Şeref taşan efsane!..
Ünlü şair ve fikir adamı Nihal Atsız diyor ki;
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen;
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Çok isterdim bizde de Türk sporu ve özellikle futbolu yönetenlerin meseleye böyle bakabilmesini… Çünkü bu dizeler devlet adamları, hükümetler, spor ve kulüp yöneticileri için hizmette önemli bir yol haritası olurdu. Böylelikle hizmet sürelerini tamamladıklarında, yaptıkları iş ve kurdukları sistem ile hem memlekete hizmet etmiş olurlar, hem de "milletin şeref listesinde" yer alırken millet de onları saygıyla anardı.
Peki ülkemizde böyle mi oluyor?
Tabii ki hayır…
Maalesef bizdeki bir tiyatro. Bu tiyatro futbol organizasyonu diye hem taraftara, hem de milletimize yutturuluyor. Elbette kişisel bir hesaplaşma ya da birilerini küstürerek, küçümseme çabası içinde değiliz. Ancak Türkiye''de futbolun milletimize ve gençliğe bir şey katmadığı da açıktır. Buna mani olmak yahut bu hadiseyi deşifre etmek de benim görevim. Bilirsiniz ya ünlü edebiyatçılar "Sanat sanat için midir? Sanat toplum için midir?" diye hep tartışır. Bu durum tüm spor branşlarında da aynıdır. Sonuçta tüm enstrümanlar bu gençliğin, bu milletin sağlığı, mutluluğu ve bekası için olmalıdır.
Oysa ülkemizdeki tiyatroda sergilenen oyundan çıkan başarı; sanal, münferit ve Türk Milleti''ne vermesi gereken moral değerlerden uzak bir oyundan ibarettir.
Peki bu tiyatronun oyuncularına ne demeli?.. Onlar da oyun bittiğinde sahneden ayrılacak birer oyuncu gibiler.
Bu iddialarda bulunurken gerçek örnekler verelim. Daha önceki yazılarımızda Türk futbolundaki yabancı oyuncu kontenjanının AB veya Uzak Doğu ülkeleri ile nasıl ters orantılı olduğunu yazmıştık. Bir önlem alan var mı? Tabii ki yok…
Bu yöntem derelerden denize akan kaynağı kurutan, amatörlerden profesyonellere gidecek kaynağı gittikçe zayıflatan bir nedendir.
Peki bu sporu yönetenler, siz ne ile meşgulsünüz? Sıfatınız ne? Sorsan Başkan…
Başkan denildikçe kendilerini erişilmez sananlar; yaptığınız işin hakkını versenize! Hani nasıl demiş Rizeli; "Dayı dayıdır ama minci parayla!" diye.
İşte öyle… Bu millet sizi oraya böbürlenesiniz, millete caka satasınız diye mi oturttu? Yapmıyor da "mış" gibi mi idare ediyorsunuz? Tamam bir dönem, bir dönem daha…
Sonra yoksunuz!
Peki o zaman "Ne yaptınız?" diye sorulduğunda, ne diyeceksiniz? "Türk futbolunda idarecilik, kulüpçülük yaptık!.."
İyi de sonuç!. Sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Ne demek istediğimiz çok açık. Atatürk''ün dediği gibi; "Futbolu sadece yenmek ve yenilmekten ibaret bir mücadele şekli görmemek gerekir."
Bu organizasyonlar yolu ile ülkeye hizmetin bir şekli de olmalı. Ülken adına 85 milyonluk bir Türkiye''de yeni bir "spor sistemi" kurdunuz, ya da kurulmasına "vesile" mi oldunuz? Alt yapıları adeta bir "arı kovanı" gibi gireni çıkanı sayılamayacak bir şekle kavuşturdunuz mu? 8-10 yıl önce 500 milyon dolara sattığınız futbol yayın gelirlerini 10 sene sonra 1 milyar dolara çıkarmak yerine, yayın ücretini 150 milyon dolara niçin düşürdünüz? Bu yol kulüplerin borçlarının ödenmesine mani bir hâl değil mi?
İlkokullarda 1-2-3 ve 4 .sınıflardan itibaren beden eğitimi öğretmenlerinin görevlendirilmesi mücadelesine katılarak, sporda yetenekli çocuklarımızın o yaşlarda tespit edilmesi gayretinde ön sırada olmanız gerekmez mi? Dışarıdan "ithal" ettiğiniz futbolcu, basketbolcu, antrenörden çok, bunları ülkemizde yetiştirebildiniz mi? Hiçbiri yok! Tamam o zaman, siz tribünde oturarak rüzgâr yapmaya devam edin. Nasıl olsa bu sene olmaz ise bir sonraki seneye siz de yoksunuz ve ne yazık ki bir eser de bırakmadan gideceksiniz.
Sonuç yine her zaman olduğu gibi; ülkeye yazık olacak ve siz Atsız Hoca''nın dediği gibi "Milletin şeref taşan efsanesinden pay alamadan çekip gideceksiniz!"