Söz konusu “bakanım”sa telekulak teferruattır
Bana göre de densizin birisi, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı üstüne bir şantaj kurmacası yapmak istemiş. Bakanın ağzından yazılmış ve “yiğeni” ile ilgili bir tavsiye mektubunu medyaya sızdırmış. Tam seçim öncesinde ortaya atılan bu seviyesiz şantaj girişimini, ne yazık ki CHP Genel Merkezi’nin kifayetsiz kurmayları genel başkanları Kılıçdaroğlu’nun önüne konuşma malzemesi yapması için vermişler.
Koskoca ana muhalefet partisinin lideri de, kampanya yorgunluğu içinde, “yeğen” ile “yiğen” in karıştırılmış olmasını ayırt edemediği için olacak, Devlet Bakanı’nın “yiğen” ine bir sınav için arka çıktığı yutturmacasını ne yazık ki iktidarın partizanlık örneği olarak kullandı. Bana göre de boğazına kadar partizanlık içinde iktidarını sürdüren Başbakan, ofsayta düşen rakibinin yaptığı hatayı yakalayarak bakın ne diyor:
“Herkesle ilgili böyle bir oyun yapılabilir, mail atılabilir. İstihbarat birimleri araştırıyor. Gerçek ortaya çıkınca açıklayacağız. İnternet dünyası namuslu insanları montajlarla perişan edebilir. Allah korusun, Facebook’ta adınıza hesap açarlar, yanına iki de kadın resmi koyarlar. Rezil ederler.”
Sayın Erdoğan’ın insan kişiliğine ve haysiyetine böylesine değer veren bu sözleri söyleyeceğine inanmak istemeyenler için 14 Mayıs tarihli Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında manşette yer alan haberi kaynak göstermek isterim.
***
Evet. Namuslu insanların montajlarla, internet ya da başka araçları kullanarak perişan edilmekte oluşundan dert yanan binlerce ailenin sözcüsü gibi konuşan yedi yıllık iktidarını, bir dört yıl daha devam ettirerek, yetkileri güçlendirilmiş devlet başkanlığına atlamaya hazırlanan Başbakan, bu tür şer odaklarından insanlarımızı koruması için Allah’a el açarak dua edercesine yapıyor bu değerlendirmeyi! O değerlendirmenin içinde, partisinin bir bakanına kara sürmek isteyen ellerin sahiplerini bulup çıkartmak için istihbarat örgütlerini görevlendirmiş olduğu bilgisi de yer alıyor.
Öylece en yetkili ağızdan, iktidara muhalefet yapanların nefes alışlarını kontrol etmek için telefonlarını resmen dinleyerek, o konuşmaları tahrif edip kişileri Silivri’ye göndertenleri bir türlü görmek istemeyen iktidarın başının, sorun kendi yol arkadaşlarını ilgilendirince titizlenerek telekulak düşmanı kesilmiş olmasını nasıl değerlendirmeliyiz?
Orhan Birgit / Cumhuriyet
+++
Yok artık Orhan Pamuk
Sanıyorum Nişantaşı, New York, Londra, Hindistan’ın tatil beldeleri arasında mekik dokuduğundan olacak Türkiye gerçeğini tersten görmeye devam ediyor.
Bir entelektüel olarak hukukun üstünlüğüne, demokrasinin erdemine, insan haklarına saygı göstermesi gerektiği halde, hukuksuzlukların, demokrasiyi ayaklar altına almanın ve insan özgürlüğüne darbe vurulmasının yanında olduğu gibi bir görünüm sergiliyor.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve iki kutuplu dünyanın sona ermesinden sonra Türkiye’de de ordunun gücünü kaybettiğini ve bunun çok doğal olduğunu unutup, iktidarı “ordunun gücünü azalttı” diye alkışlayabiliyor.
Asıl uygulamanın Türkiye’yi dönüştürmek için asker üzerinden tüm muhalefeti susturmak, Türkiye’yi bir korku ülkesine haline getirmek olduğunu nedense görmezden geliyor.
Ne yazık ki, darbeler konusunda bile çok az şey bildiği çıkıyor ortaya. Ordu Türkiye’de hiçbir zaman laiklikle ilgili bir hassasiyet üzerine darbe yapmadı. Hatta öyle ki “Atatürk adına yönetime el koyduklarını” söyleyen 12 Eylül generallerinin dini nasıl kullandıklarını, “Rabıta” desteğini Türkiye’ye soktuklarını bile bilmiyor.
