Siyasi rüküşlüğün geçit töreni
Gün olur, sen de “Aaaaa o ceketin içine o fırfır dağını andıran gömlek olmuş mu hiç Fatma Şahin Hanım!” tadınla bir yazı yazarsın, deselerdi, cevabımı muhtemelen iki kelimeyle özetlerdim;
“Hadi oradan...”
Ama yazıyorum işte; Halide İncekara sağ olsun!
Bu satırları yazmaya, TBMM’de yemin etme sırası AKP İstanbul Milletvekili İncekara’ya geldiğinde, açık cam göbeği gözüken ceket rengi ile kızılımtrak saçlar arasındaki “kontrast”ın ekranda yarattığı göz alıcı etki itti!
Sadece giyim kuşamları bile aslında neden ve nasıl orada olduklarının işareti gibiydi milletvekillerinin...
En janti, ve hatta en sıfır, en gıcır takımları, özenle taranmış ve bozulmasın diye öylece kalıp halinde dondurulmuş saçları, makyajları, traşları, kürsüye doğru zafer kazanmış komutan edasıyla yürümeleri ile “ben burdayım” diye bas bas bağıran grup, hırsları tavan yapmış, TBMM’ye girmek için her yolu mübah saymış ve nihayet aylardır bekledikleri “nispet” anına erişmiş olanlardı...
Bir “ben burdayım”cı grup daha vardı ki, onlar daha çok yollarını kaybetmiş de, Genel Kurul salonuna yanlışlıkla girmiş gibiydi; kiminin yakası bir yerde paçası bir yerde... Kimi sünnet çocuğunun annesi, kimi zerzavat satmaya gider gibi...
Sadeliklerine rağmen şahıslarına münhasır bir tarzı da yansıtan iki kadın, CHP’li Emine Ülker Tarhan ve MHP’li Zuhal Topçu mesailerini kuaför salonlarında değil, görevlendirilecekleri makamlarda harcayacaklarını ilk günden gösteren isimlerdi.
Yemin için kürsüye gelmedi ama, CHP’li Güldal Mumcu bu döneme de, mütevazı ve zarif tarzı ile emsallerinin birkaç adım önünde girdi.
Yazımızın tetikleyicisi İncekara’ya dönecek olursak, ekranda cam göbeği duran tayyörünün içine giydiği bol desenli, bol pırıltılı gümüş rengi bluzu ve kabartılmış biraz da fazla abartılmış saçları, ha bir de neredeyse kaşlarına değen -zannederim mavi simli- göz farı ile TBMM kürsüsüne değil de sahneye çıkar gibiydi... Ki o “sahne”nin kat’i suretle Taksim, Maksim, yahut daha modern olsun öyle Rumeli Hisarı yahut Cemil Topuzlu sahnesi filan olmadığını belirtmeliyim!
Halide Hanım’ın erkek milletvekilleri arasındaki karşılığı da yine bir AKP’liydi:
Nureddin Nebati!
O da en az İncekara kadar renkliydi.
Milletvekillerinin “görüntü”yü kurtaramamasının üzerine bir de Tayyip Erdoğan’ın MHP Iğdır milletvekili Sinan Oğan ile “pişti”ye yakın benzerlikte kostüm seçimi eklenmesin mi!
***
Sadece etekleri, bluzları, saçları, sakalları, ayakkabılarıyla mı; tavırlarıyla da hayli rüküştü yeni dönemin ilk gün sakinleri!
Yeminden sonra Hükümet’in bulunduğu sıralara yönelerek önce selam duran ve sonra da Başbakan’a “Kaç aldım Hocam” der gibi bakan milletvekillerinin aciz hali de, Erdoğan’ın yemin etmek gibi meşekkatli bir iş(!)in altından kalkabilen vekillerine kafasıyla “sınavı geçtin evlat” onayı verişi de “şık” değildi.
Hele alkışa başlamak için Genel Başkan’ını bekleyen Ertuğrul Günay görüntüsü vardı ki; eller doksan derecelik açıyla havada, iki yana açık halde öylece bekliyor, Erdoğan’ın elleri birbirine değdiği anda o da başlayacak şakşak yapmaya!
***
Şıklarla rüküşleri deşifre ettin de başın göğe mi erdi diye düşünmeyin.
Estetik bizde “süperstar”ların doğa kanunlarıyla mücadele ameliyatlarıyla özdeşleşse de, özünde önemli bir değerdir; hem duygusal hem kültürel değerler bütünüdür...
