Gratel’in ormana bıraktıkları ekmek kırıntısı sayıp peşinden giderek yolunuzu bulabilirsiniz belki!
***
Ne dersiniz halkının başına gelen dehşet verici olay Norveç’in Irak’la, Afganistan’la “empati” kurmasına yarar mı acaba?
Yıllardır Ortadoğu’yu kana bulayan “ruh hastaları”na minicik çocukları katletsinler diye “silah pazarlayan” bu ülke şimdi bir “ruh hastası”nın envai çeşit “silah”la donanarak yaptığı katliamın şokunda!
“Nasıl olur da bu olay Norveç gibi bir ülkenin başına gelebilir?” diye soruyor çoğu kişi?
Bize sorarsanız, bir “mayın fabrikatörü(!)”nün oğlu olan, “dinamit”in mucidi, patlayıcı tutkusu dolayısıyla öz kardeşinin ölümüne neden olan Alfred Nobel adına “Barış Ödülü” veren bir ülke için üstünde düşünülmesi gereken bir tecelli!
Amy Winehouse’un ölümüyle çokça tartışılan “su testisi su yolunda kırıldı” deyimi; trajik ama tam da Norveç’in başına gelen olayın tarifi!
Ve son bir şey:
“Ne de olsa ırkçıymış” deyip, “yabancı”ların öldürülmesini bir nevi “normalleştirenler”in, “Norveç’li gençlerin suçu ne?” sorusuna gelince;
Kim bilir, “refah” uğruna “silah”ı kutsamış olmaları ve “kan parası”yla gelen zenginliğe karşı çıkmamış olmalarıdır belki!
BASINDAN SEÇMELER
Nobel’in intikamı...
Dünyanın en sakin ve güvenli ülkelerinden biri olan Norveç, kendi vatandaşı bir caninin müthiş bir terör saldırısına maruz kaldı.. 68 kişi öldü.
Anders Behring Breivik adlı caninin baş hedefi İslamiyet... Belli ki bu yarı hasta adam ABD’nin anti İslam politikasından derinliğine etkilenmiş...
2009 yılında Norveç’teki Nobel Komitesi hatırlarsanız Barış Ödülü’nü Barack Obama’ya vermişti. Barış adı altında savaşı teşvik ettiler.
Savaşın hep Irak, Afganistan gibi ülkeleri vuracağını sanıyorlardı...
Savaş ruhu döndü Norveç’i vurdu...
Kaderin oyunu mu demeli, intikamı mı?
Melih Aşık / Milliyet
Terör böyle sansürlenir
Katliam yapan Norveçli, yasalara göre en çok 21 yıl hapse mahkûm olacak. Yedi yıl sonra şartlı tahliye başvurusu yapabilecek.
Hangi vicdan kabul eder bu haksızlığı?
Terör suçlarına karşı idam cezasını yasalara koyup mahkemelerin takdirine bırakmak daha ahlâki ve hukuki olmaz mı?
Dün Norveç mahkemesinin verdiği “gizli celse” kararı da önemlidir. Katilin bir de propaganda yapmasına fırsat tanımadılar.
Norveç mahkemesinin kararı, Türkiye’de 40 bin kişinin katlinden sorumlu terör elebaşısının haftada en az bir kez örgütüne talimat, halka tehdit mesajları vermesini seyreden mahkemelerimize inşallah örnek olur!
Güngör Mengi / Vatan
Girdikleri tabutla idare etsinler gari!
Canhıraş bi telefon...
- Emi Vaynhağus ölmüş abi.
- Norveçli manyak mı vurmuş?
- Yok, ovırdozdan rahmetli.
*
Açtım haber tivilerini.
Yas ilan edilmiş e mi.
*
Spikerlerimizin gözleri nemli.
Sanırsın anası vefat etti.
*
Meğer...
27’ler kulübüne girmiş kızcağız.
Dı Doorz’un solisti Cim Morisın
Nirvana’ya ulaşan Kört Kobeyn
Gitarcı Cimi Hendiriks
Şarkıcı Cenis Coplin
Roling Sıtonz’dan Bırayn Cons
27’sinde sizlere ömür hepsi.
*
Ciğerimiz yanıyo bi nevi.
*
E oturayım da ben de bi ağıt
yazayım bari diyordum ki, internetten mesaj yağıyor... Vay efendim dört şehit daha varmış da, onları kimse yazmıyormuş, bu ne utanmazlıkmış filan.
*
Güzel kardeşim...
Şehit her gün geliyor.
Emi bi kere ölüyor.
*
Senden mi öğreneceğiz...
Hangi habere vereceğimiz ön’emi?
*
Bak mesela, eroin’i, kokain’i, ecstasy’i, ketamin’i kokteyl yapıp, viskiyle yuvarlamış.
Ne kadar enteresan di mi?
*
Buna mukabil... Londra’daki malikânede damara altın vuruş yapılan dakikalarda, Şemdinli’nin Tekeli Köyü dağlarında vuruş’uyordu, teğmen Süleyman...
Yola mayın döşeyen iki teröriste denk
geldi, dur dedi, ateşle karşılık verilince, ikisini de indirdi, bu arada bacağına Kalaşnikof mermisini yedi. Atardamara...
25 ünite kan verdiler, kurtarılamadı.*
*
Bu rutin hadisenin nesini yazayım
şimdi ben? Hükümetimiz bile asker bu
işe karışmasın diyor, Süleyman hâlâ terörist peşinde koşuyor... Su testisi
su yolunda kırılmış mı diyeyim?
