Şifreli digital yayın
1993 yılında Cine-5 şifreli yayına başladığında kimse ne olduğunu anlayamadı.
Kullanılan şifre sistemi o kadar ilkeldi ki sadece mevcut görüntünün üzerine çizgiler yerleştiriliyor ve görüntünün izlenmesi zorlaştırılıyordu.
Cine-5 o gün ilk kurulduğunda herkes güldü.
Bedavası varken paralı televizyonu kim izler.
Hem televizyon paralı mı izlenir?
Türk halkının paralı tv izleme gibi bir kültürü yoktu.
Cine-5 uzun bir süre mücadele etti ve baktı olmuyor sonunda çareyi futbol yayınlarında buldu.
İşte o zaman Cine-5 patladı ve neredeyse her 10 evden birine mutlaka girdi.
Sonra Cine-5 almak ve evinde bulundurmak adeta sınıf atlama olarak lanse edildi.
Türkiye Cine-5 ile sosyolojik bir süreç geçirdi.
Sonunda akıl akıldan üstündür felsefesine pek uymasa da Türk insanı Cine-5’i bedava izleme yolu buldu.
Bilgisayar ile görüntüyü ayrıştırıp son derece net olarak Cine-5 yayınını izledi.
Cine-5 yönetimi yoğun mücadelesine rağmen teknolojiye ve Türk insanının bedavacılığına yenik düştü.
Dekoder satamadı sonun başlangıcı işte bu teknolojik devrimle başladı.
Sonra Uzanlar’ın Teleon’u geldi.
Tabii ki o daha da şansızdı. Çünkü Türk halkı bu konuda daha antrenmanlıydı.
Teleon’u kırması 3 hafta aldı.
Bugün hayatımızda Digitürk var.
Maç yayınlarının dışında pek de cazibesi olmayan bu digital yayın kuruluşu da teknoloji ve Türk insanının bedavacılık fesefesi ile mücadele ediyor.
Maç yayınlarına milyon dolarlar ödeyerek abone toplayan bu yayın kuruluşu son 4 yıldır korsan izlemeye karşı ciddi mücadele veriyor.
Dijital yayın kartının kopyalanması ile şifresi tamamen çözülen bu yayın kuruluşu geçtiğimiz yıl yeni bir şifre sistemine geçti. Tüm abonelerinin kartlarını tek tek toplayarak değiştirdi ve kırılması imkansız bir hale getirdi.
Dijitürk Türk insanının teknolojik bedavacılık felsefesini tamamen bitirdi derken, Çin’den gelen bir haber bu yayın kuruluşunu üzdü.
Çin’de 30 dolara, Türkiye’de ise 100 euro civarına satılan uydu cihazı ile bugün Dijitürk bir kez daha teknolojiye boyun eğiyor.
Kart paylaşımı adı verilen bir sistem ile bugün Dijitürk binlerce kişi tarafından korsan olarak seyrediliyor.
Bir kişi yasal abonelik alıyor ve onun bilgileriyle ve cihazın yardımı ile onbinlerce insan izliyor.
Bu sayı milyona kadar çıkabilir.
Aynı sorun Doğan Grubu’nun yeni gözdesi Dsmart için de geçerli.
Dünyanın her yerindeki yayın kuruluşu için.
Korsan yayıncılık elbette benimsenemez ve teşvik edilemez.
Ancak korsan yayıncılığı biraz da bu yayın kuruluşları teşvik ediyor.
Maç yayınlarını elinde tutmak için milyar dolarlara yakın rakamları gözü kapalı veren bu yayın kuruluşları sonunda fiyatlarını yüksek tutmak zorunda kalıyorlar.
Bugün bir maç yayını izlemek için aylık en az 30 milyon lirayı gözden çıkartmalısınız.
Bu da korsanın daha hızlı yayılmasına neden oluyor.
Tıpkı bir dönem müzik CD’lerinde olduğu gibi.
Müzik CD’leri fahiş fiyata satılıyordu. 20 milyon vermektense insanlar 3 milyon verip korsan CD alıyorlardı. Şimdi müzik CD’leri 5 milyon liraya satılıyor. Artık sokak başında kimse müzik CD satmıyor ve kimse de almıyor.
TV’de de korsanın önüne ancak uygun fiyat felsefesi ile geçilir.
Siz 100 milyon lira aylık fiyat ile bir TV paketi götürürseniz insanlar elbette daha ucuzuna yani korsana yönelecektir.
Dsmart’ın daha az korsanının olmasının tek sebebi fiyatının ucuz olmasıdır.
Dijitürk ve bundan sonra yayın hayatına başlayacak yayın kuruluşlarının korsan ile mücadelesinin ana felsefesi de bence bu olmalı.
Ucuz ve yasal yayın!