Siyasi tutumlar: AKP ve Makyavelli!
Nesrin Ünal MHP milletvekiliydi. 1999 seçimleri sonrasında meclise girerken başını açmıştı. Vakit, Yeni Şafak, Zaman gazeteleri başta olmak üzere Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik son derece sert ve acımasız bir biçimde Nesrin Ünal’ı eleştirmişti. Vakit Gazetesi “Nesrin Hanım, başını çözdü, örtü problemini çözdü” diye defalarca başlık atmıştı. Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik ise Meclis kürsüsünden “MHP erkek değil ürkek çıktı. Başörtüsünü çözerek problemi çözdü” gibi yakışıksız sözler etti.
Gün oldu Erdoğanlı, Arınçlı, Çelikli AKP üçyüz altmıştan fazla milletvekili ile meclise girdi. Tek başına iktidar olmuşlardı. Seçim meydanlarında türban sorununu kâh “namus meselesi” kâh da “inananlara yapılan zulüm” olarak nitelemiş ve mutlaka çözülmesi gerektiğinden söz etmişlerdi. Bu zevat iktidarları sırasında gerek türban, gerekse İmam Hatiplilerin sorunlarıyla ilgili olarak “bedel ödemeye hazır değiliz” diyerek hiçbir yasal düzenleme yapamadılar.
AKP’liler 364 milletvekiliyle iktidardayken bile sürekli olarak 129 milletvekili ile ancak koalisyon ortağı olabilen MHP’lileri “Apo’yu niye asmadınız? Türban sorununu niçin çözmediniz?” diye suçlayıp, durdular. Aslında onlar MHP’ye bu eleştirileri hâlâ yapmaya devam ederken gerçekte MHP’ye mevcut gücünün çok ötesinde bir misyon da yüklemiş oluyorlardı. Bu bir anlamda biz AKP’yiz, yapamayız ama siz MHP’siniz, siz az sayı ve küçük bir grupla bütün bunları yapmaya muktedirsiniz demeye getiriyorlardı. Onlar bir anlamda MHP’nin 129 milletvekili büyük eşittir; AKP’nin 364 milletvekiline gibi bir denklemi de kendi içinde kurmuş oluyorlardı. Hatta MHP’nin üçte birlik, üç buçuk yıllık iktidarı büyük eşittir, AKP’nin tek başına ve beş yıllık iktidarına anlayışını da benimsemiş olduklarını farkına varmadan dile getirmiş oluyorlardı.
MHP’nin hükümette olduğu üçlü koalisyon dönemlerinde bu zihniyet, cami avlularını türban gösterileriyle miting alanlarına dönüştürmüştü. AKP iktidarında cami avlusundaki türban gösterileri bıçakla kesilmiş gibi bitti.
MHP eski milletvekili Nesrin Ünal, AKP’li Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik’e bir mektup göndermiş. Sayın Ünal mektubunda AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın da Meclise girerken türbanını çıkardığını ancak onun bu davranışının görmezlikten gelindiğini yazmış. Ünal, “Gülşen Orhan’a gösterdiğiniz anlayışı olumlu buluyorum; çünkü Anadolu kadınının siyasette de önü açılmalı. Keşke aynı anlayışı 1999’da bana da gösterseydiniz de, siyasete bu dönem de devam edebilseydim” diye yazmış.
“Apo’yu niye asmadınız” diye soran bu zevat, o dönem konunun AİHM’le ilgili boyutu dahil diğer bütün unsurlarıyla ilgili bilgilere de sahiptiler. Kaldı ki kendileri de o zaman hem Apo’nun asılmasına karşı çıkmış, hem de idamın kaldırılması için oy vermişlerdi. AKP hükümeti, AB uğruna ceza yasalarında yaptıkları onlarca değişiklikle, Apo’nun üç liderlerinden birisi olduğunu söyleyen Leyla Zana ve arkadaşlarını hapisten çıkarmışlardır. Bülent Arınç, bunlara Meclis başkanı olarak TBMM’de yemek dahi vermiştir. Tutarsızlık, ilkesizlik, insaf ve izansızlığın bu derece yoğun yaşanmasının nedeni nedir?
Bütün bunlar birilerinin siyasette hâlâ Makyevelli’nin izlerini takip ettiğini göstermektedir. Makyevelli bundan yüzlerce yıl önce siyaset ve siyasetçi üzerine şunları yazmıştı: Siyasetci, seçmenlerini, “kendisinin dini bütün, dürüst, güvenilir, iyi yürekli, adil, yansız olduğuna inandırmalıdır. Ama siyasetçinin bu nitelikleri kendinde bulundurması gerekmez ve beklenemez”. Siyasetçi kurnaz (politik) olmalı, hesabını, çıkarını bilmelidir. Siyasetçinin amacına ulaşmak için uygulayabileceği her yöntem ve her türlü davranış yasaldır. Siyasetçinin başarıya ulaşması asıldır. Başarıya ulaştığında siyasetçinin uyguladığı yönetim ve eylemleri tartışılamaz, yasa sayılır. Hiçbir ahlak kuralı siyasetçiyi engellememelidir. Siyasetçi yönetilenleri kendine bağımlı kılmalıdır. Bunun için siyasetçi, astlarına çıkar, yarar sağlamalı; onları ihtiyaçlarının yalnızca kendisince karşılanabileceğine inandırmalı; kendine ihtiyaç duymaları için her türlü önlemi almalıdır. Siyasetçi, seçmenleri ya kendine yandaş kılmalı ya da büsbütün etkisiz bırakmalıdır. Seçmenleri yandaş yapmanın yolu, kendi çıkarlarıyla onların çıkarlarını bağdaştırmaktır.
Bilinmelidir ki, asgari ölçüdqe de olsa ahlaklı siyaset yapamayanlar, eninde sonunda ahlaklarını siyasileştirmek zorunda kalırlar.