Siz her şey yerli yerinde sanmaya devam edin...
Çevreye bakınca her şeyin yerli yerinde olduğunu sanıyorsunuz amma bir yer var ki orası çok farklı. İlk günü oradan geçtim; biraz uzaktan baktım.
Babalar, analar, yakın akrabalar, Edirnekapı’da; o Şehit Mezarlığı’nda.
Siz her şey yerli yerinde sanın...
Oradaki ana için hiçbir şey yerli yerinde değil.
-1994’te aldılar kuzumu! Ne suçu vardı ki?
Siyah başörtülü kadın böyle diyor bana?
Suçlu benmişim gibi başımı önüme eğiyorum. Gözlerim doluyor; elimi cebime atıp mendil çıkartıyorum.
Baba hiçbir şey söylemiyor. Elindeki beş kiloluk pet şişeyle kabri suluyor. Oğluna su verir gibi. Kırmızı gül yaprakları dökülüyor kabre. Son kalanlardan.
Orta yaşlı kadın, mezar taşındaki oğlunun resmini okşuyor.
-Her bayramda gelirim; oğlumun hatırı sorarım; onunla konuşurum.
Baba susuyor. Sanki her şey yerli yerinde imiş gibi susuyor. Yüz kasları iyice gerilmiş. Bir şey soracağım, sesim çıkmıyor ki.
Edirnekapı Şehitliği’ne uzaktan bakıyorum. İnsanlar dolaşıyor o yeşilliğin arasında. Sanki her şey yerli yerinde imiş gibi gözüküyor.
Acaba diyorum; o büyük ozan bugün yaşasaydı da Edirnekapı Şehitliği’ndeki siyah baş örtülü anayı görseydi öyle yazabilir miydi?
“Her şey yerli yerinde” .
Rıza Zelyut / Güneş
“Orduyu imha etmek için mutlaka
subayları mahvetmek lazımdır!..”
Çifte bayram mı? Hayır, hayır!
3’lü bayramdı.
Zira eşini kabul etmediği için 4 yıl semtine uğramadığı GATA’ya, diploma töreninde teşrif buyurdu Bay Başbakan RTE!
Medyamızda iki olayın katmerli sevinci. Evet ama; RTE, GATA’ya gitti diye, bir. Genelkurmay internet sitesinden 28 Nisan e-muhtırasının kaldırılması. Bu da iki!
Demek ki yanıldık: AKP mantığına göre bayram sayısı 4!
***
Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel’in; Sabah’taki habere göre, e-muhtırayı tarihe havale ederken Çankaya’daki AKP’liye gönderdiği; “O üzüntünüzü telafi ediyoruz” notu hayli ilginç.
Bu; hükümetle gül gibi geçindiğini saklamayan genelkurmay başkanlarından Hilmi Özkök’ten sonra son Genelkurmay Başkanımızın da aynı yönde hamlesi değil mi?
Askerin de sivilleşmesi hayırlara vesile olur inşallahhh!
***
Org. Özel, 30 Ağustos mesajında; “Son dönemde terörle mücadelede yaşanan birkaç acı münferit olay karşısında TSK’nin gücünü sorgulamak isteyenler, onun üstün niteliklerini gölgeleyemez” dedikten sonra devam ediyor: “...moral ve disiplin değerlerini aşındıramaz.”
Genelkurmay Başkanı acaba neden “TSK’nin moral ve disiplin değerlerinin aşındırılamayacağının” altını çizdi?
Bir süredir değerleri yadsınamaz kişilerin TSK’de moral ve disiplinle ilgili kimi eleştirilerini yanıtlamak mı amacı?
***
Oysa askerde moral ve disiplin tartışmaları önceki Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarından önce başladı.
