Silivri’yi çınlatan İstiklal Marşı...
İki yıldır Diyarbakır’ı, bir o kadar da Silivri’yi su yolu yaptım. Cumartesi günkü yazımda zanlılar ile izleyicilerin profilini yansıtmaya gayret etmiştim. Tahliye talebinde bulunduklarına dikkat çekmiştim. 1978 mezunu kurmay Albay Erdal Akyazan, “kırgın ve kızgın” olduğunu ifade etti. 12 Eylül darbesinde elleri sandalyeye kelepçeli, gözleri bağlı işkence gördüğünü şimdi ise 12 Eylül’ü taklit edip o darbeden kopya çekip darbe yapmakla suçlandığını kaydetti. 1978 mezunları için Harbiye’de “Kızıl devre” derler. Aralarında ünlü “Teğmenler örgütü” üyeleri de vardır. 78’lilerden kimse kalmamıştır. 25-30 subay arasında tek kurmay subay da Erdal Akyazan’dır. Harbiye’yi yaşadığım için bilirim. Erdal gibi ben de 12 Eylül sonrasında işkence gördüm. Fikirlerimiz farklıdır. Ama Harbiye’nin solcusu, komünisti bile millidir.
“Kızgınım ve kırgınım ancak asla küskün değilim. Vatan ‘ana’ gibidir. Seçmezsiniz, sadece seversiniz” sözleri ile duygulandırdı herkesi ama heyet yine sessizdi.
21 Nisan 2009’da Poyrazköy’de yapılan aramalar ile başlayan dava üçer aylık aralarla sürüyor. Ve tutukluluk devam ediyor. Mahkemeye 15 maddelik soru yönelten Bahriyelilere halen cevap verilmiş değil. Yine sanık avukatlarının beyanlarına göre iki kez üçer aylık dinleme kararlarında suç unsuru görüşme ve mesaja rastlanmadığı halde içerideler. Bu sütunlara iddia ve cevapları sığdırabilmem mümkün değil. Ancak “Vardiya Bizde Platformu” sitesinde bütün detaylar yayınlanıyor. Denizcilerin niçin hedef seçildiği de yazıyor orada. Tıklayın okuyun.
Dönelim yine son duruşmaya... Tutuklular ile aileler arasında duruşma aralarında uzaktan iletişim kurma gayretleri hüzünlü. Bağırarak sesini duyurmaya çalışan, işaret dili ile anlaşma gayretleri bazen espri konusu yapılıyor. Çoğunun elinde tespih var. Sabır çekiyorlar. Kuleli’den sınıf arkadaşım Orkun Gökalp ki uzun yaz günlerinde oruç tutardı; elindeki tespihi gösterirken, “Allah başımızı eğmesin!..” temennisinde bulundu. Mektepte ağırbaşlılığı ile unutmadığım Abdurrahman Başbuğ’u başı ile selamlayıp, annesi ile beraber ailesinin Aksaray’dan geldiğini söyledi. Saçları kar gibi beyazlayan Barbaros Kasar’ın annesi ile çay içtim. Hakan Sargın el salladı. Mustafa Önsel’in yanından ayrılmıyor. Albay Cengiz Köylü’nün anlamlı tebessümü kor düşürdü yüreğime. Yıllardır yalnız bırakılan Küçük ailesi destek için duruşmalarda ailelerin yanında. Veli Küçük’ün değerli eşi ve avukat kızı Zeynep Küçük rehberlik yapıyor Silivri’de... Diyarbakır’dan getirilen Albay Cemal Temizöz sürekli not alarak savunmasını hazırlıyordu. Yakasında üç hilalli rozeti ile abide gibi dimdik duran Engin Alan Paşa el salladı, “Yılmaz’ı ihmal etme” derken Anadolu’daki seçim çalışmalarını sordu. Eşi Nevin Alan’ın, “Az kaldı” diyenlere “Sadece Engin değil, hepsi çıksın yoksa anlamı olmaz ki” sözleri manidardı.
Heyetin, “mevcut suç delilleri...” diye başlayan kararını anlayanlar isyan etti. Başkan Ömer Diken’in “avukatlar da alkışlıyor” uyarısına “Evet alkışlıyoruz... Zapta geçin...” dedi hukukçular. Ve basının görmediği İstiklal Marşı inletti salonu. Hâkimler heyeti kaçarcasına salonu terk ederken savcı hazır ol vaziyetinde dinledi İstiklal Marşı’nı. Ardından Harbiye Marşı... Ailelerin çığlığı yankılandı salonda. “Türkiye sizinle gurur duyuyor” ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları ile uğurlandılar Hasdal’a...