Sizden gelenler...
Akdamar ve Hocalı’nın hesabını kim verecek
geride kalan haftanın 23 Nisan’ı, MİT Yasası’nın onaylanmasını ve daha pek çok vahameti gölgeleyerek en çok tartışılan konusu:
Tayyip Erdoğan’ın Ermeni açılımı!
19 Mayıs Üniversitesi’nden emekli öğretim görevlisi Halistin Kukul, Samsun Olay gazetesinde de yayınlanan yazısında çok basit bir soru sormuş bu “özür”ün muhataptalarına:
“Peki Akdamar ve Hocalı’nın hesabını kim verecek?”
Kukul’un yazısında devamla:
“Biz, insanları zehirlemeyeceğiz ki! Siz, Türkleri insandan mı sayıyorsunuz? Onlar, köpek ve domuz gibi ancak hayvan sayılabilir!” diyen, insanlıktan habersiz birinin torunlarından olan Birleşik Kırallık Ankara Büyükelçisi David Reddaway ’ın, Çanakkale Harbi’nin 98. yılında söylediklerine bakınız.
Diyor ki: “Bugün, Çanakkale Savaşları’nda birbirleriyle çarpışan ulusların askerlerinin, herhangi bir savaş alanında birbirinin düşmanı olabileceğini düşünmek dahi imkânsız. Çanakkale Savaşları’nın müttefikleri de düşmanları da bizleri dostluk ve ortak hedefler ile bağlayan güçlü bir ilişki, müttefiklik ve gruplaşma içerisindedir.” (Vatan Gz. 25 Nisan 2013, sy.6)
Burada, bir pişmanlık, bir özür beyanı, bir acıma hissi, bir mahçubiyet var mıdır?
Öyle ya, siz, gelip benim vatanıma saldıracaksınız ve ikiyüz elli binin üzerinde genç insanımızın şehit olmasına sebep olacaksanız ve böyle rahat konuşacak, nutuk atacaksınız! Hem de benim ülkemde!..
Ya Akdamar!.. İsterseniz, onu, bir hanım yazarımızın kaleminden nakledeyim... Hanım Yazarımızın adı: Arzu Özok. Yazısının adı: Tecâvüz Adası. Yayınlandığı yer: Erciyes Dergisi, Şubat 2012,
sayfa: 16’dır:
“Van Gölü’nün ortalarında, vapurda pusuya yatan Ermeni Çeteleri, insafsızcaTürk çocuklarının tamamını keserler ve göle atarlar. Van Gölü’nün suları Türk’ün kanı ile kırmızıya boyanır. 1.723 mâsûm Müslüman-Türk kadınına tecâvüz edildikten sonra katledilerek, onlar da Van Gölü’nün sularına bırakılır ve tecâvüz ettikleri kadın/kızlardan 106’sı intihar eder. Ayrıca; genç olanlardan 274’ü de “sürekli tecâvüz” maksadıyla bu hâin kilisede tutulur.”
Peki, biz ne yaptık? Başbakan’ın ifadesiyle söyleyelim: “Van’da Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılmak üzereydi. O kiliseyi kendi kasamızdan restorasyonunu yaptırmak suretiyle ibadete açtık.”
Bu noktadaki sözüm; her fikirdeki insanlık âleminden ve Müslüman-Türk erkeklerinden ziyâde Müslüman-Türk kadınlarınadır. Bu tavrı, tasdik ve tasvip ediyor musunuz?
Bu tavrı, başkalarına da uygun buluyor musunuz?
Madem pazartesi; bir kere daha size emanet ediyoruz köşemizi...
Buyurun hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde dilediğinizce ifade edin kendinizi; biz de paylaşalım fikirlerinizi...
Sıradaki affımız “çok sayın apo”ya!
Bu mektup da, 28 Şubat davasında yargılanan Alican Türk’ten.
Melih Aşık’ın 11 Mart 2014 tarihli köşesinde Ümraniye tahliyelerine değinip, “sıranın Balyoz tutuklularına geldiğini, onların da haksız yere hüküm giydiklerini” belirterek, onlara da en kısa zamanda özgürlük dilemesine atıf yapmış Türk:
“Sağ olsun, bence de öyle, ama sanırım sırada Çok Sayın Apo var! Önce onun çıkması lâzım. Hiç olmazsa ev hapsine...”
“O gün gelip çattığında hazırlıklı olmak lazım” diyor;
“Yani “Ergenekon terör örgütünün elemanları çıktı, PKK terör örgütününki de çıkıversin, n’olcak!” anlayışına ve algısına şimdiden zemin hazırlamak lazım, değil mi?... Evet, korkarım Apo’nun çıkmasına (da) az kaldı.”
Cumhuriyetin onlara vefa borcu var...
Antalya’dan Mehmet Köylüoğlu, Ermeni cinayetlerinde ölenlerin “ünvan”larını hatırlatarak, “vefa” çağrısı yapıyor hepimize: “Genelkurmay Başkanı ve Başkumandan vekili Enver Paşa’nın Pamir dağlarının, Balcevan tepesinde Rus kurşunlarıyla şehit olduğunu gören yok...Almanya’nın Berlin kentinde 15.3.1921 de Ermenilerce şehit edilen Talat Paşa Dahiliye vekiliydi.
21.7.1922 de Tiflis’de Ermeni kurşunlarıyla can veren Cemal Paşa’yı anan var mı?
5.12. 1921.de Roma da Dahiliye vekili Sait Halim Paşa’nın, 17.5.1822 de Berlin’de Dr. Bahattin Şakir’in Ermenilerce şehit edildiği önemli
değil mi?”
Kazanan şimdiden ilan ediliyorsa sandık niye var?
Ali Çetin, Cumhurbaşkanını halk seçecek olmasına karşın, medyada yaratılan “AKP adayı kazandı” havasından yakınıyor; “Bu durumda bizim gibi düşünenlerin sandığa gitmesine gerek kalmıyor.”
Haksız mı?
“Tape” eleştirisi
Bu hafta bir de eleştiri var. “Bu tape tabiri nereden çıktı” diyor Ahmet B.:
“Teyp olarak okunan bu ifade “kaset” yahut “ses kaydı” diye on yıllarca ülkemizde kullanıldı. Halka kelimelerin İngilizcesini öğretmek yerine, Türkçesini kullanırsanız çok daha etkili olursunuz.”
Haçlı yobaz...
T. Saltık, iki cümleyle özetlemiş bütün meseleyi...
Bir; “bunlar Müslümanlarsa, Müslümanlar ne” diye dövünürken, Mehmet Akif Ersoy’un “Haçı koltuk altında saklayan yobaz” tasvirini hatırlamalıyız.
İki; Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Memleketin her bir ferdi memleket meseleleri hakkında düşünür hale gelmedikçe kendimizi gerçek kurtuluşa ermiş sayamayız...”
Hadi oradan...
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yok lafı değişti artık Türk’ün Türk’ten başka düşmanı kalmadı” diyen Muharrem Ergin, “öngörüsüz aydınlar” a sesleniyor: “Benim dedemi Rum çeteleri kaçırmış. Boğazını kesmişler. 40 gün komada kalmış, zar zor kurtulmuş. Bir ömür boyu yemeğini yutkunarak yiyebilmiş. Diğer bir akrabamı çocukken kaçırmışlar; rüşvet vererek ancak geri alabilmişler. Bunun gibi daha bir sürü olay yaşanmışken aymazlık edenlere ‘hadi oradan’ diyorum.”