Sözcük yobazlarının "uydurukça" dedikleri
1980 öncesinde bu milletin çocuklarını birbirine vurdurdukları gibi, dil ve sözcük kavgası da yaptırdılar. Bu kavganın bir tarafında o günün Aydınlar Ocağı'nın Türk-İslam sentezcileri vardı, bunlara göre nasıl ki, Osmanlı'nın Selimiye'sini, Süleymaniye'sini kabul ediyorsun, dilini de kayıtsız koşulsuz kabul edeceksin, o Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı olan, fakat ne Arap'ın, ne Acem'in, ne de Türk'ün anlamadığı bu dili öpüp başına koyacaksın, sözcüklerini ve terkiplerini kutsal ve dokunulmaz bileceksin, çünkü o bir imparatorluk dilidir. Bunlar, o günkü Türk Dil Kurumu'nun üretip türettiği her sözcüğe "uydurukça" suçlaması yapıyor ve bu suçlamalarına sözüm ona bilimsel kanıt da gösteriyorlardı.
Bunlar bu hallerine bugün de devam ediyorlar, işin ilginç yanı, bugün de Batı dillerinden gelip dilimize giren, dilimizi kirletip bozan sözcükleri küreselleşme ve teknolojinin doğal gereği sayıp bunların yerine türetilen sözcükleri ellerinin tersiyle itiyorlar.
Bunlara bir dörtlük yazmış, o dörtlüğü bir kitabıma da koymuştum, onu da aşağıya bir yazayım ki, iş daha çarpıcı olarak anlaşılabilsin.
Emperyalist dil'e isyana, isyan eyledi.
Karamanoğlu'nun emrine nisyan eyledi.
Nedence, kanıt ve kavrama arslan kesilip
Argümana güman, konsepte iman eyledi.
Türk Milliyetçilerinin eli kalem tutan, okuma merakı olanların yakından tanıdığı bir araştırmacı-yazar bir akademisyen vardır. Adı: Dr.Yusuf Gedikli. Onu ben ilk olarak Şehriyar üstüne yaptığı o eşsiz ve yetkin inceleme yapıtı ile tanımıştım. Gedikli şimdilerde aylık Yesevî Dergisi'nde "Tartışılan sözcükler hakkında doğru ve yanlışlar" başlığıyla, doyurucu, yürekli ve şaşırtıcı bilgilendirmelerde bulunuyor. Birkaç sayıdır devam ediyor bu yayın, daha da devam edecek...
Ben şimdi yerimin yettiğince Yusuf Beğ'in bu çalışmasından bazı bölümleri özetle aktaracağım. Meraklısı bu dergiyi alır, okur, varsa sözü der. Bunlar okunsun, bilinsin de, bundan böyle her önüne gelen başımıza dil bilgici ve zaptiyesi kesilmesin.
Evet buyurunuz, okuyunuz:
YANIT: 1935'te cevap karşılığı önerilen yanıt, çok eski bir Türkçe sözdür. Eski Uygurcada yanud "karşılık, bedel, cevap", Kutadgu Bilig'de yanut "cevap, karşılık", yanıg "cevap, karşılık"tır. Başka bir söyleyişle yanıt uydurma değildir. Özbeöz Türkçe ve tastamam doğru anlam ve biçimde yapılmış Türkçe bir sözcüktür. Yani 1069'da Kutadgu Bilig'de geçen sözcüğe neden muhalefet edilir. Anlamak olanaklı değil.
Şimdi size şaşırtacak bir bilgi verelim: Yanut, Bayburt'un köylerinde yüzyıllardan beri kullanılmaktadır. Derleme Sözlüğü bunu saptamıştır. Peki şimdi ne denecek?
KARŞIT: Eleştirilen sözlerden biridir. 1935'te önerilmiştir. Karşı sözcüğünden -t- ekiyle türetildiği söylenerek anlı şanı dilcilerimiz tarafından reddedilmiştir. Oysa sözcük Doğan Aksan'ın belirttiği gibi Divanda karşut "zıt" olarak geçer. Ayrıca -t- ekiyle yaşıt "akran" gibi kelimeler de türemiştir. Kısaca 1072'de Türkçede saptanan sözcüğe niçin karşı çıkılır, anlamak kabil değil?!
Bütün Türk lehçelerinde karşı karşıt anlamındadır.
Yusuf Beğ'in ele aldığı diğer sözcüklerin de adını vererek bitirelim: Örnek-Örneğin, Amaç, Kapsam-Kapsamak, Egemen-Egemenlik, İlginç, Gereksinme-Gereksinim, Yaşam, Okul, Genel...