Sıra kimde acaba?

Türkiye her zaman olduğu gibi kendi içinde abur cubur işlerle uğraşırken, etrafımızda önemli olaylar gelişiyor. ABD donanması Karadeniz’e bizim zor durumda kalmamız bahasına Rusya ile gerginliği artırmak için varlığını korumada kararlı.
Buna karşılık, Venezüella Devlet Başkanı ve Bush’un karın ağrısı Hugo Chavez, Rus donanmasını ABD’nin kendi gölü gibi kabul ettiği Karayıp Denizi’nde ortak manevraya davet etti. Olay sanki bir zamanların Küba füze krizine dönüyor gibi. O zamanlar Rusların Küba’ya füze yerleştirmesini önleme aşkına Türkiye’nin savunması için konulduğu söylenen Türkiye’deki Amerikan füzeleri bizlere haber bile verilmeden sökülmüştü. Yani özetle bizi satmıştı müttefikimiz. Amerika bu kez de kolaylıkla satabilir.
Gelelim Ermeni hikâyesine. Biz Ermenistan gibi bir takımı yendiğimize sevinirken daha büyük bir alanda koca koca goller yiyoruz, farkında mısınız? Gül’ün Türkiye’nin diplomatik ilişkisi olmayan, sınırlarımızı tanımayan, dedelerimizi katillikle suçlayan ve büyük bir tazminat davasının peşinde olan fındık kadar ülkeyi ziyaret etmesi tüm bize karşı davalarda taviz vereceğiz mesajını içeriyor aslında. Daha sonra Babacan’ın Ermeni Dışişleri Bakanı ile ne konuştuğunu da bilmiyoruz. Babacan da bu konuda konuşmak istemiyor.
Amerika’daki Ermeni diasporası ise bu futbol dostluğunu yeterli bulmuyor. Amiyane tabirle yemedi. Amerika’daki Ermeni lobisi, ABD Kongre üyelerine yolladığı mektupla bir dizi koşul ileri sürüyor ve seçim sonrası toplanacak Kongre’nin bu kez ciddiyetle soykırımı yasa tasarısını çıkarması için şimdiden bastırmaya başladı bile.
Amerika ise bir zamanlar deli diye sıfatlandırdığı, Erbakan ziyaret etti diye küplere bindiği Libya lideri Kaddafi ile arayı düzeltti. Rice, bu çılgın deyip sarayını bombaladıkları adamla birlikte oruç bile bozdu. Aynı Gül’ün Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan ile oruç bozması gibi. Libya-ABD dostluğu neden acaba. Gene petrol olmasın bu dostluğun altında. Tuh. Bizim de petrolümüz falan yok ki, ne satsak? Satılacak şeyler de bitti. Ne ikram etsek Amerikalı ağabeylerimize, amcalarımıza acaba?
Gelelim bir başka önemli konuya. Pakistan’da ABD’nin Afganistan operasyonlarında kolayca hareket etmesi için darbe yapan General Pervez Müşerref’in işine Washington son verdi. Daha önce de kullanıp işine son verdiği Saddam Hüseyin, İran Şahı Rıza Pehlevi, Panama diktatörü Noriega ve Filipinler diktatörü Markos’un da işine son verdiği gibi. Akla acaba şimdilerde sıra kimde diye geliyor. Acaba sıra bizimkilere geldi mi ki?
Yolsuzluk dosyaları havada uçuşuyor. Uzun süredir herkesin bildiği, ancak büyük umursamazlıkla veya korkudan sesini çıkaramadığı bu durum ancak birilerinin menfaatine dokununca ortaya çıktı. AKP içinde yolsuzlukların diz boyu olduğunu hâlâ Türk halkı anlayabilmiş değil. Oysa para bizim paramız, ama hiçbir şeyimize sahip çıkmadığımız gibi verdiğimiz vergilerin de hesabını sormak hiç mi hiç aklımıza gelmiyor.
Karşısında ise bir medya patronu. Daha doğrusu medyayı kendi işleri için bir koz olarak kullanan bir topluluk. Basın özgürlüğünden söz ediyor. İyi de bu özgürlük nedense Emin Çölaşan’ın işine son verilirken hiç söz konusu olmadı, bir kalemde Erdoğan’ın sinirine dokunan bu kalem de susturuldu. Bu kavgada saf tutması gereken bir başka medya patronu da yangına körükle gidiyor. İyi de kısa bir süre önce o da topun ağzında değil miydi?
Dedim ya çelişkiler ülkesiyiz diye. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın hesabı. Oysa irtica adım adım ilerliyor, tüm kaleleri fethediyor. Bize bir şey olmaz. Evet, haklısınız bize bir şey olmaz, olursa çok şey olur. Oluyor da. Farkında mısınız?

Yazarın Diğer Yazıları