Siz neyi tartışıyorsunuz hâlâ
Sabah gazetesinin dünkü manşeti, “Kaymakam da eşini döverse...”
Haber şöyle:
Bir kaymakamın, görev yaptığı ilçede köy okullarını ziyareti sırasında tanıştığı ve orada öğretmenlik yapan genç kadınla gönül ilişkisine başladığı iddia edildi.
O ilin Valiliği’ne ihbarda bulunan bir kişi, evli olan kaymakamın, genç öğretmen ile yasak aşk yaşadığını öne sürdü.
Valilik şikâyet üzerine araştırma başlatırken, kadın öğretmen başka bir ilçeye gönderildi.
Kaymakamın da valilik tarafından uyarıldığı öğrenildi.
***
Ortada bir “yasak aşk iddiası” var.
O iddia üzerine Valiliğin başlattığı ve henüz bitmemiş olan bir “araştırma” var.
Ha bir de “suç” var mı yok mu belli değil ama (Hoş zina AKP tarafından suç olmaktan çıkarıldığına göre o da belli aslında!) cezasını peşin peşin çeken bir “suçlu” var;
Kadın!
***
Sabah gazetesinin “gönderildi” dediği öğretmen kadın, Hürriyet’in Valilik açıklamasına dayanarak verdiği habere göre “tayinini kendi istediği için gitti” ...
Mağdur olduğu gerçeğini değiştirir mi!
Kadın bu kararı, Kaymakam Bey’in hayatına kaldığı yerden devam edebildiği ilçede “barınamaz hale getirildiği” için aldıysa, gitti veya gönderildi fark eder mi!
Kadını kafadan, ezbere, peşin peşin suçlu gören böyle bir şuuraltı olmasa, kadın işini, gücünü, düzenini bırakır da gider mi!
Kaymakam Bey’i de uyarmışlarmış; hem de birkaç kere!
Uyarılacak bir hal gördünüz madem, genç bir kadının oradan oraya sürüklenmesine seyirci kalacağınıza, Kaymakam Bey’i nakletseydiniz ya başka bir yere.
Ama olur mu!
Nasıldı o AKP’li yöneticinin veciz ifadesi:
“Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer perdesiz ev de ya satılıktır, ya kiralık...”
Baktım bu olayda adı geçen kadın da “örtüsüz” gözüküyor resimlerde;
“Kiralık ev görünce bizim Kaymakam oğlan şöyle bir bakıp çıkmıştır...” diye mi düşündü acaba Valilik yetkilileri!
Öyleyse “uyarı” dedikleri de sakın şöyle bir şey olmasın:
“Başını sokacak evin mi yoktu be koçum!..”
Bu cümleler rahatsız edebilir kimilerini. Ama hiç kusura bakmayın, ben değilim bu sözlerin sahibi... Bunlar bu ülkeyi idare edenler tarafından söylendi. Hemen akabinde bu sözlerin muhataplarının önüne bir sandık geldi. Ve bu sözlerin muhatabı olan hanımefendiler “bir daha, bir daha” dedi!
Görsünler şimdi “yerlerini”!
***
Allah bilir bunlar da bir kulağınızdan girip ötekinden çıkıp
gitmişti:
“(...)Bir erkek organizması, çıplak kadın bedeniyle karşılaştığında, cinsel arzu duyar. (...) ...sürekli olarak uyarılan erkek (...) fırsatını bulduğunda kendisini uyaran -tahrik eden- kadına yönelir, rıza ile karşılık bulamazsa duruma göre saldırır. (...) Tabii ki, tahrik tecavüz suçunun mazereti veya gerekçesi değildir, ama sebebidir.”
Bu satırlar, siyasi iktidarın en önemli “ideolog”larından biri tarafından, yaygın, günlük, siyasi bir gazetede yazıldı!
Hani derler ya “sebep olan layığını bulsun”, hıh işte tam böyle bakıyor iktidar “tecavüz” olayına...
Yok tecavüz çocuğunu doğurtmak ne demekmiş, yok kürtaja nasıl karışırmış, emriyo boyuymuş bilmem ne...
Bu kafaya göre, madem tahrik edip “tecavüzcü” etti gül gibi erkeği, o zaman tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmak dahil her şey müstahak kadına!
Aynı haberin devamında Kaymakam Bey’in, “dayak” gerekçesiyle kendisinden şikayetçi olan karısı hakkındaki şu sözleri de buna kanıt aslında:
“Normal bir kadın, kalkıp kocasını şikayet eder mi?”
Normal bir kadın başına geleni çekmekle yükümlüdür; o kadar!
***
Yerinizi diyorum, görebildiniz mi?
Bu ülkenin kadınları, kaderiniz, terbiyesiz güdüleriyle hareket etmeyi erkeklik sanan iktidarlıların bellerinin altında!
Sokakları çıplaklar kampına da çevirseniz burkayla da gezseniz fark etmez, milim yukarı çıkamazsınız bu saatten sonra...
+++
Kanun kuvvetinde çene
Başbakan’ın iki dudağı arasından çıkan ertesi gün
kanun...
Çene değil, Meclis matbaası... O konuşurken bakanları dinliyorlar, bakıyorlar ağızdan hangi “kanun” çıktı çıkacak, ona göre çünkü...