13 askerimizin şehit edildiği (son bir buçuk ayda bu sayıya 51 şehit daha eklendi) geçen temmuzda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; terörle mücadelede silahın yanı sıra moralin de gerektiğine değinen demecinde haklı olarak önemli bir noktadan söz etti: “Siz eline silah verdiğiniz kişinin moralini altüst etmişsiniz. Mücadele edecek moral bırakmamışsınız. Herkes (orgeneraller-amiraller, albaylar, astsubaylar) tutuklu, herkes hapiste. Bu moralle (asker) terörle mücadele edilmez” dedi.
Askerdeki moral yitmesine değinen bu sözlere Başbakan, tabiatının emrettiği yanıtı verdi: “Teröre destek oluyor!”
Oysa Mustafa Kemal, “Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkilat kalmaz” diyor, 31 Temmuz 1920, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylarla konuşmasında.
***
Kılıçdaroğlu’nun sözleri mi askerin moralini bozuyor? Yoksa kimi iktidar sahiplerinin her fırsatta askeri aşağılayan demeçleri mi?
Sormak gerek: (Odatv’nin 19 Haziran 2011’deki yorumunda değindiği gibi) Bir yandan askerler tutuklanıp askeri birlikler aranırken, diğer yandan Öcalan’la yapılan görüşmeler ve avukatlarının pazarlık açıklamaları Türk ordusunu etkilemiyor mu? Onlarda ‘Ben boşuna mı savaşıyorum’ duygusu yaratmıyor mu? Kendimizi kandırmayalım. Elbette morallerini ve görev yapma isteklerini yaralıyor.
“Devlet büyüklerine (Çankaya’dakinin eşinin elini sıkmayan generali kastederek) selam vermeyenler, şimdi karşılarında şak diye selam duruyorlar... (28 Nisan muhtırasına hükümetin yanıtını yorumlarken) askere, otur oturduğun yerde sen benim memurumsun” diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, askerin moralini etkilemiyor mu?
Bunları yapmak ve söylemek askerde moral bozmuyor da, Kılıçdaroğlu’nun gerçeğe parmak basan sözleri mi askerin moralini bozuyor? Pes doğrusu!
***
Kimi konularda yıldızımızın barışmadığı Ertuğrul Özkök; (26 Ağustos 2011 Cuma günü) yayımlanan “Duygusal Ricat” yazısında şu vurgulamaları yapıyor:
“...Türk ordusunu darmadağın ettik... Hep birlikte, bu yüzyılın en başarılı ordularından birini, hezimete uğrattık... Oysa o ordu, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış yepyeni bir ülkenin gururuydu... Bu ülkenin hâlâ güçlü bir orduya ihtiyacı var... Ve en ihtiyacımız olduğu bir sırada, o asker elinde gazlı bezle yarasını sarmaya çalışıyor... Tarih bir gün bunu böyle yazacak...”
***
Bugün ülkeyi yönetenlerin orduyu öven, onurlandıran demeçleriyle gerçekler çatışıyor.
Önceki Genelkurmay Başkanı’nın özeleştirileri, bugün askerin moral ve disiplin açısından hangi düzeyde olduğunun son kanıtıdır.
Türk ordusuna yakışmayan eleştirilere vesile olanlar utansın!
Cüneyt Arcayürek / Cumhuriyet
İktidarın gücü adına; “Ka-He-Ka!”
Hükümet Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bir anda pek çok işi birden bitiriverdi. Bakanlık yapısı düzenlemekten, yeni atamalara, yönetmelik değişikliklerinden kangren olmuş sorunların çözümüne kadar bir dolu kararname çıkarıldı. Şu anda hepsi “yasa gücünde” sayılıyor, Meclis açılınca bunların yasası da çıkacak. Ama ne fark eder ki, iktidar Meclis’i devreden çıkarmayı başarıp bir çırpıda halletti kafasındakileri.
Sıra yasa çıkarmaya gelince de bir formül bulunur ve bir gece yarısı KHK’ların hepsi yasalaşıverir. (...) İktidar “ileri demokrasi anlayışını” ve tabii ki gücünü gösteriyor aslında Meclis’i devre dışı bırakarak.
