Şimdi ne olacak? (02 Ağustos 2011)
Geçen hafta Türkiye gene hızlı gündem yaşadı. Bazılarına göre bunlar arasında en fazla ses getiren Komutanların toplu halde istifaları oldu. Kusura bakmayın ama beni hiç mi hiç etkilemedi. Eminim Tayyip Bey’i de. Neden mi? Anlatayım.
Eğer 50 yıl öncesinden yanlış hatırlamıyorsam, Harp Okulu’nda gecikmiş saldırı ve savunma en kötü şeydir demişti bizim taktik hocamız. Bu eğer saldırı ise geç kalmış bir saldırı, yok eğer savunma ise geç kalmış bir savunma. Başlarına torba geçirildiğinden başlayıp teker teker tüm arkadaşları içeri alınırken susup da tam tümünün köküne kibrit suyu dökülecekken böyle bir atak yapmaları bu aşamada Erdoğan ve ekibinin elini daha fazla kuvvetlendirecektir. Gene aynı teoriden, bu savunma da işe yaramaz. Basını satın almış, sermaye tir tir titriyor, işçi sendikaları kurulan yandaş sendikalara devredilmiş ve toplum örgütleri de onlardan yana. Tam bir korku imparatorluğu. Kim bu konuya tepki gösterecek? Gençler konuyla ilgilenmiyor; onların düşünceleri bambaşka...
Memur, işçi yerinden endişeli, hemen sürülür maazallah. AKP iktidarı hiç affetmiyor. Polisi, savcıyı artık söylemeye gerek yok. İstedikleri yönde karar vermeyen hâkim alınıyor, yerine söylediklerini yapacak olan getiriliyor. İş adamı sesini çıkardı mı vergi borcu, sigorta borcu. Çiftçi yılgın, halk yılgın.
Bir de hani göz bebeğimiz diye mangalda kül bırakmadığımız Silahlı Kuvvetlerimiz var ya, ne hikmetse herkes sıraya girdi ensesine şaplak patlatma arzusuyla. Çünkü nedense herkesin askerden bir kuyruk acısı var. Kim bilir kaç defa marş marş yediler, kaç defa mıntıka temizliği yaptılar? Kaç defa nöbette uyurken yakalanıp fırça yediler? Şimdi herkesin kuyruk acısı çıkıyor.
Neymiş, andıç varmış da gazetecileri basın toplantısına çağırmamışlar. Yapmayın Allah’ınızı severseniz. Evinizde bir toplantı yapsanız, bir Cengiz Çandar’ı, Hasan Cemal’i, Altan ailesini, Yasemin’i falan davet eder misiniz? Ayrıca bunların gazetecilik dışında başka şeylerin peşinde olduğunu da hele biliyorsanız. Şimdi ne olacak? Ne olabilir, giden kadro bizim Harbiye’den ayrılmamızdan sonra gelen ilk devrelerden. Bakın ABD bile Türkiye’nin iç işi falan demiş. Yani onların büyük katkısı var demektir. Zira Türkiye’nin iç işi ABD’nin milli çıkarlar meselesi demektir. Elinden kontrolü bırakamaz.
Sonra sıra öğretmenlere, doktorlara, hâkimlere gelecek. Hoş doktorlardan intikam almaya da başladılar ya. Nasıl olsa artık birbirine düşman bir toplum haline geldiğimiz için sizlere pek garip gelmez. Birkaç gün gündemde kalır, isimler yenilenir ve sonra gelsin ahlak ve din polisleri. Onu da şimdilik belediye zabıta uygulamalarıyla başlatmadılar mı? Ama bu gerçeği de görün artık o görmeyen gözlerinizle.
Ne diyor Tayyip Bey ekonomi konusunda, teğet bile geçmeyecek. Haklı, sizler ha kazığı yemişsiniz ha yememişsiniz. Öylesine afyonlanmış durumdasınız ki ne olup bittiği umurunuzda bile değil. Etin kilosu iki yıl önce 15 liradan satılırken bugün 25 liradan aşağı et yok; hem de süper marketlerde. Dünyanın en pahalı etini yiyorsunuz Japonya’dan sonra. Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyorsunuz. Aynı marka otomobilleri dünya ülkelerinden daha pahalı satın alıyorsunuz.
Hani o övündükleri hastaneler, sağlık hizmetleri var ya, gidin de bir devlet hastanelerinin durumunu görün. İçeride sinekler uçuyor. Temizlik ve hijyen yok. Ama dijital bildiri panoları var; hoş geldiniz diyor. Nereye hoş geldiyseniz. Ülke elden gitmiş, Apo İmralı’dan çıkmış, Türkiye özerklik ayağına federal sistem oyunu ile parçalanmış, çocuğun büyüyünce diplomalı işsizler ordusuna katılacakmış, kızın kapanacak, kocası üstüne iki kadın daha alacak, ara sıra dövecek canını çok sıkarsa bıçaklayacak, boş ol dediğinde dul kalacakmış sana ne. Bırak çocuğun büyüdüğünde düşünsün. Nasıl olsa onu da afyonlamanın bir yolunu bulurlar. Sen zaten çocuğunu düşünmediğini, bu ekibe oy vererek kanıtlamadın mı?
Boş verin sizler böyle gayriciddi konuları, nasıl olsa Tayyip Erdoğan sizin yerinize düşünüyor ve sizler de zaten onunla gurur duymuyor musunuz?