Söz ve anlam
Zaman içinde sözcüklerin anlamları o kadar değişiyor ki, insan hayretler içinde kalıyor. Sözgelimi Orta Asya Türklerinde ‘silah’ anlamında kullanılan bir sözcük Anadolu Türklerinde akıllara durgunluk verecek türden bambaşka bir anlama bürünebiliyor... Kimi sözcüklerin ise anlamları hiç değişmiyor; fakat bizler o anlamı bilmeden kullanıp duruyoruz. Bu konuda beni en çok hayrete düşüren ‘herif’ sözcüğüdür. Bu sözcük-kelime bizim Bozok yöresinde hâlâ yaşıyor. Kadınlarımızın pek çoğu kocalarına hâlâ ‘herif’ diye seslenir. Çocukluğum bu seslenişlerin doğal ortamında geçti. Büyüyüp, edebiyat ve dil konularıyla az-çok ilgilenmeye başladığım zamanlarda da bu ‘herif’sözcüğünün anlamını araştırmak aklıma gelmedi; kadınların kocalarına doğal bir hitabıdır diye düşündüm. Anlamını tesadüfen öğrendim. Bu tesadüfü “Damdaki Pabuç” oyununa borçluyum. Türk Standartları Enstitüsü kaliteyi tiyatro sahnelerinde de anlatmayı düşünerek 2001 yılında bana oyun siparişinde bulunmuştu. Oyunda ahilikten bir bölüm vermek için araştırma yaparken ‘herif’ sözcüğünün 13. yüzyılda ‘esnaf-sanatkâr’ anlamında kullanıldığını sevinçle öğrendim. Sevindim; çünkü, Anadolu’da kadınlarımız kocalarına yüzyıllar boyu ’herif’ derken, 13. yüzyılın en saygın unvanıyla hitap etme inceliğini göstermişler. Burada Türk kadınını nasıl alkışlamazsınız?
Evet, bir de Alkış sözcüğü var... Alkış kuşkusuz Türkçe bir sözcük. İki elimizi birbirine vurarak takdir duygularımızı belirttiğimiz bir eylemin adı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir konuşmacıyı alkışlarız, bir sanatçıyı alkışlarız; ne bileyim; bir tiyatro oyununun bitiminde alkışlarımızla sanatçıları kutlarız... Bunlar gibi daha pek çok durumda, takdir duygularımızı iletme aracı olarak ’alkış’ eylemini kullanırız.
Acaba, alkış sözcüğünün anlamı geçmişte nasıldı? Doğrusu, geçmişte de takdir, beğeni duygularına yakın anlamı vardı; ama eylemi günümüzdeki gibi değildi; bir başka deyişle eller birbirine vurulmuyordu. Eskiden “Alkış” güzel söz, hayırlı söz söylemek; dua etmek anlamındaydı. Ve kesinlikle el çırparak ifade edilmez; dil ile anlatılırdı. Nitekim Osmanlı padişahlarının culûs (tahta çıkma) törenlerinde ‘Alkış Alayı’ yani duacılar bulunurdu. Bu alkış alayı, güzel sözler söyledikten sonra “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diyerek alkışlarını (dualarını) bitirirlerdi. Ama kesinlikle eller birbirine vurulmaz; aksine, iki el göbek altında birleştirilerek alkış verilirdi. (İliştiri: Alkış alayının culûs töreninde söylediği ‘Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var’ sözü 2. Abdülhamit zamanında kaldırıldı. Yerine “Padişahım çok yaşa” denmeye başlandı).
Rahmetli anam ’alkış’ı dua, güzel söz anlamında kullanırdı. Öğrenciyken eğitim aldığım kente gitmek için yanından ayrılacağım zaman “alkış vereyim oğlum” der ve ’Bozatlı hızır yoldaşın’ olsun diye Türkçe duasını bitirirdi. Yeri gelmişken ’Karış-Kargış’ dan da söz etmeliyiz. ‘Alkış’ ve ‘kargış’ birbirinin zıddı iki Türkçe sözcük. İkisi de binlerce yıllık. Bizim Bozok yöresinde ‘karış vermek’ beddua-kötü dua etmek anlamındadır. Karış sözcüğü binlerce yıl ötesinden gelen yine beddua anlamındaki ’kargış’ sözcüğünün biraz değişmiş biçimidir. Bu sözcük ‘karış’ olarak Anadolu’muzda günümüzde de yaşıyor.