‘Silivri’ torbasından ne cıkarsa bahtına...

Malum, “Silivri” bir torbaya veya bir bohçaya dönüştü:
Ellerine ne geçerse içine atıyorlar.
Acaba bu sözcüğü oluşturan harflerle neler oluşturabilir, sonra da bütün bunları “Silivri” nin içine nasıl doldurabilirsiniz?

***


İlk akla gelen sözcük üç harfli:
Sil!
Bu bir emir.
Bilgisayardaki ve telefonlardaki silinmiş bütün müsveddeleri, notları, yazıları, bilgileri, belgeleri, gelen mektupları, mesajları kapsıyor.
Örneğin kötü niyetli biri sizi aramış mı; size elektronik postayla bir belge mi yollamış; siz onu silmiş misiniz?
Evinizi basanlar el koydukları bilgisayarlarda veya telefonlarda onu geri getirmiş mi; hapı yuttunuz!
Ya da hiç bunlara gerek yok:
“Niçin bunları sildiniz” sorusu yeterli.
At içeri; elde var bir!

***


Silivri’de başka ne var?
Sivil!
Sivil kimdir, nedir?
Henüz kanıtlanmamış olan askeri darbe girişimi iddialarına göre bunlara destek veren ama asker olmayan kişi.
Çok tehlikeli.
At içeri; elde var iki!

***


Hemen akla gelen üçüncü bir sözcük:
Sivri!
İktidara karşı sivri eleştiriler mi yapıyorsunuz?
Arkadaş sohbetlerinde, telefon konuşmalarınızda, yorumlarınızda, yazılarınızda, onlara sivri gelen bazı düşünceler veya sözcükler mi var?
At içeri; elde var üç!

***


Silivri’nin içinde barındırdığı bir başka sözcük:
İri!
İri biri misiniz?
Mutlaka tehlike arz ediyorsunuzdur:
At içeri; elde var dört!

***


Göze rengini veren tabakaya ne denir?
İris!
İris de Silivri’nin içine gizlenmiş sözcüklerden biri.
Göz rengi çok önemli:
Mavi, yeşil, ela, çakır gözlü müsünüz?
Çoğunluk kahverengi gözlü olduğuna göre siz farklısınız.
Farklı olduğunuza göre de mutlaka suçlusunuz.
At içeri; elde var beş!

***


Silivri’den üretilecek bir çalgı adı da var:
Lir!
Arp ailesinden, ama ayaksız ve daha küçük olduğu için kucakta çalınan bir antik enstrüman.
Çok tehlikelidir çünkü eski Yunanda şairlerin ve düşünürlerin simgesi olarak kabul edilirdi.
Üstüne üstlük bir de “lirik şiir” ve “lirik düşünce” diye duyguların coşkulu bir biçimde ifade edilmesini anlatan tarzlara isim vermiştir ki, toplum için iyice bir tehlike arz ettiği son derece açıktır.
Bu nedenle, lir ve onunla ilişkili bütün sazlar, bunları çalan sanatçılar, saz şairleri (aslında bütün şairler), gazeteciler ve yazarlar kadar zararlıdır.
At içeri; elde var altı!

***

Silivri, içinde iki anlamlı ve çok önemli bir sözcük daha barındırıyor:
Viril!
Hem yüksek üreme gücü olan erkekler için kullanılıyor, hem de uçakların kontrolden çıkıp dönmeye başlamaları için.
Yani iki bakımdan da çok tehlikeli:
Hem cinsellik var, hem de uçakla ilgili.
Kim bilir ne habis şeyleri ima ediyordur.
At içeri; elde var yedi!

***

Silivri’den çıkan en kısa sözcük:
İs!
“İsli-paslı” gibi deyişlerin içinde geçiyor ki, yaptığı çağrışımları bile burada anmak tehlikeli.
At içeri; etti sekiz!

***


Pek çok özel isim var Silivri’nin içinde, ama ben bunların içinden en ünlü olanını seçtim:
Liv!
Biliyorsunuz, son olaylarla, kadınlar da işin içine sokuldu.
Tanıdığım pek çok Liv yok, ama ünlü artist Liv Tyler Türkiye’ye gelmese iyi olur.
At içeri; elde var dokuz!

