Şiire arka çıkmak...
Siir, çıkıyor Türk insanının belleğinden, dilinden, yaşamından... Şiir çıkıyor yerine sözcük yoksulluğu, nükte kısırlığı, ifade kabızlığı giriyor... Ve dil’e oluyor olan aslında... Dil’i yitiriyoruz dil’i. Dil Kurumuna dilci prof’ları doldurarak dil’e arka çıkılmaz, dil’i yaşatacak olanlar şair ve yazarlardır. Bugün ben üç şairimizin yeni kitaplarından söz ederek şiire ve dil’e arka çıkacağım.
İlk kitap sevgili Hakan Sürsal’ın “Kuş Ucu” adlı yapıtı. Sone Yayınları tarafından yayımlanmış. Kitabına “uyarı” başlıklı bir özsözle başlamış sevgili Hakan, “Sağlıklı bir kitap tutmuyorsunuz elinizde” diyor. Niye? Çünkü bu eserdeki kimi sesler geçici duyma bozukluğu yaratabilirmiş.Yaratabilir evet... İşin içinde Hakan Sürsal gibi dilden harikalar yaratan, aşırı ve çarpıcı imgeli bir şair varsa, olur bu. Ne olur? “Bilimsel özgürlüğü ilahilerle halka açarsınız”, “Brüksel’de ruh çağırma seansları yaparsınız”, “AB ile kafatası ticaretine başlarsınız”, “tek kuponla göğü kazanırsınız” ve “El Kaide üyesi olduğu için sürülen milyonlarca bakteri görürsünüz”.
Bu kitabın 30’uncu sayfasında “Gündönümü” adlı harika bir şiir var, onu paylaşayım sizlerle, kutlayayım Hakan’ı: “çırpınırken kırlangıç yürekleri/akşamın tortusunda karanlıkça masum/toprağa sessizce gömülür/çiçeğine öykünen dudak payı bir tohum giz perdeleri elbet açılır sabah/uykular buz kesecektir yanan güneşe/körelmiş kuyulardan yıldızlar çeker/gün sırtını dönerken parçalanır pencere şimdi canına dokun göz gözü görüyorsa/zaman sana eriyorsa düşlerini örsele/zindana ışıkla gül, o denli nahif/her gündüzün öyküsünde vardır bir gece”.
***
“Kasımda Çiçek Açmak” adlı kitabının (KM Yayınları) 9. sayfasına güzel bir çiçek koymuş Nalan Çelik, imzalamış da benim için. Kocaeli 3 Kitap Fuarında Sone Yayınlarının standında sohbet ediyordum arkadaşlarla getirip verdi. Şairi zarif, kitap zarif, çiçek de öyle... Bakalım şiirler nasıl?
“Gözlerin sustuğu zamanlarda/ki o istemese de biliyordu/bu suskunluğu/gaz lambasını kısıp/kimi zaman kaparcasına/elleriyle konuşuyordu şair/noktasız virgülsüz/delercesine yeryüzünü/aysız/yıldızsız gökyüzünü/hiç yorulmadan”
Hoş soruyor bilinenleri, Nalan Çelik: “Bir şarkı kaç kişiyi çağırır hülya/bir şiir kaç zamanı”, “Bir şiir kaç zamanın yeni düşlerini canlandırmaya...” Bunları soruyor ama yine de korkuyor kiraz mevsiminde ilk kez (şimdi de o mevsimdeyiz). Kül Özlemi adlı şiiri sıradan bir taşlama değil. Nitelikten ödün vermeden, şiirselliği bozmadan, taşı gediğine koymak ya da fiske ile taş atmak, öyle kolay bir iş değildir. Nalan Çelik’in bu kitabında yavan bulduğum şiirler de gördüm, bunlar bana imzalayıp verdiği önceki kitabında yoktu, dilerim çıkacak kitaplarında olmaz.
***
Son kitabımız, “Taşın Suyu Şiir” adını taşıyor. Öğretmen Dünyası yayınları arasından çıkmış, şairinin adı Hasan Akarsu. Ayrılık sonrasının hallerini bir tamam betimlemesi dikkatimi çekti, oradan başlayayım. “Aşkımız gidiyor en kırılgan anlarda/Anılarımız kalıyor bakışlarda” dizeleri ayrılık sonrasının künye takdimi gibi. “Kısa şiirlerde/bezendi sözünüz” diyor Akarsu; beziyor; bezemesi bezdirmeden. “Birikintilerden su içen ürkek kuş gibi” dizesi, bu kitabın şiir tavrı gibi geldi bana. Hoş bir sakınıklık içinde...