Can Ataklı / Vatan
Genelkurmay Başkanı’ndan tutun da ana muhalefet üyelerine kadar herkesi dinleyebilen teknoloji nedense söz konusu Kandil olunca hiçbir işe yaramıyor!?
Engin Balım
Ah referandum ne sorumlusun bir bilsen
Acaba tutuklu gazeteciler, örneğin Nedim Şener ile Ahmet Şık da “kendilerini terör örgütüne yardımla suçlayan” savcıların görevden alınıp yerine “kendi istedikleri savcıların verilmesini” talep etseler bu yapılır mıydı? Bugüne kadar iddianamelerde sayısız hata yapan savcıların değiştirilmesini isteyen başka sanıkların onlarca talebi dikkate alındı mı?
(...) Bazı konularda “hukuku korumak için panter kesilen” ve birçoğumuzun takdirini kazanan Avukat Ersan Şen bu davada “tutuklu sanık avukatı” konumunda ve yaptığı bir hile ile “Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasında rol oynadığı” haberleri çıkıyor.
(...) Öyle garip şeyler oluyor ki içinden çıkılır gibi değil. Deniz Feneri savcılarının üçünün bir anda görevden alınması da bence hiç açıklanabilecek bir durum değil.
Ah “referandum”, ne sorumlusun bilsen!
Ruhat Mengi / Vatan
İstanbul’un halleri
70 kilometre hız sınırı mantık dışı
İstanbul’daki E-5 dediğimiz otoyolu bilirsiniz.. Gerçi kentin göbeğinden geçiyor, pek otoyolluk hali kalmadı ama statüsü hâlâ öyle.. En azından trafik ışıkları yok, yayaların karşıdan karşıya geçiş ihtimali yok..
Bu yolda hız sınırı 70 kilometre.. Her yere kamera koydular, 70’i aşan posta kutusunda ceza makbuzu buluyor..
***
Bayram nedeniyle İstanbul boşaldı..
Her gün milim milim ilerlediğimiz o yol dün sabah bomboştu..
(Yılda bir veya iki defa ancak olur)
Hız sınırı 70 ya, 65’le gideyim dedim.. Sol şeritteyim.. Selektör yapan yapana..
Kornaya abanan mı ararsın, sağımdan geçerken işaret parmağını sallayarak küfrü basan mı?
Herhalde bir yıllık küfrü toptan yemişimdir!..
Haklılar, önüm bomboş.. 80’e 90’a çıksam trafik akacak..
***
Diyorum ki.. Hazır yollar boş.. Dört polis aracı günün herhangi bir saati Zincirlikuyu’dan yan yana yola çıksalar.. 67-68 kilometre hızla gitseler..
Polis arabasına kimsenin taciz edeceği, selektör yakacağı yok.. Diğer araçlar mecbur peşine takılacaklar..
Avcılar’a kadar gitseler..
Bakalım trafik ne hale geliyor.. 70 kilometre hız sınırı gerçekçi mi değil mi test etseler.. İddia ediyorum, bu boş trafikte bile iki üç kilometre kuyruk olur!
Mehmet Tezkan / Milliyet
İçerde tutuklu olarak yargılanan daha birçok gazeteci olmayan yazar, bilim insanı, profesör, Türk ve Kürt politikacı, emekli ve görevli olan subay, general, amiral, sivil memur, emniyet mensubu var.
İktidarın hoşuna gitmeyen savcı ve yargıçların derhal değiştirildiği bir adalet mekanizması “adalet dağıtıyor!..”
Ve düşmanla savaşıp zafer kazanarak kurulan çağdaş Türkiye, günümüzde hâlâ şehitler ve gazilerle ayakta duruyor...
21. yüzyılın ilk on yılı sonunda ülkemizdeki demokrasi işte böyle bir şey!
Emre Kongar / Cumhuriyet