***


Benim hemen aklıma gelenler şimdilik bunlar.
Sizin de önerileriniz varsa yollayın (adınız bende saklı kalmak, yani silinmek kaydıyla) gelecek pazar yayınlayayım!
Emre Kongar / Cumhuriyet

+++

Ee canınız da sıkılıversin canım biraz

Pazar günü rahatlığınızı, içerde çile çekenleri hatırlatarak bozmak, ‘canınızı sıkmak’istiyorum. Çünkü, rahatımız bozulmadığı, canımız sıkılmadığı sürece başkalarının sıkıntılarına yeterince duyarlı olamıyoruz.
‘İçerden’ mektup yazanlar, bizi uğradıkları haksızlıklardan, çektikleri çilelerden haberdar etmek için sürekli çaba gösteriyorlar. Mahkûm olmanın, ömürlerin dört duvar arasına sıkıştırılmak ötesinde, fazladan yaşatılan zulümlerin, aklımıza hiç gelmeyen çeşitlerini anlatıyorlar. Ceza üstüne cezanın, tecrit, sürgün, görüşme yasağı gibi türlü baskı çeşitlerine dikkatimizi çekiyorlar. Tabii en başta, ‘siyasi suç’ isnat etmenin ne kadar ‘kolay’, hakkaniyetsiz olabileceğini, insan hayatının yıllarının rehin alınmasının ne kadar ‘pamuk ipliğine’ bağlı olduğunu hatırlatıyorlar.
Nuray Mert / Milliyet

+++

En kısa bedelli tarifi: Kaçanın anası ağlamaz!

AKP ne diyordu?
Analar ağlamasın.

*


CHP daha açık ifade etti:
Kaçanın anası ağlamaz.

*


Kaçarsan, yırtarsın...
Bedelli askerlik budur.

*

İşi olana...
Evli olana...
Parası olana filan çıkmıyor.
Kimse kimseyi yemesin.
Kaçana çıkıyor bedelli.

*

Sektirmeden vergini öde mesela, primini yatır, emlak gelirini beyan et, tek kuruş kolaylık bile sağlamazlar... Ama, vergini kaçır, primini boşver, gelirini sakla, ödüllendirilirsin adeta... Bankada parası olanları inek gibi sağarlarken, parasını yurtdışına kaçırana af çıkarmadılar mı?

*

Bırak kırmızıyı, sarı ışıkta geçmemek için dikkat kesilirsin, ha bire yolunu kesip evraklarını sorarlar... Çatır çatır trafik suçu işleyip, üstüne cezasını ödemeyenleri tek kalemde affettiler. Elektrik, su faturanı koşa koşa ödersin... Ben keriz miyim diyenlerinkini, sildiler gitti.

*

Bilinçli sistemdir...
Vatandaşını defolu hale getirir.
Ki, defoluya hesap sormasın.

*

(Arkadaşları gecesini gündüzüne katıp, kafa patlatırken... Sınav günü dahil, kızlar kahvesinde takılıp, bir değil, iki üniversite affıyla diploma alan öğrenci müsveddesinin satırlarıdır bunlar.)

*

Bakınız, Orhan Aslıtürk... Naylon fatura. Hayali ihracat. Bilmemkaç sene hapsi isteniyordu. Vınn... 13 sene beyler gibi araziye uydu. Zamanaşımı doldu. Geldi. Tebrik edip, bıraktılar.

*

Bu 13 sene zarfında, faturada katakulli yapmadığı, çekini günü gününe ödediği, kanunlara uygun olarak çalıştığı için... İflas eden, yuvası yıkılan, canına kıyan işadamı sayısı kaçtır? Patronu düzgün adam olmakta ısrar ettiği için, işsiz kalan insan sayısı... Kimin umurundadır?

*

Ya Hizbullahçılar? Her sabah imza vereceksiniz dediler, imza vermeyenler uçtu, her sabah efendi gibi imza vermeye geleni, tutukladılar... Ağlıyor şimdi, benim ne suçum var diye... Daha ne suçun olsun birader? Kaçtın da kovalayan mı oldu? Kaçmıyorsan, var bi sebebi!

*


Asıl mevzuya dönersek...

*

Sen boğazından kesip ev taksidini öderken, orman arazisine kurulanın sırıtmasıdır, bedelli... “Ver tapumu, al oyumu” diyen gecekonducunun, “ver tezkeremi, al oyumu” versiyonudur.