*
Üstelik...
*
26 şehit var seçimden beri.
Henüz 27 olmadıkları için...
27’ler kulübüne giremiyorlar.
Girdikleri tabutla idare etsinler gari.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Milleti olmayanın dini de olmaz
...tek tip insanları; kamuoyunu kandırmak için kendilerine masum isimler takmış olan Mazlum-Der ve Özgür-Der gibi Müslüman görüntülü kuruluşların üyelerinde çok net görmekteyiz. Bu örgütlerden kadınların geçen hafta yaptıkları bir mitingde; insanların nasıl tek tipleştirildiğini açıkça izledik: Sanki aynı konfeksiyon fabrikasında imal edilmişler. Hareketleri bile birbirisinin aynı. Konuşmaları da sloganları da tek tip.
Bu tek tip kadınlar adına konuşan Mazlum-Der üyesi Zehra Türkmen şöyle buyurmuş: ’Andımız adlı İslam akidesine aykırı öğeler içeren, kişi putlaştırmasına ve kişilik tahribine yönelik ırkçı metnin her sabah çocuklarımıza zorla söylettirilmesi ayıbına ilkelliğine ve zulmüne son verilmelidir. İsteyen vatandaşa anadilde eğitim alma hakkı tanınmalıdır. Okullarda askeri denetim ve vesayet aracı olan kışla tipi eğitimin simgesi Milli Güvenlik dersi kaldırılmalıdır.’
***
Eğitim bilimi açısından; milli kimlik en az din kimliği kadar önemlidir. Bugün dünyaya hükmeden Birleşik Amerika’da bile; bizim andımıza benzeyen bir andı her sabah çocuklarına söyletmektedir. Oradaki Gaziler Günü’nde askere gösterilen saygıyı görse Zehra hanım herhalde çığlık atardı.
Biliyoruz ki; Zehra hanım ve ona benzeyenlerin derdi çocukların eğitilmesi değil; çocukların kendi kafaları doğrultusunda militanlaştırılmasıdır.
Zehra hanım ve tektiplerinin söylediklerine baktığınızda; milli duygunun şiddetle düşmanı olduklarını görüyorsunuz. Elin batılısı; dinini milletin hizmetine sokmuş ve dünyaya hükümdar olmuştur. Yunanistan’ı Rum din adamlarının kurduğunu; bugün bile Kıbrıs’taki en büyük milliyetçilerin Rum din adamları olduğunu; bu Zehra ve tek tiplerine anlatamasınız.
Aslında Türk milleti kavramına savaş açmış olsalar da bu mücadeleyi Kürtçülük duygusu ile götürdüklerini anlamaktayız. Başlarına türban takarak; yani İslam şemsiyesi altına girerek de bu pozisyonlarını saklamaya uğraşıyorlar. Zehra hanım unutmasın ki; milleti olmayanın dini de olmaz...
Rıza Zelyut / Güneş
Gazeteciler lobut gibi devrilirken olsa olsa Bowling Bayramı’dır kutlanan
“Basından sansürün kaldırılışını” kutladık... İstanbul’da yürüyüş yapıldı; önde Vali... Ankara’da bowling turnuvası düzenlediler... Baktılar; lobut niyetine bir atışta kaç gazeteciyi deviriyor imam...
*
Son altı yılda 300 gazeteci ve yazar iktidar baskısıyla kovuldu... Onları kovan 40 civarında editör de kovuldu...
Editörleri kovan patronlar da ya imha edildiler, edilmeyenler iktidara biat ettiler, birer sığıntı gibi geçinip gidiyorlar... 70 gazeteci mahkûm olmadıkları halde hapiste...
“Basından sansürün kaldırılışını” kutladık...
Utanmadan...
*
Cumhurbaşkanı... Başbakan... TBMM Başkanı... Hükümet Sözcüsü AHA... Bunlar da “Basından sansürün kaldırılışı nedeniyle” bizi tebrik ettiler... Meslek büyüklerimiz ise “teşekkür” ettiler... Ne yapacaksınız?..
*
Oysa gazete çıkartacak kadar gazeteciyi toplayıp içeri tıktıklarından, içeridekiler bir gazete çıkarttılar...
Adı; Tutuklu Gazete...
Soner Yalçın yazısında “Gazetecilik yaptık ve bedel ödüyoruz” diyordu...
Aslına bakarsanız tutuklu olan dışarıdakiler... Gazeteci cemiyetleri, Basın Konseyi, genel yayın yönetmenleri, editörler, yazıişleri müdürleri, yazarlar...
Bu dönemin ilk sorumlularıdır...
Çünkü iktidarlar basını susturmak isteyebilirler... Sesini yükseltenleri bir yolunu bulup yok edebilirler...
Ama basın sorumluluğunu idrak edebilen, özgürlüğünü savunacak kadar yüreği olan, meslek onurunu götürüp iktidarlara teslim etmek istemeyen gazeteciler direnirler... Yollara düşerler... Dünyayı ayağa kaldırırlar... Yer gök inler çığlıklarından... Çalmadık kapı, başlarını vurmadıkları taş kalmaz...
Hiç olmazsa “Sansürün kaldırılışının 103’üncü yılı” diye bayram yapmazlar...
*
24 Temmuz’u “Bowling Bayramı” ilan edin bari... Ki uysun...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet