Silikon vadisi mi Disneyland mı?

Televizyonlarda ’Yalan Dünya’diye bir dizi var ya, tam da bizimkileri tanımlıyor. Hele her şeye burnunu sokan Vasfiye teyzenin, “Ne çektin be Obama’dan yazıkkk” lafı ne kadar cuk oturdu?
Yazıyı yazarken, Tayyip Erdoğan ABD’den dönmemişti. 19 Mayıs’ta New York’taki Türklerin düzenlediği büyük yürüyüş yerine California’da insansız otomobile binip, Google gözlüğü takıyordu. Her nedense bana Cevdet Sunay’ın ABD gezisi sırasında Amerikalıların program yapma yerine Disneyland’e gönderişlerini hatırlattı bu California gezisi. Oysa Turgut Özal bile bu yürüyüşlerde görev almış, New York sokaklarında boynunda kırmızı kurdelesi ile yürümüştü.
Bu ve daha önceki geziler, son yıllarda boyalı basına, yaptıkları işin ne kadar değersiz ve gazetecilikle alakası olmadığını gösteren bir tür eğitim bence. Gerçi her ABD ziyaretinde bu eğitimi görürler ama nedense çıkara dayalı ilişkiler nedeniyle pek de yararı olmaz. Hemen hemen hepsi de 3 günde Amerika’yı keşfeder ve bu keşiflerini yılların deneyimi gibi satarlar.
Beyaz Saray olaylarını yabancı televizyonlardan izledim. Bizimkilere günahım kadar itimadım olmadığı için bu yola başvurdum. Ama bu şekilde izlemenin sakıncası, Obama bitince televizyonların Erdoğan’ı kesip muhabirlerine bağlanması oldu. Erdoğan onları enterese etmiyordu.
Ekranlarda dikkatimi çeken eziklikti. O, memlekete kök söktüren, astığı astık, kestiği kestik adam gitmiş, munis, ellerini ovuşturan, ötekine şükran ve ne dersen o olur diye boynu bükük bakan bir adam izlenimi aldım.
İçeride, düzmece delil hazırlamaya alışmış kurumların delilleri, delil olarak kabul görmedi. Neleri yapıp neleri yapmayacağı, nereye gidip nereye gitmeyeceği de gözünün içine bakılarak söylendi. Yani ayak ayak üstüne atmak falan, Amerikan kültüründe önemli değil. Sporcular bile elleri ceplerinde Başkanla konuşur. Ama sizler, şaşkınlıkla hazırlanan haberlerde hep, hiç ilk olmayan, ilkleri dinlediniz.
Erdoğan’ın konuşma yaptığı İbrahim Kalın’ın SETA kurumunda dikkatinizi çekti mi, soru soranların isimlerin hep Arap olması. Erdoğan, Beyaz Saray sonrası SETA’da açıldı, derhal havaya girdi. Daha bir gün önce aldığı uyarıları bile unuttu. Müslüman toplum önünde kendisine geliyor derhal.
Washington’da ilkler yok muydu? Tabii ki vardı. Hayatında cenaze namazından başka namaz kılmamış bazı genel yayın yönetmenlerinin yalakalık için, Washington’daki Türk büyükelçiliği yanındaki İslamic Center’da Cuma namazı kılması bir ilkti mesela. Allah’tan taş falan yağmadı. Mesela, ilk kez genel yayın yönetmenlerinin Beyaz Saray’a girişi sorun oldu ve sonra yalvar yakar girebildiler. Mesela, her seferinde muhabirlerle basın toplantısı yapan Erdoğan, genel yayın yönetmenleri ile ilk kez elçilik binasında basın toplantısı yaptı.
Ama bence en önemli ilk, Türkiye’de önünde eğildikleri kişiye Amerikan toplumunun verdiği değer oldu. İtiraf edemeseler bile kafalarının bir arka köşesine yazıldı. Şimdi diyeceksiniz ki taraf tutuyorsun, Obama, Kerry ve Biden ne kadar methüsena döktüler onlar için. A benim sazanlarım, Amerikalı birisini gözden çıkardıysa önce şişirir, sonra bu afyonlanmış haliyle hakkından gelir. Açın bakın Saddam, Mübarek, Kaddafi için neler demişler geçmişte.
Bir başka ilk de tarikat liderine, başka bir tarikatçıyı göndermek. Anlaşılan buzlar kalın, atılan köprülerin mesafesi geniş. Görüşme önerileri bile kabul olmamış, ayağıma gel talimatı verilmiş.
Laflar arasında seçim tarihleri yer almaya başladı. Artık birçok şey dikiş tutmuyor. Daha önce de inişin başladığını yazdığımda, temenni yazdığım ileri sürülmüştü. Ama sizler, beraber o yollarda yürüdüğünüz için olayın farkında değilsiniz. Ama beraber yürünen yollar bitti. Yeni yollar yapmak lazım. Yazıkkkk...

Yazarın Diğer Yazıları