Sivas'ın ötesinde misin!
Aylar boyunca muhalefete “Sivas’tan öteye gidemiyorlar” diye çatan Tayyip Erdoğan;
Artık uzak gözlüğünüzü mü takarsınız, garanti olsun diye bir dürbünle mi bakarsınız orasını bilemem, al sana “Sivas’ın ötesi”:
1 Temuz 2012: PKK Tunceli Ovacık karayolu 33. kilometresinde bulunan Venk Köprüsü civarında yol kesip geçen araçları bölgeden uzaklaştırdı...
6 Temmuz 2012: PKK Tunceli-Erzincan karayolunu kesti 6 TIR yaktı, civar köylerde kimlik kontrolü yaptı
7 Ağustos 2012: PKK Ovacık yakınlarında Aksu deresi mevkiinde yol kesti
20 yılda kaçırdığı kişi sayısı 154 olan PKK, sizin etkin mücadele, misliyle karşılıkla filan geçirdiğiniz son 1 yılda, 2011 Temmuz’undan bu yana 145 kişiyi kaçırdı! Asker, muhtar, mühendis, sağlıkçı, avukat, öğretmen, kaymakam derken milletvekili... Aralarında hâlâ akıbeti belli olmayanlar var!
7 Aralık 2009: Tokat Reşadiye’de devriye görevi sırasında pusuya düşürülen 7 asker şehit oldu.
1 Ağustos 2011: Van-Başkale karayolunda askeri araca açılan ateş sonucu 3 asker şehit oldu.
6 Eylül 2011: Tunceli’de halı sahaya yapılan saldırıda 1 polis ve öğretmen eşi şehit oldu.
24 Nisan 2012: Bingöl’ün Genç ilçesinde çıkan çatışmada 3 asker şehit oldu.
17 May 2012: Hatay Dörtyol’daki saldırıda 1 binbaşı, 1 üsteğmen ile 1 teğmen şehit oldu.
24 Mayıs 2012: Muş’un Varto bir astsubay evine giderken şehit oldu.
Bunlar yüzlerce saldırı, pusu, çatışma arasından rastgele seçtiklerim. Hakkari, Şırnak, Yüksekova; malum 8’er, 10’ar geliyor Mehmet’ler!
AKP iktidarı boyunca, AKP’li Savunma Bakanı’nın verdiği rakama göre 800’ün üzerinde şehit verildi. Hüseyin Çelik çıkar da “birkaç Mehmet Sivas’ın berisinde şehit düştüydü sayılmaz” der diye tam sayıyı yazmıyorum! Son üç ayda verilen şehit sayısı (yine aynı gerekçeyle tam rakamı yazmıyorum) 50’in üstünde!
Sınırların kevgir gibi... Vatandaşın kepenk açamıyor... Kaymakamın dayak yiyor... İmamın ensesinden vuruluyor...
Sonraa...
Neredeyse 20 gün oldu; Şemdinli ne oldu, Şemdinli’de ne oldu, Şemdili’ye ne oldu?
Kapatma gözlerini, iyi bak iyi;
Şimdi sen “Sivas’ın ötesine” de mi gittin?
Ee hani, nerdesin?
+
Devlet stajı lazım
Hamas’ın kaçırdığı bir tek askeri için 1027 Filistinli’yi sınıdışı eden İsrail’in Başbakanı Benyamin Netanyahu (2011):
“Gilad Şalit’in serbest bırakılmasını sağlamak için fazladan bedel ödemeye hazırız!”
PKK tarafından binlerce askeri şehit edilen Türkiye Cumhuriyeti Devlketi’nde bakanlık da yapmış olan, tek başına iktidar bulunan AKP’nin sözcüsü Hüseyin Çelik (2012) :
“Birkaç Mehmet’i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye’nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz.”
Gün aşırı ABD’ye “eyalet stajı”na gideceğinize; İsrail’e gidip “nasıl devlet olunur” dersi almalısınız bence!
+++
Pentagon ve Beyaz Saray’ın hizmetindeki “Batıcı”
yazarlar İran’ı devirme operasyonunun neresinde
Çok yakında bu sinemada
Evet, “Suriye’yi hallettik” havalarından sonra yeni hedef çoktan “vizör” e girdi: İran! Davutoğlu İran’a diyor ki “Politikanızı değiştirin!” Hangi hakla ve kimin diliyle, diye sormak bile gerekmez. İran da Türkiye’ye aynı şeyi dese? Yoksa İran da mı “Osmanlı bakiyesi?”
(...)
Bizim “Batıcı” yazarlarımızın temel açmazı, siyasi olarak Batı’nın emperyalist politikalarına her zaman destek vermeleridir! Kimisi, Pentagon ve Beyaz Saray çıkarlarıyla özdeşleşmeyi bir görev olarak bildikleri için!
İran, kendisine yönelik füze sisteminin Türkiye’de kurulmasından rahatsız oldu! Allah aşkına kim olmaz? Amerikalılar sık sık Türkiye’de kamuoyunun beynini yıkamıyorlar mı, “İran füzelerinin menzili içinde Türkiye de var” haberlerini, “bizim” mi yoksa “kendilerinin” mi olduğunu sık sık karıştırdığım medyaya sızdırdıkları haberlerle!