Sanıyorum, Orhan Pamuk Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, “laikliğin ve Atatürk devrimlerinin bekçisi” olduğu propagandasını da gazetelerden okumuş olacak ki, “Türk halkı laikliği ordunun gücüne ihtiyaç duymadan koruyabilmeli” diyebiliyor. Demek ki Orhan Pamuk ordunun aynı zamanda bir NATO ordusu olduğunun da farkında değil.
Laiklik konusundaki kuşkuları, bir entelektüele yakışmayacak biçimde “içki” düzeyine indirip “Bundan 15-20 yıl önce sokakta içki içen insanlar göremezdiniz” diyebiliyor.
Oysa bırakın İstanbul’u, Türkiye’nin pek çok yerinde değil 15-20 yıl önce 50 yıl önce de içki içilebilirdi. Şimdi ise Orhan Pamuk’un rahatlıkla gezebildiği birkaç nokta dışında neredeyse içki yasak.
Orhan Pamuk “gazetelerde okuduğu” kadarıyla Ergenekon davası ile ilgili “ikna olduğunu” söyleyebiliyor. Bir entelektüel olarak “kuşku duyma hakkını” bile kullanmak istemiyor. Ne garip.
Can Ataklı / Vatan
+++
Bon’kör bakanımıza dua et
Son bir hafta.. Engelliler Haftası’ydı. Birleşmiş Milletlere üye tüm ülkelerde 10-16 Mayıs’ta kutlanır. Ahalinin bilinçlenmesi için, Sağlık Bakanlığı tarafından radyo ve televizyonda eğitici programlar yayınlanır. Bizde de yayınlandı. Çok eğiticiydi. Bilinçsiz görme engelli “asgari ücret alıyoruz, iyileştirme istiyoruz” dedi. Sağlık Bakanımız bizzat bilinçlendirdi, “gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz, daha ne istiyorsun” dedi.
E hak etti...
Nan’kör yani.
Para’göz
gazeteciler
Aç göz’lü
işadamları
At göz’lüklü
seçmenler
Gözleri var
görmezler.
Bunun
gözleri yok...
Utanmadan
görüyor.
Daha ne istiyorsun?
Körolasıca...
Elinin kör’ünü mü?
Haddini bil.
A gözü doymaz.
Bon’kör bakanımıza
dua et. Göz’altına alınmadığına şükret. Bak, ne demiş atalarımız?
Kör ölür
badem gözlü olur
kör görür
badem nokta nokta...
Şimdi merak edip diyeceksin ki...Ne demek bu nokta nokta?
Görme engelliler alfabesi kabartma altı nokta değil mi kardeşim? Ben dilim döndüğünce yazdım. Bakar kör değilsen, gerisini sen koy bu olan bitenin sonuna, nokta nokta...
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Gençlerin yarın umudu kalmadı
Maltepe Üniversitesi’nde Prof. İsa Eşme yönetiminde yapılan ankette 10 ilde 1000 öğrenciye sınavlarla ilgili sorular soruldu... Ankete göre:
- YGS’de şifre ve kopya olmadığına inananların sayısı yüzde 7.7...
- Kız öğrencilerin ayrı okullarda sınava alınmasının güveni zedelediği görüşünde olanlar yüzde 79...
- Şifre iddialarının LYS’ye olan motivasyonu etkilediği düşüncesinde olanlar yüzde 89...
- LYS’nin güvenli bir sınav olacağına inananların sayısı sadece yüzde 14...
- LYS’nin güvenli bir sınav olmayacağını düşünenler yüzde 79...
Yani.. YÖK ve ÖSYM öğrencilerin gözünde çoktan sınıfta kalmış... Sınav düzeni ve güvenliği bitmiş... Gençlerin yarınlara güveni neredeyse sıfırlanmış... Sınav sistemini zeki ve çalışkan öğrencileri öne çıkaran bir sistemden çıkarıp yandaşları kollayan bir sisteme dönüştüren yöneticilere maşallah diyoruz...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Demirel araç amaç başka
En çok merak edilen şu.. Başbakan durduk yerde neden Süleyman Demirel’i hedef
aldı..
Aktif politikanın içinde değil..
Yaşı da 87’ye geldi..
***
Gelin nedenini birlikte
arayalım..
