Siyasetin öbür yüzü!
Siyaset, “mümkün olanı yapma sanatı” olarak tanımlanır. Hayal ile alış veriş yapanların siyasette başarılı olma şansları yoktur. Siyasetin gerçek ve gerekler üzerine oturtulması halinde bir anlamı vardır. Bu bakımdan siyaset bir yol bulma ya da bir yol açma sürecidir. Siyaset bir yol ya da rol kapama süreci değildir. Seçeneksizlik, siyaseti kördüğüm haline getirir. Kördüğüm olan siyasetler ise Mekadonya’lı İskender’den bu yana hep kılıçla kesilmiştir.
Büyük İskender, filozof Aristo’ya bir mektup yazar ve şunu sorar:
Zapt ettiğim topraklardaki insanları baskı altında tutabilmek için aşağıdakilerden hangisini yapayım?
1. Onları sürgüne mi göndereyim?
2. Hapse mi atayım?
3. Kılıçtan mı geçireyim?
Filozof Aristo hepsine tek tek cevap verir:
1. Onları sürgüne gönderirsen, sürgünde toparlanıp sana isyan ederler.
2. Hapsedersen, hapishaneleri militan yuvasına çevirirler, denetiminden çıkarlar.
3. Kılıçtan geçirirsen, sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, krallık tahtını sallarlar.
Büyük İskender’in aklına gelen hiçbir yönteme onay vermeyen Aristo, kralın gücünü koruması için şu öneride bulunur: “İnsanların arasına nifak (ayrılık) tohumları ekeceksin ki, birbirleriyle mücadele etsinler, savaşsınlar. Savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın”.
Mektupla teklife kameralı yanıt!
Başbakan Erdoğan, iktidarının yedinci yılında nereden geldiği bilinmeyen bir ilham sonucu muhalefetle özellikle ana muhalefet lideriyle “Kürt açılımı”nı görüşmek ister. Bunun için önce sözlü sonra da mektupla çağrıda bulunur. Deniz Baykal ise Başbakanın bu görüşme talebini “kameraya kaydedilmesi koşuluyla” kabul eder. Bu kez Başbakan, “Bu, işi yokuşa sürmek, kapıları kapatmak, bin dereden su getirmek, ipe un sermektir. Kamerayla bir görüşmeyi tespit, siyasi ve diplomatik ahlâka aykırıdır” diyerek reddeder.
İktidarı AK’lamakla görevli güdümlü kalemler, şu soruların cevabını da vicdanlarından vermeleri gerekir.
-Bir ülkenin iktidarının aynı ülkenin muhalefetiyle mektupla görüşmek talebinde bulunması normal midir? Ana muhalefetin iktidara güven duymaması yaşanan onca olguya rağmen nedensiz midir?
-Seçim sürecinde Deniz Baykal’ın, ülke sorunlarını televizyonda tartışma talebinin Başbakan Erdoğan tarafından reddedilmiş olması kamera krizinden daha önemsiz midir?
-Yedi yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP iktidarı şimdiye kadar neden Ana Muhalefetle görüşmek ihtiyacı duymamıştır? Cumhurbaşkanı seçimi sırasında ortaya çıkan 367 konusunda ya da Kıbrıs’tan Annan Planı veya Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle ilişkiler kurma konusunda tek başına karar veren iktidar, “Kürt Açılımı” konusunu neden muhalefetle paylaşmak ihtiyacını duymuştur?
Öyle anlaşılıyor ki, iktidarın, İskendervari bir tavırla “Kürt Açılımı” nı yandaşlarıyla kararlaştırıp, bedelini muhalefete ödetmeye kalkmasını Baykal görmüştür. Kamera şartı ise hayır demenin gerekçesini oluşturmuştur. Siyaset bazen işte böyle bir şeydir.