En basit örnek:
Roma hala Roma, bir zamanlar hiç de ondan aşağıya kalmayan İstanbul da bir “ucube” ise, bu yönetenlerinin kafa yapısındaki estetik fark ile alakalıdır...
+++
Kafa o kafa...
Tayyip Erdoğan’ın iyi bir kriz yönetimi sergilediğini savunan Mümtaz’er Türköne’ye göre işin sırrı “sorunu büyüterek çözmek”teymiş. Erdoğan TBMM’yi kilitleyen krizi büyüterek “Yeni Anayasa” zeminini hazırlıyormuş aslında...
Doğru; kafa o kafa çünkü... Çoğu kimsenin “Vayyy ecdad düşmanları” diye gözü dönmüşçesine saldırıya geçmelerine neden olan çoğu “Yeni Osmanlı” eleştirisinin altında yatan “çekince” de aslında bu değil mi; “Büyüterek bölme”nin zemini diye değil mi insanların tepkisi?
Merak ediyorum, tarihi başından sonuna “büyütülerek halledilmiş” devletlerden oluşan bir millet bu senaryoyu da yer mi?
+++
Vatan da “Allah’a emanet” çünkü...
Taraf’ın Van’da PKK’lı teröristlerce şehit edilen Astsubay Erkan Durukan’ının eşi Emine Durukan’ın “Seni vatana helal etmiyorum, Allah’a emanet ediyorum” sözüne tuttuğu mercek, “bütün orduları dağıtılmış” vatanın da aslında “Allah’a emanet” olduğu gerçeğini göstermiyor nedense... Bir şehit eşinin sitemi, ordunun başında askerine sahip çıkacak komutan bırakmayanlardan başkasına olabilir mi!
+++
Kendin pişir kendin ye’min
Üniversite sınavındaki şifre utanmazlığıyla ilgili araştırma önergesi reddedildi. Tekel işçilerinin dramıyla ilgili araştırma önergesi reddedildi. Adli Tıp skandallarıyla ilgili araştırma önergesi reddedildi. Telekulak araştırma önergesi reddedildi. Gözaltındaki kayıplar hakkındaki araştırma önergesi reddedildi. Basın’a basınçla ilgili araştırma önergesi reddedildi. Memur sınavındaki ahlaksızlıkla ilgili genel görüşme önerisi reddedildi. Irak’a kara harekâtı niye zart diye durduruldu’nun genel görüşme önerisi reddedildi. Ermenistan’la gizli gizli neler imzaladınız’ın genel görüşme önerisi reddedildi. KKTC’de ne dümenler çeviriyorsunuz’un genel görüşme önerisi reddedildi. Başbakan hakkındaki gensoru önergesi reddedildi. Uruguay’dan inek getirten Tarım Bakanı hakkındaki gensoru önergesi reddedildi. Habur’daki teslim’iyet töreniyle ilgili olarak İçişleri Bakanı hakkında verdiği gensoru önergesi reddedildi. Uçak düştü, Ulaştırma Bakanı hakkındaki gensoru önergesi reddedildi, hızlı tren uçtu, Ulaştırma Bakanı hakkındaki gensoru önergesi reddedildi. Telekulak ve Deniz Feneri için Adalet Bakanı hakkında verdiği gensoru önergesi reddedildi. (...) 100 değil, 300 değil, 1600 soru önergesi verdi, ya reddedildi, ya cevap vermeye tenezzül bile edilmedi. Ne yasa çıkarabildi, ne de çıkmasını önleyebildi.
Yemin etmedi...
Milli iradeye kuru kalabalık muamelesi yapıldığı için, CHP açısından değişen bi şey yoktur.
Tek başına oynanmaz tahterevalli.
İki kişiden biri düşünsün gari.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Apo’ya pansuman tedavisi...
Mehmet Ali Birand, hastaneye yatmadan önce yazdığı yazısının ana omurgasını “Öcalan artık lider konumuna geldiğine göre onun farklı olduğunu kabullenmek zorundayız” üzerine oturtmuştu. Yani Apo terörist değil. Son Kürt isyanının lideri. Kürtlerin hepsi onu önder görüyor. Mandela neyse Apo o. Aynı görüşü daha önce TÜSİAD’çı, TESEV’ci ve AKP’nin açık destekçisi işadamı İshak Alaton da tekrarlamış, “Abdullah Öcalan’ın eve taşınması fikrine kendimizi alıştırmalıyız” demişti.