BİR: Demirel’i işin içine katarak karşısında kutsal ittifak varmış gibi gösteriyor.. Demirel bile, sırf AKP iktidardan insin diye yıllardır mücadele ettiği CHP saflarına geçti imajı yaratıyor..
İKİ: İsmet İnönü gibi Demirel de eskinin simgesi.. Onları statükonun kurucusu gibi göstererek kendini değişimin anahtarı haline getiriyor..
Eskiyle yeninin mücadelesi pozisyonu yaratıyor....
ÜÇ: Başbakan, Demirel’le kendini yan yana koyarak, 20 yıl önceki vaatlerini hatırlatarak, şu görüntüyü de akıllara kazımak istiyor.. Türkiye’yi batıran lider, Türkiye’yi kurtaran lider..
Meydanlarda da söylüyor..
***
Hedef ne?
CHP seçmeni değil, hedef merkez sağda duran, DP’ye giden seçmenle.. Saadet’in, HAS Parti’nin kapısını çalan seçmen.. Bu kitle, AKP’nin yüzde 46.5 aldığı seçimde yüzde 10’lardaydı..
Yabana atılır gibi değil..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Muaviye siyaseti
Muaviye; Mekkeli zenginlerden Ebu Süfyan’ın oğlu idi.
Ebu Süfyan; uzun yıllar Hz. Muhammed ile mücadele
etti.
630 yılında Mekke kuşatılınca korktu; Müslüman oldu.
Bunun karısı Hind, Uhud’da peygamber’in amcasını öldürttü, burnunu ve kulağını kesti, çiğerini deşip bir parçasını yedi.
Oğullarından Muaviye; Halife Ömer zamanında Şam Valisi yapıldı.
Bu adam; Müslümanların oyuyla seçilmiş olan Halife Ali’ye isyan etti.
657 yılındaki Sıffın savaşı bu yüzden çıktı.
Hz. Ali 661’de şehit edilince yerine oğlu Hasan halife seçildi.
Muaviye bu kez de ona karşı ordu çekti.
Bu arada Ali yandaşlarını da ya öldürtmüş ya da parayla veya tehditle yanına çekmişti.
Yönetime zorla el koydu.
Ve Ali oğullarına karşı cinayetlere başladı. Hz. Hasan’ı zehirletti.
Bununla yetinmedi: Valilerine emir verdi. Cuma namazlarında, o valiler imam olarak halka namaz kıldırırken Ali ve evladına lanet ettirdiler.
Cami eşiklerine Ali adını yazdırıp yandaşlarına çiğnettiler.
Muaviye’nin oğlu Yezid de Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’i 72 akrabasıyla birlikte Kerbela’da öldürttü.
Bunlar; Arapları da yürüttükleri yağma savaşları ile mala boğup memnun ettiler, elde ttular.
İşte bu siyaset: Dini ayaklar altına alan sahte dindarların bu siyaseti; Muaviye siyasetidir.
Ruhu kol geziyor
Her seçim öncesinde Muaviye’nin ruhu dirilir; Türkiye’de kol gezer. Bunlar Peygamber’in soyuna bağlı yani Ehlibeyt sevdalısı Alevilere saldırırlar.
Hem de bunu yaparken demokrat bir elbise altına bile saklanırlar.
... Bu ayıba üç beş oy uğruna Başbakan Erdoğan da ortak olu-yor.
İkide bir Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu söyleyerek, seçmene işaret veriyor.
... Ey iktidar tutkunları!
Yarın öbür gün Hakk huzurunda; bu iftiranızın, karalamanızın hesabını nasıl vereceksiniz?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
‘Püskevit’in önlenemez yükselişi
Yaşanan kaset skandalları...
İktidarın ’Bozkurt, Çakal’polemikleri...
Sözde ’farklı ülkücüler’in ihanetleri... Parlamento dışı bırakılmak için okyanus ötesinden yapılan ABD saldırıları...
Yandaş medyanın karalama kampanyaları...
Uzun lafın kısası, hiç ama hiçbir şey MHP ve Bahçeli’nin ’Püskevit’yükselişini engelleyemiyor. ... Öyle ki miting alanına gelen gençler ve çocuklar da MHP Lideri Bahçeli’ye ’Püskevit-Püskevit’diyerek slogan atıyorlar. Görünen o ki vatandaşlar Bahçeli’nin Püskevit sözüne, MHP’ye sahip çıktıkları kadar sahip çıkıyorlar.
Metin Özkan / Güneş