Silivri manzaralı olsun!..

Kıyamam ya; ayağı ağrıyormuş görüyor musun, İmralı’ya giderken eziyet çekiyormuş...
E kal sen de orada;
“Çiftliğe” döndü nasıl olsa!
Kardeş kardeş yaşayıp gidersiniz işte; ihtiyaçlarını giderirsin, kolay mı kaç yıldır -güya- yalnız adam(!), tek başına!

***

Gemi iyice azıya aldılar;
Hepimizle dalga geçiyorlar.
Not:
Hey sen, şen bakkal,
“Olduğu kadar, olmadığı kader” kafasındaki şükürbaz (!) teyze,
Hocam sen, “Allahü ekber” demeden önce, şerefeye çıkana kadar bu konuyu bir düşün be minarenin merdivenlerinde,
Maç bileti kuyruğundaki fanatik kardeş, hadi sen de hisset bu hislerimi,
Hey siz, sessiz çoğunluk, mutlu azınlık, krem tabaka, varoşların çocukları siz, siz “hepiniz” dahilsiniz bu dalga geçilen “hepimiz”e!
Hakarete uğruyorsunuz, yağmur değil o ıslaklık; yüzünüze tükürüyorlar!
“Ev hapsi”ne çıksınmış; padişahın sol tarafından emanet çünkü;
Bunu küfür say bari kendine, iradene, değerlerine; bu küfrü üzerine alın bari... Bunu sindereme, bunu hazmedeme, bunu “Yarabbi şükür” diye yalayıp yutuverme...

***

Tuvalet, banyo gibi zorunlu ihtiyaçlarını bile tek başına göremediği halde, -hem de kişiye özel değil, zulme “genel genel!” cezaevlerine tutuldu; ömrünü “şerefsiz”le mücadeleye vakfeden insanlar bu ülkede!
Uyku apnesi, endotoksit, prostat kanseri, koroner arter, hiper tansiyon, klebsiella pneumoniae/hastane enfeksiyonu... Eşi, Şırnak’ta Jandarma Alay Komutanlığı, Diyarbakır’da Jandarma Bölge Komutanlığı yapan, yani affı namümkün Levent Ersöz’ün hastalıklarını sayamıyordu!
2009’dan bu yana, tutukluluk süresinde 31 ameliyat oldu.
Durumunun vahameti ayyuka çıkana kadar, uzun zaman doktorların verdiği “cezaevine mümkün değil gidemez” raporları buhar oldu!

***

Fatih Hilmioğlu’nun ne çektiği unutuldu mu?
Kardeşi, her gece başka bir ekrandan “ölüyor” diye feryat ediyordu!

***

1994’te, henüz 26 yaşında, çakı gibi askerken katıldığı operasyonda mayına basan ve “yüzde 49 malül” gazimiz Serdar Öztürk’ün uyku apnesi; ölüme yol açabilecek düzeydeydi. Silivri’deki 4.5 yılda başka hastalıkları türedi; hiçbirini söylemedi. Yazanlara, duyuranlara öfkelendi; zalimin insafından medet umuyor sanılsın istemedi!

***

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük... Diyabet, yüksek tansiyon, prostat; bir de böbreküstü bezlerinde tümör vardı. “Hastaneye yatmak istiyor”, “kaçmak istiyor” demesinler diye kalbindeki stentin 6 ayda bir yapılması gereken kontrollerini yaptırmadı... Hoş, zaten yargı da tıbba müdahale etti;
“Sevkini yapmayacaksınız!”
Küçük, bir canavardı çünkü;
Hannibal; herhangi bir nakil anında maazallah demir kafesleri parçalar, derileri soyardı!

***

Emekli Tümgeneral Recep Rıfkı Durusoy, böbrek kanseriydi; bir böbreğini kaybetti... Diğerinde 3. evre böbrek yetmezliği baş gösterdi...
Emekli Korgeneral Doğan Temel, yumuşak doku kanseri...
Emekli Albay Mehmet Yoleri, cezaevinde 2 kalp krizi geçirdi.
Emekli Tuğamiral Cem Aziz Çakmak, turp gibi girdi, akciğer kanseri şimdi.
Emekli Orgeneral Ergin Saygun, dörtlü baypass operasyonu ve iki de kapak ameliyatı geçirmişti; kapakların mikrop kapmaması gerekiyordu, kaptı... Ameliyata alındı; hiç unutamam kızının, oğlunun Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’nin bahçesindeki durumlarını...
Deniz Kurmay Albay Levent Kerim Uça’nın beyninde ur vardı; zor bir ameliyatla alındı; her an felç riski var hâlâ!

***

Kıbrıs kahramanı Muzaffer Tekin...
4. evre pankreas kanseriydi...
Ağlamadı; feryat figan etmedi, yakınmadı, sır gibi sakladı, gizledi.
Neden biliyor musunuz; “af”fa uğramamak için!
Çünkü “aklanıp da çıkmak”tı tek dileği!

***

Başında iki doktor, bir hemşire, tekerlekli sandalyede oksijen tüpüyle “ifadesi alındı” milliyetperverlerin!
Sedye yanında; ambulans kapıda!

***

Sembolü var;
Kuddusi Okkır!
Sapasağlam, kanlı canlı bir adamdı. Majör depresyon diye Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildi; anlaşıldı ki Silivri’nin tek hasarı bu değildi;
Zatürre, böbrek yetmezliği...
Bayrampaşa, Haseki, Yeditepe, Trakya hastane hastane gezdirildi.
Sonuç; Akciğer kanseri, beyin ve kemik metastası!
Ayakta duramıyordu... Ağızdan beslenemiyordu...
Ama “delilleri karartabilirdi”; cezaevinde kalmasında ısrar edildi.
Bir deri bir kemik tahliye edilen; cenazesiydi!

***

Öyle onurlu, öyle başı dik, alnı açık insanlar ki bir gün olsun kullanmadılar,
Ama bilin ki;
Mamak, Hadımköy, Hasdal, Şirinyer, Sincan yollarında kanserli gencecik kadınlar var, kemoterapi arası acılarını gizleyen gülümsemeler giyinip cezaevi yollarına düşüyorlar, eşlerine koşuyorlar...
Felçli anneler var...
Engelli çocuklar var...

***

İmralı’ya giderken ayağı ağrıyormuş ha;
Vah canım ya, yazık!
Silivri manzaralı bir ev tutsunlar da baktıkça “intikamının nasıl alındığını(!)” hatırlasın, şifa olur belki acılarına!

Yazarın Diğer Yazıları