*


(Nasıl olsa bana giren çıkan yok, müşterisi de çok, savunabilirdim. Veya, ıskalayıp, hiç yazmayıp, suya sabuna dokunmayabilirdim. Özetle, vatandaşlık görevlerini hakkıyla yerine getirenleri, ekstra keriz yerine koyabilirdim ama... Böyle gelmiş böyle gitmez. Gitmemeli.)

*

Kızmaca darılmaca yok.

*


Bir defalığına çıkıyor, 1983’ten önce doğanları kapsıyor diyorsan... Sen onu benim külahıma anlat... 82’liye çıksın, 83’lüye albay rütbesi bile versen, gitmez, bekler. Başka seçim mi yok?
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

AK slogan yarışmasının favorileri

AKP, 12 Haziran’da yapılacak seçimler için vatandaşlar arasında slogan yarışması açmış... www.sloganbenim.com ve sosyal paylaşım siteleri üzerinden yapılan yarışmaya bir haftada 10 binden fazla başvuru olmuş... Birinci olacak sloganın sahibi Başbakan Tayyip Erdoğan ile bir günlük seçim turuna katılacak, ayrıca son model bir cep telefonu kazanacakmış, vs.
“Yarışmacı gazeteci!” Fahrettin Fidan gazetelerde bu haberi okur da hemen kâğıdı - kalemi eline almaz... Harekete geçmez... Okuyan herkesi kendinden geçirecek... Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bilcümle AKP’lilere, “Onu bir elimize geçirirsek...” dedirtecek sloganlar üretmeye başlamaz mı? İşte onlardan
birkaçı.
- Bakınca karartır insanın ruhunu cemali... Mah yüzlü Tayyip’im dururken n’ideyim memur Kemal’i!
- O Davos Fatihi, Ortadoğu’nun Sultanı... Dünya tanıdı onu ey kalbi mühürlü, artık sen de tanı.
- İstiyorsan mutluluk, istiyorsan dolu kiler, dolu cep... Daha ne düşünüyorsun ulan, işte karşında Recep.
- Sekiz yıldır verdin mi beş kuruş kömüre, pirince, bulgura, soğana? O halde oylar tabii ki yine Erdoğan’a.
- Kabul et artık... O bir mehdi, bir fenomen, bir hit. Kabul etmiyorsan, ananı da al, git!
- Evreşe yolları dar... Tayyib’ime dil uzatanın Silivri’ye kadar yolu var!
- İcabında sevecen, icabında eli maşalı... Rabbin sadece bize değil, insanlığa lütfudur Kasımpaşalı!
- Bir gün ekranda görmesem onu kederlerdeyim, yastayım... Ben onun afili afili yürüyüşüne hastayım.
- O bir nurdur, güneştir karanlık odama... Ağzına bakar bütün liderler, en başta Putin’le Obama!
Melih Aşık / Milliyet

+++

Yeni “telekulak tasarısı”na göre istihbari dinlemenin ifşası suç olmayacakmış.
Bu durumda yandaş basının sayfa sayısını artırması kaçınılmaz hale gelir...
Haldun Ertem

+++

Belki Patlamaz...

Nükleer santralının yer seçiminde kendi santralını patlatan Japonlardan görüş alan... Yapımını da kendi santralını patlatan Ruslara veren Türkiye’ye ne kalıyor geride?..
Fay hattı üzerindeki santralı patlatmadan tutmak...
Zaten Başbakan “patlamaz” dedi...
Demek bildi ki, ertesi gün hemen Ruslar onu uzun uzun alkışlayarak “fahri doktora unvanı” verdiler...

*

Sekiz yılda, gittiği her ilde 50-60 yatırımı birden açan Başbakan’ın, yatırım sıralamasının başında ek binalar ile çatı onarımları geldiği için, bunların arasına bir “nükleer santralı” sokmayı doğal olarak istiyor...
Ki geçen sekiz yıla karşı ayıp olmasın...
Tehlikeli-mehlikeli...
Belki de patlamaz...

*

Başbakan, dünyayı korkutan nükleer tehlikeyi mutfak tüpü düzeyine indirdikten sonra, santral inşaatının neresinden başlayacaklarını açıkladı size:
“Kazmayı vuruyoruz...”
Nükleer güç ile kazmanın bir araya getirilmesinden de anlıyoruz ki bu işi bilmesine biliyor...
Belki de patlamaz...
Bekir Coşkun
Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları