Sonsuza kadar başkan kal Bahçeli...
Elektronik postam ağzına kadar dolmuş. Rahatsızlığımdan dolayı cevap veremediğim telefonlara mesaj yağmış. Sadece Türkiye’nin dört bir yanından değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türk milliyetçileri de, “Türkiye’nin umudu olması gereken MHP’den Ülkücülerin umudunu kesmemesi için” çabalıyor, kafa yoruyor. 8 Kasım’da yapılacak olan kongrede nelerin değişeceğine dair umut ve endişelerini bildiriyorlar. Bu satırların okuyucularının bu sütunun sahibinin siyasi tavrını bildiği halde ısrarla arayışa girmesi duygulandırıyor beni. Onların umudu, benim iflah olmaz muhalifliğimi depreştiriyor, gönül sızımı, kalp ağrımı acıtıyor, onların umudu umutlandırıyor kısacası. Ne kadar uzak kalmak istesen yaklaştırıyor.
Bahçeli imzasıyla il, ilçe ve beldelere gönderilen “10 Emir” i sormuşlar...
Islak imzalı yönergeyi ilettiler... Defalarca okudum. Aklımın aldığını söylemem çok zor. Kandil’den dönüş gösterisinden sonra oluşan doğal tepkiye “Yasak” konduğunu tespit ettim.
Yani, “Gösterilere, tepkilere sakın katılmayın, şehit ve gazi ailelerinden uzak durun” mealini çözdüm.
“Partimize doğrudan nüfuz edemeyen odakların, eski Ülkücü veya eski Ülkücü sıfatı ile bilinen şahısların üzerinden makale, toplantı, söyleşi gibi faaliyetlere karşı uyanık olunacak...” diye devam eden emri garipsedim. Bunu kaleme alanlar bilmiyorsa, altında ıslak imzası bulunan Bahçeli, “Ülkücünün eskisi yenisi olmadığını” bilmez mi diye iç geçirdim.
“Eski Ülkücü, eski MHP’li” bu deyim malum basının yıllarca kasıtlı olarak kullandığı sözcük değil miydi? Kişi ya Ülkücüdür ya değildir. Ya MHP’lidir ya da değildir. “Eskisi yenisi olur mu !” diye kükreyen Türkeş’i düşündüm. Onun şahsıyla beraber benim bedenim incidi...
8 Kasım kongresinin gündemini okudum. “Tüzük ve program değişikliği” maddesi dikkatimi çekti. Değişecek olan tüzük ve programın ne olduğunu, oylayacak delege de bilmiyor. Partinin il ve ilçe başkanları hatta Genel Merkez yöneticilerinin de tamamının bilmediğini tespit ettim. Birazcık karıştırınca “MHP’de genel başkan 5 defa üst üste seçilemez” maddesinin değiştirilerek Bahçeli’nin koltuğunu koruma gayretini öğrendim. Doğrusu üzülmekle kalmayıp Türkeş’in sağlığında koyduğu maddeyi değiştirmek, ölünceye kadar genel başkan kalmak gibi bir yolu yakıştıramadım.
Kurultay için reklam panolarına asılan afişlerdeki “Sonsuza kadar var ol Türkiye” sloganının “Sonsuza kadar genel başkan kal Bahçeli” anlamına geldiğini kavradım.
Aklıma başka şeyler de geldi. Hazır tüzük ve program değişikliği yapılırken, “Üç hilalli bayrağın günümüz koşullarına uymadığı, komünizm de yıkıldığından dolayısıyla amblemin orak - çekiç olarak değişimi” teklif edilse delege ne der diye de düşündüm. “Bu kadar da değil!” gürültüsünü hissetmedim doğrusu. “Sayın Genel Başkan’ın bir bildiği vardır” mırıldanmaları geçti gitti. Program ve tüzük değişimi için görüşü alınmayan delegeye böylesi bir dayatma yapılır mı? Yapılamayacağını kimse garanti edemediğine göre, parti yönetecek kişilerle ilgili teklif alınmadığına, delegenin çarşaf listeyle tercihini hür iradesiyle belirlemesini de kimseler garanti edemiyor. “Al listeyi at sandığa...” Bahçeli demokrasisi bu işte...
Çok gerilere gitmeyin. 2003 kongresinde delegeden alınan 960 imza ile aday gösterilen Bahçeli, topu topu 360 oy alabilmişti.
2006’da tek başına girdiği kongrede 1200 delegenin sadece 650’si oy kullandı. MYK listesinde çiziklerin anlamı bile yoktu. Yani delege oy bile kullanmayarak tek adaylı kongreyi, tek listeli MYK’yı protesto etti ama duyan kim?
8 Kasım’da kongre var. Delege “Ya bu zihniyeti değiştirerek gönül verdiği partisini kurtaracak, ya da millet sandıkta 3 Kasım’da verdiği dersi tekrarlayacak.”
Bu sosyopsikolojik tespite katılanlar olduğu gibi katılmayanlar da olacaktır. Ama sadece MHP’de değil Türk siyasetinde ciddi ve köklü bir değişimin şart olduğunu da kimse inkar edemiyor.