Sırtımıza basarak terfi edenlere haram olsun!

Van’da iki dilli afişlerle ayrı gayrı ülkeciklerin temelini atıyorlar, İstanbul’da “Öcalan’a terörist başı dememelisiniz” diyorlar ve en fenası susup, oturup bütün bu trajediyi sessizce izlememizi istiyorlar.
Dün sabah, bu skandallar dizisini yazmak üzere oturdum bilgisayarın başına. Sonra vazgeçtim; nasıl bu hale geldiğimizin sırrı ne Van’da açılan o pankartta, ne ekran ekran dolaşan psikolojik harekatçıların ağızlarında; aslında bütün hikaye dün de bahsettiğim o mektuplarda saklı. Onlardan birini aktaracağım bugün size. Özetleyeceğim, çünkü hayli uzun yine...
Mektubu yollayan, Jandarma Kurmay Yarbay Yusuf Kelleli. “Bu dava olmasaydı şu an Kıdemli Albay olacaktım” diyor.
1988 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nden, 1992’de Jandarma Teğmen olarak Kara Harp Okulu’ndan mezun olmuş. Şırnak-Beytüşşebap, Antalya-Kaş, Van-Başkale, Ankara-Beytepe’de görevlerinden sonra, Kara Harp Akademisi öğrenimi ve kurmay subaylık... 2004-2009 arasında Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı karargâhlarında, 2009-2010 yıllarında tekrar Van’da görev yapmış. 6 yılı terörle mücadelede geçmiş.
Kelleli, Balyoz’da Beyazıt Camii’nin bombalamak üzere “Keşif Emniyet Tim Komutanı” olarak görevlendirildiği iddiasıyla yargılandı. Delil mi?
Adı malum dijital çizelgelerde geçiyor yetmez mi!
Sonuç:
16 yıl!
Gelin birlikte okuyalım, bu cezayı “hak etmek için” neler yaptığını anlattığı mektubunu:
“Henüz 14 yaşımda iken bu şerefli üniformayı giydim. (...) Yaptığınız iş, fedakârlık gösterdiğiniz ve feragat ettiğiniz şeyler parayla pulla ölçülecek şeyler değil. (...) Yollar kardan kapandığı ve helikopter hava kapalı olduğundan gelemediği için 40 gün boyunca askeriniz, eşiniz ve 1 yaşındaki çocuğunuzla birlikte her gün nohut, mercimek, bulgur yemenin ne olduğunu ve 40 gün sonra helikopterle gelen beyaz peynir ve patatesin değerini bilebilir misiniz?
...Askerlerime hep şunu söyledim: Oğlum, ana babanız sizi bana sağ salim teslim etti. Ben de sizi sağ salim teslim edersem ne mutlu bana. Binlerce kez Allah’a şükrediyorum ki direkt sorumluluğunu taşıdığım hiçbir vatan evladı şehit veya gazi olmadı; kendim yaralandım ama hiçbir askerimin burnu kanamadı.


Vücudumda Kaleşnikof mermisiyle 6 ay
...1993 Mart’ında Şırnak-Beytüşşebap-Ayvalık Köyü’nde konuşlu Beytüşşebap 5. Jandarma Komando Taburuna bağlı 2. Jandarma Komando Bölüğüne 1. Komando Tim Komando olarak kura çektim. Ağustos ayının başında Şırnak’tan Beytüşşebap’a Uludere üzerinden konvoy düzenlemek istedik. (Şu anki asfalt yol yoktu, tüm ikmal helikopterle sağlanıyordu) Örgüt yolu kesti ve Tanintanin Dağları ile Kelmehmet Dağı arasında kalan geçitte çatışma çıktı. Timimle bölgeye intikal ettim. Teröristler her iki hakim tepeyi de tutmuştu ve karanlık çökmek üzereydi. Bölük Komutanım rahmetli Jandarma Üsteğmen Osman Güzel (...) geceyi mahkûmda geçirirsek daha fazla zayiat verebileceğimizi söyledi. Ben daha eğitimli oldukları için kendi timimi ve yedek telsiz bataryalarımı da ona vererek Uzungeçit istikametinde çekilmeye başladım. Havadan kobra helikopter desteği olmasına rağmen çok fazla ateş yedik. Bir kayanın arkasına mevzi alırken sol omzumun arka kısmından mermi yedim ve yaralandım.
Uzungeçit’te doktor olmadığı için muayenemi bir sıhhiye er yaptı. Çekirdeğin girip çıktığını söyleyip yaraları dikti. 1 ay kadar sonra aynı bölgede yapılan bir operasyonda Bölük Komutanım, 12 vatan evladı ve 4 köy korucusu şehit oldu. Yaramdan dolayı hastaneye gidemeden Bölük Komutanlığına vekalet etmeye başladım. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan gelen 3. tenkid mesajı üzerine helikopterle 1994 Şubat ayında Şırnak Asker Hastanesi’ne sevk edildim. Röntgen çekildi. Kurşun girerek uç vermiş ancak alttan omuriliğin üzerine kadar devam etmiş içeride kalmıştı. Doktor “Yatın hemen alacağız” dedi. “Oruçluyum, akşam iftardan sonra olmaz mı”diye sordum. Ve akşam saatlerinde omuriliğimin üstünde neredeyse 6 ay habersiz taşıdığım kaleşnikof mermisine veda ettim. Oksitlenmiş çekirdeği gören doktor “Komutanım siz zehirlenmeden bu zamana kadar nasıl yaşadınız?” diye sormuştu... Verilen 1 ay istirahatı da bölükte görev yaparak geçirdim. Dolayısıyla zaten fazladan yaşıyoruz! Onun için hapis vız geliyor bize. Bu vesileyle tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, değerli aile ve sevdiklerine ise tekrar sabır diliyorum. Ruhları şad olsun.