Alaton, pas atıyor. Mehmet Ali topa vuruyor. Seçimler yapıldıktan sonra da ünlü medya mensubu Cengiz Çandar ile Hasan Cemal; “Abdullah Öcalan’ı Mandelalaştırma” oyununda top çevirme gazeteciliğine başladılar.
***
Çandar’ın raporu iddialı:Apo istemezse PKK dağdan inmez. Apo çok zeki ve tecrübeli! Türk Devleti geri zekalı. İlk adım onu evden çıkartmak olsun, diyor.
Hasan Cemal ise aynı görüşleri PKK’nın Kandil dağındaki komutanı Murat Karayılan’a tuttuğu teyp recorder mikrofonundan tekrarlatıyor.
Hem TESEV’ci işadamı Alaton. Hem çok ünlü TV’ci Birand! Hem TESEV raporcusu Çandar! Hem Karayılan kasetçisi Cemal! Kürtlerin tek temsilcisinin Apo olduğunu ve ona terörist damgasıyla değil “halkının özgürlüğü için savaşan isyancı” gözüyle bakılması gerektiğini aynı anda, hep bir ağızdan, aynı kalemin mürekkebiyle, Meclis’in açılmasını, hükümetin kurulmasını bile beklemeden yazıyorlar. Söylüyorlar.
Gerçek ise acıdır. Son seçimlerde Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da oyların ancak yarısını Apo’nun işaret ettiği “bağımsız BDP’liler” aldılar.
Diğer yarısını ise seçim sandığına bir hafta kala; “Yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde ben iktidarda olsaydım Abdullah Öcalan’ı asardım... ” diyen Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP aldı.
Öcalan, esasen zor durumda. Üç meşhur gazeteci, TESEV’in pamuk, lavanta kolonya, sargı bezleriyle “Moraran Apo’ya pansuman tedavisi” yapıyorlar!
Necati Doğru / Sözcü
+++
Safderunlara kapak olsun
Rize mezarlığında bir mezar taşı varmış: “Hastayım, hastayım dedim dinlemediniz, şimdi n’oldu?” Gidiş o gidişti!
***
PKK’nın ilk baskınını, o tarihte Başbakan olan Özal nasıl değerlendirmişti: “Bir kaç çapulcunun işi!”
O birkaç çapulcunun başkanı, bugün devletin “muhatabı” , isteklerini bir bir sıralıyor.
Abdullah Öcalan, bazı safderunların hâlâ tekrarladıkları bir kuralı yıktı, ezdi, geçti:
“Terörle bir yere varılamaz!”
Öyle mi? Nereye varıldığı önünüzde, afiyet olsun...
Hasan Pulur / Milliyet
+++
TBMM’deki boykotu kim nasıl yorumladı?
CHP ve BDP, dün Meclis’in açılışını gölgelemek pahasına da olsa kendileri açısından kaçınılmaz olan tutumu sergilemişlerdir. Geçmişte aksi yöndeki emsallere rağmen, seçilmiş milletvekillerinin tutukluluk durumlarının mahkemeler tarafından bu kez kaldırılmamış olmasının toplum vicdanında kabul edilebilir bir yönü yoktur.
Sedat Ergin / Hürriyet
***
CHP’nin gerçekten bir şeyler yapması gerekiyordu ve yaptı...
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; başka şey...
Eğer CHP yönetimi, adaylıkları Yüksek Seçimi Kurulu’nca sakıncalı bulunmayan iki milletvekilinin yemin edememesine hiçbir tepki göstermesiydi, bunun hesabını tabanına vermekte büyük sıkıntı çekerdi...
Mustafa Mutlu / Vatan
***
BDP Meclis’e gelmedi... MHP geldi...CHP hem geldi sayılır, hem gelmedi... Ortası... (...) bir diktanın, bir korkunun, bir kinin ve nefretin, sahte demokrasinin sadece dekoru olacaksan... Ne diyebiliriz ki biz?.. Biz çekeriz... Sen orada oturacaksın...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Bir çılgın proce de bizden: Kandil, Bakanlıklar, İmralı hattına teleferik
sistemi kuralım...
Haldun Ertem
+++
Sürekli olarak “Milli iradeye saygı duyacaksınız” diyen AKPliler, Balbay ve Haberal’a karşı
suskunluklarını koruyorlar! Bunun adı olsa olsa hep bana hep bana demokrasisi olur...
Engin Balım