Amerikancılık, Amerikan çıkarlarının izleyicisi olmak demektir! Her ne pahasına olursa olsun! Bu kadar sade!
***
Suriye’yi karıştırarak rejimi devirmek, tamamen ABD-İsrail politikasıdır. Değişmeyen gerçek, İran’ın önünün temizlenmesidir. İran’ın atom bombası projesinin durdurulması ise, İran’ı devirme politikasının da özüdür. Bunu bilmeden veya bilerek yazıp çizenlere susuyorum sadece!
Suriye’nin yıkımına angaje iseniz, bu sürecin doğal uzantısı ve esas hedefi olan İran’ın da vurulup yıkılmasına evet dersiniz!
Türkiye ile İran arasındaki, son zamanlarda gündeme sürülen “gerginlik” lere bu açıdan bakarsanız, olayları pırıl pırıl izlersiniz!
(...)
İktidar daha şimdiden, eğer başarabilirlerse, Suriye’den sonra başlayacak, (veya uzarsa, daha erken) İran’a karşı operasyona kamuoyunu hazırlamak istiyor.
Taha Akyol’un birdenbire Türkiye ile İran arasındaki tarihsel anlaşmazlıkları (neyse onlar!) gündeme getirmesi de bu amaçladır: Hükümete yardımcı olmak! Baktım, eski gazetesinden bir yazar da yardıma koşmuş ve “İran tehdidi” yazmış! Suriye’de iç savaşın bir no’lu destekçisi bir diğer yazardan da, (Ve Amerikan düğmeye bastı), İran konusunda kamuoyu oluşturulması için geç kalmamasını bekliyoruz!
Türkiye ile İran’ın ne kadar birbirine düşman ülkeler olduklarına ilişkin, ileride bol yazı okuyabiliriz!
Tabii, RTE ve arkadaşlarının, vaktiyle ne kadar büyük İran devrimi, Humeyni dostu olduklarını unutacağız! İktidar yazarları bunları hiç anımsamak istemeyecektir! Dahasını söyleyeyim: Onlardan, İran rejiminin ne kadar antidemokratik ve kadın düşmanı oldukları üzerine yazılar da bekleriz!
Amerikancılık aleti böyle bir şeydir! Hele onun desteğiyle iktidarda tutunabiliyorsan ve Amerika’nın bazı konularda (Kürt vb.) isteklerine direndiğin ölçüde seni deliklitaştan silip süpüreceğini biliyorsan!
Ayıptır bu ülkeye, günahtır!
Orhan Bursalı / Cumhuriyet
+++
Türker’i Radikal’den eden yazı
Taha Akyol’dan girdi Şemdinli’den çıktı
Radikal yazarı Yıldırım Türker, “Stratejistler, Gazeteciler, Devlet Kaynakları” başlıklı yazısından dolayı Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can ile yaşadığı anlaşmazlığı çözemediklerini ve gazete ile yollarını ayırdığını ilan etti. Türker’in ağır ifadelerle bezeli “yayınlanmayan” yazısının satır başları şöyle:
“ (...)Taha Akyol ve onun gibi kimilerince sağın entelektüeli ilan edilmiş yorumcular, nesebi gayrı sahih stratejistler ordusundan beslenen köşe yazarları ve hükümet kaynakları, karşımıza zillerini takmış zafer çiftetellisiyle çıkıverdi. Kendilerine besbelli kimi devlet kaynaklarınca aktarılmış hikayeleri tarihi bağlamına oturtan öz yorumları olarak yansıttılar.
(...) Gerçeklerin karşısında başka yere bakıyor da görmüyormuş gibi davranmak için olmadık taklalar atan masal ülkesi ahalisine duyurulur. Evet. Şemdinli’ye giremiyorsunuz. Orada kimin ölüp kimin kaldığını da bilemiyorsunuz. Orası sizin için toptan bir sır ülkesi.
(...) O topraklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından arındırılıyor ve bu durumun ne zaman sona ereceği, nelere malolacağı bilinmiyor. (...) PKK Şemdinli’yi işgal edememiş. Ne mutlu biz Türk milletine. Ama Şemdinli’nin köyleri, bir kısmı yakılarak boşaltılmış. Kimse o topraklara ayak atamıyor. Kurtarılmış toprakların, boşaltılmış tampon bölgelerden farkı olmaz mı?
(...) Suriye’de öyle, Şemdinli’de böyle. Uludere’yi boşver, Suriye’ye bak. Şemdinli’den sana ne, Halep’i dinle. Tutarlılık gayreti bile fuzuli geliyor efendilere. Tutarlı olma gayreti, ar ve edep duyguları muhaliflere, eziklere ve kaybedenlere yakışır zaten. (...)
Körlükleri, karşılarındaki halkların körlüğüne inançlarından, sonsuz özgüvenlerinden kaynaklanıyor.
Devlet kaynaklarının servis ettiği burkulmuş mantık müsamerelerini, o kaynaklara biat edip gazetecilik, yorumculuk kisvesi altında okura ileten, bir kez daha devletine aracı ve kefil olan gazeteci müsveddeleri artık fütursuzca saçmalıyor. (...)”