Sinir (sınır değil) Ötesi Ak'lama Operasyonu
Cumhur Bulut’u “Şehir Hüzün Konuşur” dan bilirim. Şehri baştanbaşa hüzün konuşturan bir şiir kitabıydı o. Yazmıştım bu köşede Cumhur Bulut’u, Azerbaycan deyimiyle “yahşı şair” olarak takdim etmiştim sizlere. Bu “yahşı şair” , bir düzyazı kitabıyla çıkıyor karşımıza şimdi, adı: “Sinir Ötesi Ak’lama Operasyonu” (Cinius Yayınları).
Şiirlerine yazdığım yazıda, Cumhur’un, Attila İlhan, Dilaver Cebeci gibi şairlerin etkisinde olduğunu, bunu övünçle açığa vurduğunu, ne ki, kötü bir taklitçi olmadığını, kendini yakaladığını ifade etmiştim. Cumhur’un düzyazıları da güzel, öyle dümdüz yazılar değil yani; imge yüklü, akıcı, şiirsel metinler hepsi. Ancak, sevgili Cumhur, kendini Osmanlıca tutkusuna fena kaptırmış. Bu sözcükler yazılarını öylesine istila etmiş ki, dipnot olarak sözlük veriyor durmadan. Öyle ileri gitmiş ki, “yeni nesiller” ya da “kuşaklar” yerine, “nesl-i hâzır” demeyi yeğliyor. Bu tutku, 66 ve 95. sayfada da vahim bir yanlışa götürüyor onu, “Mefhum” yerine “Mevhum” diyor. “Kavram” dururken, ne gerek var bu fettan “Mefhum” a sevgili Cumhur? Attila İlhan etkisinden oluyor bütün bunlar, biliyorum. Ne ki, Attila İlhan, kopkoyu Osmanlıca’yı, yalnızca o dönemleri işlediği romanlarında kullanırdı. Osmanlıca’da, Attila İlhan’a, imama uyar gibi uyup, ulusalcılığını ise ciddiye almıyor Cumhur. “Ulusalcılık mekanik ve türetme bir kavram.” diyor . Bu, “yaman ayrılık” tır bana göre.
Cumhur’un propaganda ve yetiştirip ihraç ettiğimiz ihtilalcilere ilişkin yazılarını çok beğendim ve yararlandım da. Millet gerçeğini ifade eden Kur’an ayetlerini derleyip vermesi de güzel, “Beyaz cam deccal kıvamında” söyleyiş ve nitelemesi de...
Sevgili Cumhur, senden ananın ak sütü gibi Türkçe metinler istiyorum, bak ne diyor Nevai Babamız: “Anadilim üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçe’nin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü”.
Köylü Devrimci Börklüce Mustafa
Oyuncu, oyun yazarı ve birçok ödülün sahibi bir şairdir Yılmaz Gruda. Elimde onun Berfin yayınları arasından çıkan son kitabı “Köylü Devrimci Börklüce Mustafa” adlı şiir kitabı var. Bir destan, Gruda’nın deyimiyle bir “Vekayiname” bu. Şeyh Bedrettin olayının bir başka kahramanının destanı. Türk Solu, Şeyh Bedrettin’i yazmayı seviyor. Nazım Hikmet’in başlattığı bu geleneği, Attila İlhan ve Hilmi Yavuz sürdürdü. Şimdi Gruda, Bedrettin’in yoldaşlarından Börklüce Mustafa’yı dillere destan ederek, bu geleneğe yeni ve nitelikli bir halka ekliyor. Nitelikliliği salt şiirsel açıdan söylüyor değilim, Gruda, 14 değerli ve ciddi kaynağı taramış, yararlanmış bunlardan, kitabının sonuna da eklemiş. Bir üzüntümü ve dileğimi belirttikten sonra, bu destandan kısa bir alıntı yapacağım. Döne döne Bedrettin yazılıyor da Sultan Galiyev şiirimizde (Attila İlhan dışında) yok gibi. Neden? Oysa bugünlerde ona ne kadar ihtiyacımız var. Ben, Tanrı ömür verirse, Türkçü bakışımla yazacağım Galiyev’in destanını, soldan da ses verilmesini istiyorum.
Evet, işte Gruda’nın dizeleri: “Biz suretiyiz/ezeli ebedi/o sonu yok büyük büyük varlığın/düm tek de düm tek/dem dem de dem dem!/her dem evren/değişip yaratılmakta yeniden!/Dem bu dem/biz bu demde/değiştirmeye geldik dünyayı/o sonu yok, o büyük varlığın/bir parçası olarak geldik./Boyun eğmeyiz gayrının gücüne, erkine.”