Söz konusu Ana-Vatan ise...
Akşam yatıyoruz "beka" sopasıyla, sabah kalkıyoruz "beka" sopasıyla...
Türkiye'yi Suriye'de bataklığa gömenler, Irak'ın Kuzey'inde kurulan sözde Kürt devletini tanıyanlar, paçavralarını Türk semalarında göndere çekenler, Oslo'da terör örgütü ile pazarlık edenler, Habur'da çadır mahkemelerinde teröristlere akıl vererek beraat ettirenler, PYD'li terörist Salih Müslim'in Ankara'da ayaklarının altına kırmızı halı serenler, Dolmabahçe mutabakatını imzalayanlar, bebek katiline "sayın" diyenler, teröristlerle mücadele etti diye Türk subayını kodeslerde çürütenler, terörle mücadele edecek Mehmetçiğe kışla dışına çıkmayı yasaklayanlar, Millî Bayramlarınızı kaldıranlar, Haçlı Anayasasına imza atanlar, Irak'ın işgali sırasında ABD askerinin başarılı olması için dua edenler, Türk askerinin başına çuval geçirilmesini Yeşilçam filmi gibi izleyip sonra "ABD'ye ne notası verecekmişiz, müzik notası mı bu?" diyenler, terörist başı Öcalan'ı İmralı'da villada ikamet ettirenler, terör örgütü IŞİD'in militanlarını Türkiye'deki hastanelerde gizlice tedavi ettirenler, devletin hazinesini McKinsey'ye teslim edenler, kapalı kapılar arkasında IMF ile pazarlık edenler, Papa hazretlerinin hayır duasını (!) alabilmek için her türlü imkânı seferber edenler, Mavi Marmara şehitlerini İsrail'e dolar karşılığı satanlar, FETÖ'yü kucak kucak büyütüp, semirtip Türk devleti ve milletinin başına bela edenler, hırsız Reza Zarrab'ı millî kahraman ilan edenler, mahkemenin terörist hükmüne vardığı Papaz Brunson'u uçakla ABD'ye gönderenler, kahraman Rauf Denktaş'a anavatanı Türkiye'den kovup kahrından ölmesine sebep olanlar, tecavüzü suç olmaktan çıkaranlar, sözde cemaat sapkınlıklarının hoş görücüleri, Kıbrıs'ın "yes be annem"cileri, Ege'de Yunan tarafından işgal edilen 18 Türk adası ve kayalığının seyircileri, Tüm millî varlıklarımızı yabancılara ve özellikle Araplar'a satıp en son da Varlık Fonu'nu satışa çıkaranlar, tarımı ve hayvancılığı bitirip insanımızı perişan edenler, ithalatta gümrük vergilerini sıfırlayıp devleti vergi toplayamaz hale getirenler, Valilik ve Kaymakamlıklarımızda T.C. ibaresini kaldırıp Andımızın yasaklayıcıları ve onun küçük ortağı...
Tehdit, iftira ve şantajları yetmiyormuş gibi nefret kusuyorlar!.. Koltuklarının bekası için insanların arasına kin tohumları serpmekten hiç geri durmuyorlar. Sonra da demokratik bir ülkede yapılması gereken sıradan bir seçimin adını "beka" koyuyorlar. Ne oluyor be kardeşim?.. Topu topu bir yerel seçime gidiyoruz. Mahallemize muhtar, beldemize Belediye Başkanı seçeceğiz. MİT'e, Genelkurmay'a Başkan, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerine Genel Komutan mı seçiyoruz?..
Bu seçim sürecinin tarihe geçecek sözünü CHP İstanbul Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu söyledi, "Nefret zayıfların işi..." Altına imzamı atarım. Nedenini ileriki satırlarda anlatacağım. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun da şu uyarısına özellikle dikkat çekmek isterim;
"Karşılıklı düşmanlaştırma, intikam alma duygusu üzerinden siyaset olmaz. Provokasyonlara gelmeyin."
Evet!.. Bugüne kadar provokasyonlara gelmedik, bundan sonrada gelmemeliyiz. Çok dikkatli ve sağduyulu olmalıyız. Birileri, ne kadar hırçınlaşırsa hırçınlaşsın, biz sakin durmalıyız. Bu, bize bir tokat atana diğer yüzümüzü de dönüp bir de buraya vur anlamına gelmiyor. Hoşgörüyü ve aklı kaybedip kimseyi vatanından kovmamalıyız!.. Tahriklere kapılıp hırçınlaşmamalıyız. Türk töresindeki ananın kutsallığına leke sürdürmemeliyiz. Analar hepimizin anası!.. Onlar anladığı dilden anlatayım; benim anam senin anan, senin anan benim de anam!..
Şöyle düşünün;
Sonuçta belediye başkanı seçeceğimiz, göreve layık gördüğümüz, çalışmalarını, karakterini takdir ettiğimiz bir aday için birileri PKK kıyafeti giyip duvarlara onun lehinde yazı yazabilir. Tezgâh ortaya çıkınca, sokaklara dökülüp karşılık verdik mi? Hayır!.. Son derece yerinde bir işle, bu tezgâha alet olanlar hakkında suç duyurusu yapıldı. Gerisi devletin emniyeti ve yargının işi. Tezgâhları bozup gerçekleri gün ışığına çıkarmak devletin görevi...
Farklı provokasyonlar da olabilir!.. Sokalar karıştırılmaya çalışabilinir. Anamıza daha fazla sövülüp, kutsallarımıza farklı, iğrenç saldırılar yapılabilinir. Tahriklere kapılıp gayrimeşru yollara düşmeyi asla ve asla aklımızdan bile geçirmemeliyiz. Sokak kavgalarından özellikle uzak durmalıyız. Çok ama çok sabırlı olmamız gereken bir süreçten geçiyoruz. Duygularımızı değil aklımızı ön planda tutup ona göre hareket etmeliyiz. Protestolarımızda demokrasinin tüm yollarından ve kanallarından istifade etmeliyiz. Bunu yaparken, hukuktan bir milim bile şaşmamalıyız ve bizimle aynı görüşleri paylaşmayanların da kardeşlerimiz olduğunu ve nihayete kadar beraber yaşayacağımızı asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Düşünce ve inanç farklılıklarının bizim zenginliğimiz olduğunu asla ıskalamamalıyız!.. Birlik, dirlik ve kardeşlik içinde 31 Mart'a kavuşmalıyız. Sandıkların önümüzden kaldırılmasını bahane edilebilecek oyun ve tezgâhlara alet olmamalıyız!.. Toplumun sinir uçlarını tutan kanaat önderlerinin de omuzlarında oldukça ağır bir yük var. Aynen yukarıda alıntı yaptığım, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu örneklerinde olduğu gibi.
"Beka", "beka diyorsak... İşte gerçek beka budur!.. Gerisini çok kolay hallederiz; Kandil'i de, Fırat'ın doğusunu da, FETÖ'yü de, Kıbrıs'ı, Ege'yi, ekonomik krizi de, hırsızlığı, yolsuzlukları da... Çünkü, biliriz ki; imkânsızı başarmak için Türk'e 5 dakika yeter!..