Senin askerin Ebulfez Elçibey
25 Mayıs 1992, Yazarlar Birliği'nin davetlisi olarak rahmetli Şemsi Belli ile Azerbaycan'dayız. 26 Mayıs 1992, gece otelde Azerbaycan televizyonunu izliyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, Halk Cephesi lideri cumhurbaşkanı adayı Ebulfez Elçibey'le bir söyleşi yapılıyor.
Elçibey sık sık "Büyük Atatürk" diyor ve onun yaptıklarından örnekler veriyor. Nasıl memnun ve mutluyum, nasıl gururluyum.
Ertesi gün, şair Abbas Abdulla'dan rica ediyoruz, Elçibey'den bize bir randevu alması için. Abbas Bey de Halk Cephesi'nin ileri gelenlerinden... Bizim yanımızda telefon ediyor, alıyor randevuyu.
28 Mayıs'ta Şamahı Şehri'nde ünlü yergi şairi Mirze Elekber Sabir'i anma törenleri var, o törenlerden apar topar kalkıyoruz, yollara düşüyoruz, Bakû'ya dönüyoruz. Dönüyoruz ve bir telefon, bir özür telefonu... Seçim kampanyası yoğunluğu sebebiyle bizimle görüşemeyecek Elçibey. Sonraki yıllarda kardeşim Macit Gürbüz, Elçibey'le hem Nahçıvan'daki Keleki Köyü'nde hem de Bakû'da defalarca görüştü Milliyet Gazetesi adına, fakat bana nasip olmadı görmek.
Evet... Tam bir ay sonra 25 Haziran 1992 günü Elçibey, Cumhurbaşkanı olarak İstanbul'a indi. Toprağı öptü, Ord. Prof. Zeki Velidi Togan'ın mezarını ziyaret etti. Sonra ver elini Ankara.
Ve Anıtkabir ziyareti. İşte özel deftere yazdıkları... O defter böyle satırlar görmemiştir.
"Ey büyük Türk'ün büyük komutanı! Sizi ziyaret etmekle kendim ve milletim adına şeref duydum. Senin askerin Ebulfez Elçibey"
Elçibey'in Türkçülüğünün yanı sıra, tarih bilgisi ve bilinci, onu Atatürk'le buluşturmuştu, soğuk savaş yıllarının baskı, inkâr ve eritme siyaseti bile engel olamamıştı buna. Atatürk'ün yaptıklarını Türkiye'de yaşayan birçok kimseden iyi biliyordu. Azerbaycan'ın da Atatürk ilke ve devrimlerinin aydınlığında yürümesini istiyordu. Bu yürüyüş sonunda bir gün iki ülke birleşecekti, bunu istiyordu.
Elçibey mücadele ve ülkü adamı idi, gelgelelim iyi bir siyasetçi değildi, devlet yönetme deneyimi yoktu, kadrosu da derme-çatmaydı. 1993 yılında ona karşı Gence Şehri'nde bir ayaklanma düzenlediler, iş ciddi idi, isyancıların, yeniçeriler gibi istekleri bitmiyordu, en sonunda Elçibey'in de ayrılmasını istediler. Ermeniler de bunu fırsat bilip cephelerde ilerlemeye koyuldular. Elçibey, Nahçıvan'dan Haydar Aliyev'i çağırdı meclis başkanı olmasını istedi, isyancılar buna memnun oldular ama Elçibey'in gitmesinde ısrarlı idiler. Elçibey "Vetendaş muharibesi olmasın" (yani yurttaşlar arasında bir savaş olmasın) diyerek bir gece ansızın Bakû'dan ayrılıp Nahçıvan'daki ata yurdu Keleki Köyü'ne gitti. İş kaldı Haydar Aliyev'e, o önce Elçibey'in durumunu halkoylamasına sundu, onun istenmediği yolunda bir sonuç çıkınca, bu kez kendisi seçime girip cumhurbaşkanı seçildi. Ona da isyan ettiler, iki kez ihtilal girişimi oldu, ne ki, o, bunların hakkından geldi, suçluları da cezalandırdı.
İşte Elçibey'le, Aliyev'in farkı da buradadır, Elçibey ülkenin bütünlüğü, devletin bekası için Gence'deki isyanı güç kullanarak bastırmalıydı, o bunu göze alamadı, bu bir devlet adamı için en büyük zaaftır.
Bugün 22 Ağustos, ölüm günü Elçibey'in. Eksikleri, üstünlükleri ile değerlendirmeye çalıştık bu büyük Türk'ü, ışıklar içinde yatsın, durağı Tanrı Dağı olsun.