Artık kiminle ilgiliyse, o koşuyor...
“Bedelli” dediğinin ertesi günü, “bedelli yok” diyen bakan bedelliyi açıkladı...
“Bölünmüş eğitim” dediği günün akşamı, öbür bakan “4+4+4” dedi...
“Böyle tiyatro olmaz” dedi, sabahı kanun hazırdı...
“Üçüncü köprü” dediğinde, yeri belli olmadan köprüyü açıkladı bakanı... Koştu köprüye ama yerini bulamadı...
“Üçüncüyü” atlayıp “dördüncü köprü” deseydi... Şimdi dördüncünün temeli atılıyor olacaktı, üçüncüyü atlayıp... “Sıcaklar geliyor”
dese var ya...
Meteorolojiden sorumlu bakan, lastik ölçme derecesi ile koşacak medyaya...
Ayağında haşema mayo...
*
Durup dururken “Sezaryen cinayettir, kürtaj ise Uludere” dedi... Sağlık Bakanı, 24 saat geçmeden “kanunu” açıkladı: İkisi de ağır suç size...
*
Tıp bilimine kulak vermek, bilim adamlarını dinlemek, kadın örgütlerine söz hakkı tanımak, uygar ülkeleri izlemek diye bir dertleri yok...
Çene matbaasından çıktı bir kere kanun...
Kadının aklı yok...
Kadına saygı yok...
Kadını adam yerine koymak yok...
Bir erkek karar verdi...
O kadar...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Yetmaz ama grev
2010 Anayasa Referandumu sırasında AKP “12 Eylül’de Referanduma Evet” başlığıyla broşür yayınlıyor. Anayasa değişikliğine neden “evet” oyu verilmesi gerektiğini anlatan o broşürün 28. paragrafı: “Grev hakkının önündeki engellerin ortadan kaldırılması için evet”. Anayasa değişikliğine “evet” oyu ver, greve engel ortadan kalksın. AKP’in sözü söz. Aradan yirmi ay geçiyor. Önceki gün Hava-İş kolunda grev hakkı AKP oylarıyla yasaklanıyor. Şu anda yargılanmakta olan 12 Eylül darbe döneminde bile çalışanların grev hakkı var. THY’de tam 47 yıldır toplu sözleşme yapılıyor. Şimdi o hak rafa kalkıyor. AKP referandumda verdiği sözü unutuyor.
Yalçın Doğan / Hürriyet
+++
“1923’te başlayan Cumhuriyet’in 85 yıllık tarihinde, Türkiye bugünkü kadar ahlâksız olmamıştır!..”
Kısa ve açık bir cümle değil mi?
Mesela zinayı ele alalım:
M. Kemal Paşa zamanında suçtu,
Millî Şef İnönü zamanında suçtu,
Mason Celal Bayar zamanında suçtu,
27 Mayıs darbesi devrinde suçtu,
12 Mart devrinde suçtu,
12 Eylül devrinde suçtu...
Ama şimdi değil.
Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete
+++
Allah ile
aldatanlar vardı
bir de darbe ile
korkutanlar çıktı
Başbakan Erdoğan, önceki gün bir soru üzerine Adalet Bakanlığı’nın, sadece CMK’nın 250. maddesiyle ilgili değil, dört paket olarak bir yasa değişikliği çalışması yaptığını açıkladı. (...) Sayın Başbakan’ın sözünü ettiği yasa hazırlıkları, bu cuntaya, vesayetçilere cesaret ve imkân verecek şekilde çıkarsa, referandumdaki yüzde 58 evet iradesiyle desteklenen demokratikleşme çabaları, başta AK Parti yönetimi, herkes bilmelidir ki zaafa uğrayacaktır. (...) Ben şu saatten sonra, AK Parti’nin hafıza kaybına uğrayıp bir gevşeme ile boşluğa düşeceğine katiyen ihtimal vermem. (...) Cuntacılık kirli, hastalıklı bir kandır ve askerin bünyesinde dolaştığı sürece, millet bünyesini ne zaman, nereden ve nasıl sarsacağı tahmin edilemez... Ters bir rüzgâr, olağanüstü bir hal, sinmiş görünen derin yapıyı karşımıza yeniden dikiverir. Provokasyonlar, yeniden faili meçhul cinayetler, üniversitelerde anarşi ve hortlayan bir kaos, mevcut iktidarı hazırlıksız yakalayabilir. Su uyur, cuntacılar uyumaz...
Hüseyin Gülerce / Zaman
+++
GÜNÜN SORUSU
Emekli öğretmen Metin Lokumcu geçen yıl polisin sıktığı biber gazı yüzünden kalp krizi geçirdi ve öldü. İçişleri Bakanı, “Biber gazı sağlığa zararlı değil” diye açıklama yaptı. Bu kez Çayan Birben, biber gazına kurban gitti! Sorum İçişleri Bakanı’na: Bu ülkede çayın radyasyonsuz olduğunu göstermek için kameraların karşısında çay içen bakan da gördük; okullarda dağıtılan sütün bozuk olmadığını kanıtlamak için süt içen vali de... Siz de biber gazının sağlığa zararlı olmadığını bizzat kameraların karşısında kanıtlamak istemez misiniz?
Mustafa Mutlu / Vatan