Silivri kapısını açan gazeteci!
Silivri’deki kumpaslar ortaya dökülüp tutuklular yıllar sonra özgürlüğüne kavuşunca “bizim mahalle” olarak bilinen medyadaki kalemşorların tekmili birden demokrat kesildi. Lamı, cimi yok... Bugün bu sütunlardan dönemin fotoğrafınıçekerken bir hakkı da teslim etme yükümlülüğümüzü yerine getirelim.
Kurbağanın ısıtılma misali dalga dalga tutuklamalar başladığında klimalı odalarında seyredenler meslektaşları olan gazetecilerin tutuklanmasına ses çıkaramadı. Dahası“ateş olmayan yerden duman tütmez!” dediler. Ötesinde “Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı” yorumlarına sığındılar. Haber değeri bile olmayan toplantılara gazetenin ödeneği ile okyanus ötesi seyahate çıkıp, Havai’li kızlarla fotoğraf çektirip, yedikleri şişman istakozları, içtikleri markalışarapları yazıp, sofrasına oturdukları zatları yere göğe sığdıramayanlar bir zahmet İstanbul’a 90 km. mesafedeki Silivri’de nelerin olup bittiğini merak etmedi. Bir dönem randevu alıp, makamında fotoğraf çektirmek için kırk takla attıkları generaller Balyoz tertibi ile tutuklandığında bile “Bu kadar da olmaz ki” tepkisini sergileyemeyecek kadar sindi çoğu... Pazar günü gazetenin tam sayfasını emanet ettikleri Soner Yalçın ve Odatv ekibi Silivri’deki soğuk duvarların ardına yollandığında da sesleri çıkmadı. Bırakınız ziyaretlerine gitmeyi en çok okunan yazar Soner’i hemen Hürriyet’ten kovdular. Hücresinde tek başına kalan Müyesser Yıldız’ın yalnızlık çığlığını bir tek aylar sonra Ayşenur Arslan duydu. Ne zaman ki Ahmet Şık ile Nedim Şener tutuklandı o vakit Avrupa’daki basın kuruluşları harekete geçti. Öyle ya Avrupa ayağa kalkmıştı. Nedim Şener’in Posta gazetesindeki işine son verildi. Çoğunluğun tanımadığı Ahmet Şık için her yerden gürültüler geliyordu. Şık’ın sayesinde Nedim’in de adı duyuldu. Uzun yıllar asistanlığını yapan Nedim Şener’i Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil ziyaret etti. Silivri’nin böylece keşfedildiği sanılıyor. Oysa Mustafa Balbay içeri girer girmez kendi gazetesinden, üyesi olduğu cemiyetten değil İzmir’den her fırsatta gelen Atilla Sertel, Silivri’yiçoktan su yolu yapmıştı bile. Ergenekon kumpasının duruşmalarında tanıştık, abi-kardeş olduk. Basın Konseyi, Gazeteciler Cemiyeti derin uykuda iken İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı sıfatı ile Adalet Bakanlığı’na başvurup açık görüş izinlerini söke söke aldı Sertel. Duruşmalardaki hukuksuzluğu, Silivri’nin kenarından geçmeyi yazmaktan korkan anlı-şanlı yazarlara ders verircesine ilk önce İzmir’in yerel gazetecilerini götürdü ziyarete. Açık görüş yolunu açmıştı Atilla Abi... Önce her ay tutuklu meslektaşlarımızı ziyaret etme imkânına kavuştuk. Ardından bilim adamı ve paşalarla birer saat bir araya gelmeye başladık. Bu ziyaretler kamuoyunda ses getirmeye başlayınca Basın Konseyi bir zahmet dahil olmaya çalıştı. Ardından şöhretlerinden yanlarına yanaşılmayanlar ömürlerinde ilk kez mahpushane duvarlarının içini görme şansı elde etti.
Gönlü deryalar gibi geniştir Atilla Abinin dişleri, tırnakları ile elde ettiği imtiyazı bütün meslektaşları ile paylaştı. Aralarında Ertuğrul Özkök, Uğur Dündar, Necati Doğru, Melih Aşık, Yalçın Bayer, Ümit Zileli gibi isimlerin bulunduğu yazarlarla yaptığımız ziyareti bu sütundan günlerce yazmıştım. İçeride çürümeye terk edilen, suçları sadece habercilik olan Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım ve Turan Özlü’nün de gazeteci olduğunu hatırlattık Atilla Abi ile... O duvarların ardında 2 yıla yakın süre geçiren Soner Yalçın, BarışTerkoğlu, Barış Pehlivan ve Müyesser Yıldız’ı da farklı görüşlerde Silivri’ye götürdü Sertel. İpin ucunu yakalamışken içeride kitap yazan Ergun Poyraz ve Oktay Yıldırım’ı da ziyaret edilecekler listesine yazdırdı. Silivri boşalmadan önceki son ziyaretçiler ise Soner Yalçın ben ve Atilla Ağabeydi. Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’a çıkış müjdesini o verdi. Ama Tuncay ile Mustafa İzmir’de beraber aday oldukları CHP milletvekili listesinden kumpasla düşürülmek istenen Atilla Sertel için “üzüntü” duyduklarını beyan etmekten başka bir şey yapmadılar! “Sertel listeden çıkarılsa bizde istifa ederiz” resti bile çekemediler. “Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi önünde yatarız!” diye haykıramadılar. Kumpas davalarının fedakar avukatı Murat Ergun düştü yollara... Umarım Anayasa Mahkemesi’nden bu yanlış karar döner de Türkiye’de hukukun varlığını geç de olsa görürüz. Bu arada Sertel’e kumpas kuranlar da CHP’liler. İhraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilmişler.