Sezer ve Çevik Bir!
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in evine kiracı bulsun diye görevlendirdiği emlakçi, “Türbanlıya vermeyeceğiz!” diyormuş. Emlakçi hiçbir türbanlıya ev satmıyor ve kiralamıyorsa, bu bir ayrımcılıktır, ruhsatının iptal edilmesi gerekir. Yok, bu talep ev sahibi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den geldi, “Ben evimi türbanlıya kiraya vermek istemiyorum, ona göre!” dediyse, ki öyle görülüyor, Türkiye bir hukuk devleti ise, bu işin de mahkemede bitmesi, yani savcıların harekete geçmesi gerekir.
Üzücü, can acıtıcı bir durum.
“Sizin cumhurbaşkanınız bile böyle yapıyor!” diye Fransa böyle yapsa, Almanya, ABD, İngiltere, Kanada böyle yapsa, başörtülülere ev kiralamasa, onları devlet dairelerinden bir adım içeri attırmasa bayan işçilerimizin yüzde 90’ının ülkelerine dönme mecburiyetinde kalmaları gibi bir durum ortaya çıkar.
Bu ne biçim iştir!
İnsan, “Uykuda mıyım, bu bir kâbus mu!” diye sağını solunu sıkmak ihtiyacı hissediyor.
Ve yaşananlara bakınca insan, demek ki diyor, Sezer bakkal olsa türbanlıya ekmek satmayacak, demek ki Sezer doktor olsa türbanlıyı hastanenin acil servisinden içeri sokmayacak ve demek ki Sezer itfaiyeci olsa evi yanan türbanlının çatısına su sıkmayacak..
Dün bizim sokakta bir şamata vardı ki, sormayın. Birkaç delikanlı omuzlarına bayrakları almış, “En büyük asker bizim asker!” diyerek minibüslere, taksilere biniyor, onları da kız kardeşleri, anneleri alınlarından öpüyor, bağırlarına basıyorlardı ve bunların inanınız hepsi türbanlı, yani Ahmet Necdet Sezer’in, Türkiye için, Cumhuriyet için tehlikeli gördüğünden dolayı “Evini kiralamayacağı!” hanımefendilerdi.
Cumhurbaşkanı Sezer görevi süresince başörtüsüne karşı aldığı bu tavrıyla Atatürk’ün mirasını koruduğunu ve Cumhuriyeti kahramanca savunduğunu sanıyor olabilir. Ama ben Sezer’in ve Sezer gibi düşünenlerin Cumhuriyet ve Atatürk’e bir hayli zarar verdiklerine adım soyadım gibi emînim.
Bu halleriyle Atatürk’ü zâten sevmeyenlere ve Cumhuriyeti hiçbir zaman içlerine sindiremeyenlere tonlarca malzeme verdiler, veriyorlar. Oysa ne rahmetli Atatürk bunun böyle olmasını isterdi, ne Cumhuriyet’in amacı böyle bir ayrımcılık olabilir.
Aylar, hatta yıllardır konuştuğumuz, tartıştığımız şeye bakın Allah aşkınıza! “Türban!” , “Türban!” , “Türban!” ..
Türkiye bunları mı konuşmalıydı, bir Cumhurbaşkanı Kıbrıs’tan, Irak’ın kuzeyindeki gelişmelere, AB’nin Türkiye’yi aşağılayan taleplerinden, Türkiye’nin 80 küsur yıllık birikimlerinin birkaç yıllık gelirleri karşılığı daha dün Türkiye’yi işgal etmiş ve bu amaçlarından vazgeçtiklerine dair hiçbir emare göstermemiş yabancılara devrine, Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı’ndan Mehmetçiğin başına çuval geçirilmesi ve PKK’nın meclise girmesine kadar onca, onlarca mesele Sezer’in ajandasında “Türban!” kadar yer almıyor, alamıyor; bu nasıl iş..
Bu bahiste öteden beri aklıma geleni sizlerle paylaşmazsam mesleğime saygısızlık etmiş olacağım gibi bir his var içimde.
Biliyorsunuz Türkiye bir “28 Şubat süreci” yaşadı. 28 Şubat’ın “görünen yüzü” zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’di ve Çevik Bir’in o gün en hazzetmediği şey başörtüsüydü, Milli Görüş çizgisiydi.
Peki sonra ne oldu?
Ne olacak, gün geldi devran döndü, biz Çevik Bir’i Yahudi lobilerinde Recep Tayyip Erdoğan’la kol kola, yan yana, Erdoğan’a “Yahudi Cesaret Ödülü” verilen salonlarda Erdoğan’ı alkışlarken gördük..
Siz şu tuhaflığa bakın ki Sezer, Atatürk ve cumhuriyet adına Erdoğan ve ekibi ile uğraştıkça, Erdoğan ve ekibi Atatürk ve Cumhuriyete karşı mevzi kazanıyor. Sezer savundukça Erdoğan kazanıyor, Abdullah Gül kazanıyor. Daha doğrusu Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı kazanıyor, “Biz BOP’ta ABD ile birlikte hareket ediyoruz!” diyen Abdullah Gül kazanıyor..
Sezer’in eliyle millet de zannediyor ki “Başörtüsü” kazanıyor..
Çünkü Sezer millete, “Türban” diyor, başka bir şey demiyor..
Şimdi de tutmuş, “Evimi türbanlıya kiraya vermem!” diyor.
Tamam, vermesin, ev onun...
Amma aynı Sezer milletin makamı Cumhurbaşkanlığı’nı, savaş zamanlarında Türk Ordusu Komutanlığını, törenli ya da törensiz, bir “Büyük Ortadoğu görevlisine” teslim edecek...
Çevik Bir de aksini söyleye söyleye benzer bir şey yapmamış mıydı!