Sıram Geldi ve Kara Sevda Kitabı

İki kitaptan söz edeceğim. Süleyman Güden’in “Sıram Geldi” adlı kitabıyla başlayalım (Nörokey Yayınları). Kitabın önsözünde diyor ki yazar: “Bu kitap hep bekleyen, sırası hiç gelmeyenler için yazıldı. Aşkı, umudu, daha iyi bir hayatı bekleyenlere... Çiçeklerin açmasını, baharın gelmesini, aşkın sırasını bekleyenlere... Hep unutulanlara, yalnız kalanlara... Söyleyemediklerini bir gün yüksek sesle bağırmak için bekleyenlere... (...) Yani sana ve bana... Sırası gelenler için yazıldı...”

Kitapta ana izlek aşk. Süleyman Güden, aşk üstüne özdeyişler demiş, değinmeler yapmış, öyküler serpiştirmiş yazıların arasına... Bu öykülerden biri var ki pek sevdim, özetleyerek paylaşacağım sizlerle. Yanlış tanı sonucu gerçekleştirilen bir ameliyat sonucu kör olmuştur genç kadın. Eşi, onu hayata tutundurmak için çareler aramaktadır. Bulur da... Eski işine dönmesini ister, eşini ikna eder uzun uğraşlardan sonra ve her gün işe götürüp getirmeye başlar. Ve bir gün “Artık kendin gitmelisin, bunu yapabilirsin” der, özgüvenini iyice pekiştirmek için. Kadın onu da becerir, otobüsle gidip gelmektedir. Günlerden bir gün, otobüse binerken “Sizi kıskanıyorum Hanımefendi” der şoför. Şaşırır kadın, nedenini sorar. İşte cevap:

“Çünkü her sabah arkanızdan genç bir adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, siz indikten sonra yeşil ışıkta karşıya geçmenizi bekliyor ve arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor.”

Aşk ve sevginin resmi budur işte... Güden’in kitabından aşka dair sözler de derledim çokça, işte onlardan birkaçı:

“Cesaret aşkı çözen muamma”

“Kimin yanında tükeneceğinizi seçmektir aşk”

“Sevgilinin gözlerinden daha iyi bir manzara, dünyanın en uzak yerinde bile yoktur”

“Bugün bir kez daha kaçmak istedim şehirden, gözlerin bırakmadı.”

Kara Sevda Kitabı

Aşktan, kara sevdaya, melankoliye geçiş yapalım mı Nilüfer Kuyaş’la?... Romancı ve denemeci Nilüfer Kuyaş, aşktaki karşılığı “karasevda” olan melankoliyi, tam 325 sayfalık bir kitapla anlatmış (Kara Sevda Kitabı/Can Yayınları). Ne ki, kitabın izleği sanmayın ki, karşı cinslerin kara sevdasıdır, o da var ama esas olarak, yazar, annesinin ölümü sonrası içine düştüğü melankolik ruh halini betimliyor, irdeliyor, yargılıyor ve sorguluyor. Okur bununla ne kadar ilgili olur, bu tartışılır elbette, ancak anlatım ilgi çekici ve ufuk açıcı, hatta hislere tercüman olucu bir üslup ve içerikte olursa, sorun kalmaz. Kuyaş da öyle yapmış.

Melankoliyi tanımlamış da yazar, uzun uzadıya... Bu uzun uzadıyalığı bir tümceye indirgersem, çok şey anlatabileceğimi sanıyorum: “Melankoli hayata sevdalanmışlıktır.” Kuyaş, melankolinin gölge tarafımız olduğunu da ifade ediyor.

Ve türleri melankolinin; paranın melankolisi bile var. Yazarın bu bağlamda verdiği kredi kartı girdabı örneği ilginç... Aynı durumu yaşayan biri olarak, bunun melankolik bir hal olduğunu öğrenmiş oldum bu vesile ile.

Düşünmeyi sevenlere bu kitabı hararetle tavsiye ediyorum ve Kuyaş’tan seçtiğim özdeyiş nitelikle alıntılar sunuyorum:

“Tanrı’ya inanıyorsanız, yansımak için bizi yarattığını düşünebilirsiniz.”

“Ölümün dili yok.”

“Karasevda nöbetine tutulunca manyetik rezonans makinelerinden, lazer ışınlarından daha derinlere ulaşıyor bakışımız. O şimşekler boşuna çakmıyor.”

Yazarın Diğer Yazıları