Su-petrol-ticaret birleşme için yeterli mi?
“Asrın Projesi” olarak nitelendirilen “KKTC’ye Su Temin Projesi” kapsamında denizin içerisinden, Anadolu’dan Kıbrıs’a, su götürecek boru hattı ve kara yapılarının yapımına geçtiğimiz cumartesi günü Türkiye ve KKTC’de eş zamanlı törenlerle başlandı. 7 Mart 2011’de Alaköprü Barajı’nın temelinin atılmasıyla başlayan projede, barajda su tutulmasını sağlayacak inşaat aşamasına geçilmiş oldu. Projenin ikinci ayağında ise Akdeniz’in içerisinden suyu taşıyacak olan boru hattı döşenmeye başlanacak. Anavatandan yılda ortalama 75 milyon metreküp suyun KKTC’ye ulaştırılmasını hedefleyen proje sonucunda, 35 milyon metreküp suyun içme suyu olarak kullanılması geriye kalan suyun ise tarımda kullanılması planlanıyor. Söz konusu proje “Barış Suyu” olarak da nitelendirilmekte ve adanın tümüne yetecek suyun iki halkı yeniden birleştirebileceği belirtilmektedir.
Diğer taraftan bilindiği üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi uzunca bir süredir Kıbrıs etrafındaki deniz sularında münhasır ekonomik bölgeler ilan ederek bu bölgelerde petrol ve doğal gaz aramalarına başlamış ve bu konuda başta İsrail olmak üzere bölge ülkeleri ile ikili anlaşmalar imzalamıştır. Güney Kıbrıs Rum hükümeti tarafından yapılan birçok açıklamada, ada açıklarında bulunan doğal gaz yataklarının, adada birleşme sürecini hızlandırabileceği iddia edilmektedir. Doğal gaz kaynaklarından istifade edilmesinden ortaya çıkacak kazançlarla uluslararası yatırımcıların cezbedilmesinin, adanın yeniden birleşmesini sağlayacağı ifade edilmektedir.
Başka bir görüşe göre de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-KKTC ve Türkiye arasında ticaretin gelişmesi halinde Kıbrıs sorununun istenen sonla, “birleşme” ile sonuçlanacağı belirtilmektedir. Karşılıklı bağımlılığın sorunun çözülmesine ivme kazandıracağı ve artan ticaretin uzlaşmanın sağlanmasına olumlu etki edeceği iddia edilmektedir.
Su-Petrol-Ticaret ve nice ekonomik kazanç birleştirici olabilir mi?Normal şartlarda olabilir, ancak olamaz; Rum’un mevcut düşünce yapısı ve kurdukları hayaller birleşmenin önünde yıkılması zor bir engel oluşturmaktadır. Size taze bir örnek; Anavatan Türkiye’den denizaltı boru hattı ile KKTC’ye su getirilmesini öngören su projesini, Güney Kıbrıs’ın AB’deki eski daimi temsilcisi Büyükelçi Theofilos Theofilu, Politis’te yayınlanan makalesinde değerlendirdi. Theofilu, köşesinde “Türkiye ve Eroğlu tarafından barışçıl bir kalkınma faaliyeti olarak ortaya konulan bu hattın inşası ve işletilmesi siyasidir ve işgal bölgelerini, dolayısıyla Kıbrıs’ın tamamını Türkiye’ye daimi ve kopmaz şekilde bağlayacak bir göbek bağına benzetilebilir. Yapabileceğimiz ve yapmamız gereken asgari şey; Türk maharet ve projelerine tepki göstermek, yetkili uluslararası örgütlere, BM’ye ve AB’ye delilli ve yazılı olarak şikâyet etmektir” diyerek Rum’un sakat, ırkçı, düşmanlık içeren düşünce yapısını ortaya koymuştur.
Bir diğer taze örnek ise faşist Rum lider Hristo-fiyasko’nun Rum basınına yansıyan son açıklamalarıdır. Fileleftheros gazetesi ve diğer gazeteler, sözde “Omorfo Belediyesi”nin, bu yıl 32’ncisini düzenlediği “anti-işgal” yürüyüşünde Rum Başkanlık Müdürü Hristos Hristofidis tarafından okunan Hristo-fiyasko’nun açıklamasına geniş yer verdi. Hristo-fiyasko, Güzelyurt ve Maraş iade edilmeden ve Kıbrıslı Rumların bir çoğunun mülküne geri dönmesine olanak sağlayacak ciddi toprak düzenlemeleri olmadan, Kıbrıs sorununa yaşayabilir çözüm bulunmasının mümkün olmadığını söyledi. Kıbrıs sorununu bir “işgal ve istila” olarak lanse eden bu örümcek kafayla anlaşmak mümkün müdür? Sizce su-petrol-ticaret, bu ezeli Türk düşmanlarının adayı Yunan yapma hayalinden uyandırabilir mi? Biz Türklerle uzlaşma sağlanmasını gerçekleştirebilir mi? Cevabım maalesef koskocaman bir hayırdır.