Neden hedef olduk
Bunları ilk defa size yazıyorum. Şimdiye kadar yazmama sebebim ise “Kendini acındırıyor, merhamet dileniyor” demelerini istemedim. (...)
Niye hedeflerden biri de benim?
Her yıl Kara Harp Akademisi’nden 12 jandarma subayı kurmay olarak mezun olur... Yine her yıl Askeri Şûra’da durumu ele alınan devrelerden 3-4 jandarma kurmay albay/general olur. 1992 devresi jandarma subaylardan yalnızca 3 kişi sınavı kazandık ve kurmay subay olduk. Bunlardan ikisi bu davada tutuklandı ve ceza aldı. (Ben ve Aziz Yılmaz) Bizim devrede oluşan boşluk, ya 1-2 alt devre ya da 1-2 üst devre kurmay subayların önünü açacak.
Sakal Eylem Planı isimli dijital veride görevli gözüken 2 subay ve 7 astsubay var. Astsubaylarımızın hepsi beraat etti. Ekip lideri diye yazılan Hüseyin Özçoban ve ben mahkum edildik. Suç varsa neden sadece biz ceza aldık. Hedef seçildiğimizi düşünmekte haksız mıyız?


Çoluk çocuğumuza kim bakacak
Devre arkadaşım Aziz Yılmaz ve ben daha, maaşlı emekliliği bile hak edemedik. Kurmay olmamızdan dolayı rütbelerimiz büyüdü ama yaşlarımızı henüz dolduramadık. Yani TSK’dan ilişiğimiz kesilince ne maaş, ne de emekli ikramiyesi alabileceğiz. Benim büyük oğlum üniversitede, küçük oğlum 7. sınıfta okuyor. Eşim çalışmıyor. Ne evim ne de arabam var. Devlete 20-25 sene gece gündüz, dağ taş, aç susuz hizmet ediyorsunuz ve bir gün sahte delillerle yargılıyor ve beş parasız kapının önüne koyuyor. Dışarıda olsanız iş bulur çalışırsınız ama hapiste iken çoluk çocuğunuza kim bakacak?


Bu acı babamı kanser etti
Van’da görevli iken 2010 yılında ilk kez tutuklandığım sırada oğlum üniversite sınavına hazırlanıyordu. Üzüntüden konsantre olamadı ve istediği üniversiteye gidemedi. Mayıs 2010’da babam üzüntüden hastalandı ve lenf kanseri teşhisi kondu. Yaklaşık 6 ay sonra da vefat etti. Bu da yetmedi, daha mevlidini okutamadan tekrar tutuklandım. İnsanın ağrına ne gidiyor biliyor musunuz? Ailenizi, çocuklarınızı ihmal ederek kanınızı döktüğünüz Aziz Türk Milleti adına karar verdiğini söyleyenler sizi; tamamı dijital, kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle karanlık odaklar tarafından hazırlandığı ayan beyan ortada, sahteliği ve hukuki bir delil olamayacağı onlarca saygın Türk ve yabancı bilim insanı tarafından ispatlanmış, üretilmiş deliller ile 16 yıl hapse mahkum ediyor. Hiç önemli değil yatarız. Fakat sizinle birlikte aileniz, çocuklarınız ve sevdikleriniz de hapis yatıyor. (...)


Bu kadarını İngilizler bile yapmamıştı
100 yıl önce ülkeyi işgal eden İngilizler, Malta’ya sürgün ettiği vatansever insanları delilsiz yargılamak hukuka aykırı olur diye mahkum edemezken, bugün sahte dijital verilerle kendi vatanımızda, kendi yargıçlarımız tarafından mahkum edilmeyi hangi vicdan kabul eder bilemiyorum.
Sonuç olarak; canımız ve kanımız pahasına hizmet etmeye çalıştığımız bu devletin ve Aziz Türk Milleti’nin bize vereceği karşılık bu olmamalıydı. Bize bu komployu kuranlara, buna alet olanlara uzun ömürler diliyorum. Uzun yaşasınlar ki Allah da onlara, çoluk çocuklarının ve sevdiklerinin benim babama okutamadığım mevlitlerini okutmayı nasip etsin. ... Adaletin kör, vicdanların sağır olduğu bugünlerde sesimiz, gözümüz ve kulağımız olan siz değerli ve yürekli insanlara selam olsun. Ancak cami bombalamak gibi alçakça iftiralara adımızı karıştıran ve mülkün temeline bomba koyduğunun farkında olmayan komplocu çeteler ile cezaevlerindeki tutsakların sırtına basa basa terfi ederek makam mevki sahibi olup buradan aldığı maaşla çoluk çocuğunun rızkını sağlayanlara da lanet ve haram olsun.”

Yazarın Diğer Yazıları