Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Sıkıyönetim seçenek mi?

Erdoğan memleketi freni kopmuş otobüs gibi kendisinin bile bilmediği bir uçuruma doğru götürüyor. İktidarın avuçlarının arasından kayıp gittiğinin farkına varınca bir taraftan tabanını tutmak için meydan mitingleri ile ayakta durduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Diğer taraftan gerginliği mezhep ayrımcılığı ile tırmandırıyor.
Başbakan’ın önümüzdeki günlerde kâbus gibi çökecek olan ekonomik krizin kılıfını şimdiden hazırladığından eminim. Sanayisi, üretimi bitme noktasına gelen Türkiye’nin lokomotifi turizmdir. Çoğunluk turizmin başkentinin Antalya olduğunu sanır. Doğru Antalya’mız turizm tesisleri ile dünyanın önde gelen kentlerindedir. Ancak istatistikler en fazla turistin İstanbul’u ziyaret ettiğini göstermektedir.
İstanbul’un son bir aylık hali ortada. Taksim ve civarındaki otellerde normal koşullarda yer bulmak mümkün değil iken şimdi vaziyet içler acısı. Dünyanın önde gelen turizm acenteleri Türkiye’yi riskli sınıfına soktu bile. Akdeniz’de her şey dahil sistemi yüzünden bir çok yerli firma battı. İşsizlik maaşı ile deniz ve güneş için gelenler otelden dışarı çıkmıyor. Hal böyle iken bu mevsimde shirt denilen tam doluluk oranına ulaşılamadığı gibi her gün rezervasyon iptalleri geliyor.
Toplamda resmi olarak 25-30 milyar dolarlık turizm geliri işçisi, köylüsü, esnafı ile milyonlarca insanımızın geçim kapısıdır. Başbakan, kara ve sıcak para ile on yıldır vaziyeti borçlanarak idare ediyordu. Önümüzdeki günlerde patlayacak ekonomik kriz için söylemini şimdiden hazırladı. “Şu anarşistler meydanlara çıkınca, Türkiye’nin imajı sarsıldı. Ekonomik kriz direnen ve duran adamların yüzünden çıktı” diyecek. Hal böyle iken elinde imkânlar varken niçin “erken seçim kozu”nu sürmüyor?
Kaybedeceğinden kendisi ve kurmayları da emin. Sekiz ay sonra yapılacak yerel seçimleri işaret ediyor. Ama kendi adıma belediye seçimlerinin yapılamayacağı endişesi taşıyorum. Anadolu’da “yılanla çuvala girilmez” diye özdeyişimiz vardır. Erdoğan’ın, Apo ile açılım adına aynı çuvala girip kurduğu ittifak Suriye’de Esad’ın kontrolü ele geçirmesiyle çatırdıyor. Önce namaz kıldırıp pamuk prenses haline dönüştürülen bölücü başı, verilen sözlerin yerine getirilmesi için sesini yükseltmeye başladı. Kandil’deki sevimli yedi cüceler ise, meclisteki kravatlıların aracılığı ile on beş günlük süre tanıyıp, sonucun hiç de iyi olmayacağına dair şantajlar yapıyor. Askeri, kışlasını kilitleyip, koltuğunu korumak için Doğu ve Güneydoğu’da polisi Ankara ve İstanbul’a çekip orada asayişi örgüte bırakan AKP hükümeti PKK’yı durdurabilmek için Adalet Bakanlığı’ndan yeni paketler hazırlığı ile vakit kazanmaya çalışsa da durum vahim.
Ortaklığın raconunu en iyi Erdoğan bilir. Çek, senedi imzalar karşılığı olmayınca çekersin. Ama devlet yönetmek şirket yöneticiliğine benzemez. Sıkıştın Erdoğan, bayrağa sarılmaya başladın. Huzurunda sap gibi durmaktan beis duyduğun Mustafa Kemal’in adını zikretmek zorunda kalıyorsun. Suriye’de sınıfta kaldın. PKK ile müzakerenin şartlarını yerine getirebilme zeminin de hazır değil. Bölücü örgüt yarın öbür gün seni köşeye sıkıştırıp yeni tavizler koparabilmek için bölgede gösteri ve ayaklanma provalarına girişecek. Ne yapacaksın?
Ortaya sürdüğün akil adamların durduramayacağına göre icat ettiğin “ileri demokrasinin” zatları ile mi püskürteceksin? Mecliste çoğunluğun var nasıl olsa. OHAL’i ilan etme seçeneğin var mesela. Kim bilir her daim palazlandığın sıkıyönetim günlerini bile geri getirebilirsin. Başka da çıkar yolun görünmüyor.

Yazarın Diğer Yazıları