Şener Şen’i de aday yapın
Hani şu, reklamlarda Şener Şen’in belediye başkanı olduğu, Olgun Şimşek’in de dalkavuk yardımcısını oynadığı hayali belde var ya; Mümkünlü... İşte orada seçim var bugün! Aniden kıymete binen seçmen, gördüğü aşırı ilgiden dolayı şokta
Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Ovaazatlı beldesi.E hani Mümkünlü’ydü? Şundan Mümkünlü...
*
Sadece 1.800 kişinin yaşadığı, nüfusu 2 binin altında olduğu için köye çevrilen, siyasilerin yüzüne bile bakmadığı, işsizlikten kırılan, Allah’la baş başa bırakılmış bir yerdi.
*
Dava açtılar... Tekrar belde oldular.
*
Hücuuuumm!
*
Son bir haftada... Üç genel başkan, altı bakan, yedi genel başkan yardımcısı, dokuz grup başkanvekili, aralarında Bursa, İstanbul, Ankara, İzmir, Balıkesir milletvekillerinin de bulunduğu 43 milletvekili, 21 il başkanı, 23 belediye başkanı geldi Ovaazatlı’ya.
*
Kuş uçmaz kervan geçmezdi... Şimdi, iş makineleri, ışıldaklı fırıldaklı makam araçları, bağıra çağıra şarkılar türküler çalan seçim otobüsleri yüzünden trafik tıkanıyor iyi mi...
*
6 parti yarışıyor.
6 kahvehane var.
*
A partisi vaatleri sıraladığı kahveden çıkıyor, öbür kahveye koşuyor, ki, B partisi o kahveden çıkmış, öbür kahveye geçmiş... Yakaladıklarını sarılıp öpüyorlar, ahalinin cildi soyuldu!
Son bir ayda... Yoluna asfalt döküldü. Otobüs durağı dikildi. Biri çocuk parkı yaptı. Öteki parka çiçek dikti. Beriki çocuklara top dağıttı. İlkokula kamelya yapıldı. Meydana parke taş döşendi. Yağmur gideri için boru döşeniyor. Üstü açık olan yazlık düğün salonunun çatısı kapatılıyor. Kömür dağıtılıyor. Kapı kapı dolaşıp, kadınlara el blendırı hediye edildi. Biri çikolata dağıttı. Lahmacun-ayran gırla... Biri seyyar dönerci getirdi; avanta. Yorulunca otursunlar diye yollara banklar konuldu. Çukurlar kumla kapatıldı. Bir sokağa komple çakıl döküldü. Öbür sokağa çakıl yetişmedi, gıda kolisi verildi. Bir aday, altı otobüse doldurdu, Çanakkale’ye gezmeye götürdü. Bir başka aday, kadınları üç otobüse doldurdu, İstanbul’a gezmeye götürdü. Dün sabah itibariyle dört otobüs daha kalktı, günübirlik Uludağ’a.
*
Peki ya vaatler?
*
Sağlık ocağı yapılacak. Su arıtma tesisi kurulacak. Elektrik direkleri yenilenecek. Spor kulübü kurulacak. Halı saha açılacak. Kadınlara meslek kursu verilecek. Kafeterya açılacak. İş bulma masası kurulacak, işsiz kalmayacak. Hal binası yapılacak. Biber kooperatifi kurulacak. Biber fabrikası kurulacak. Bir çocuk parkı daha yapılacak. Kanalizasyon yenilenecek. Çıkmaz sokaklara parke taş döşenecek. Hayvan barınağı yapılacak. Duble yol yapılacak. Yeni belediye binası yapılacak. Kapalı düğün salonu yapılacak. Sinema yapılacak. Umumi tuvalet yenilenecek. Okula fotokopi cihazı alınacak. Kuran kursuna tepegöz alınacak. Lise açılacak. Üniversite kazanana burs verilecek. Beğendikleri şehirle kardeş şehir yapılacak. İptal edilen yeşil kartların yenisi verilecek. Öğrencilere ücretsiz defter dağıtılacak. Tabakhane açılacak. Pancar kooperatifi kurulacak. İşsiz gençler evlendirilecek, ev eşyası düzülecek. Hayırsever bir işadamının noter tasdikli taahhüdü dağıtıldı, salça ve yem fabrikası kurulacak. Kültür merkezi yapılacak. Festival tertiplenecek. 65 yaş üstündekiler Bursa’ya gidip gelirken ücretsiz yolculuk edecek. Beldedeki Roman vatandaşlar,
Roman açılımından faydalanacak.
*
Mümkünlü değildir de, nedir bu?
*
Bi tek, Şener Şen’i başkanlığa aday göstermedikleri kaldı yani!
*
Bu arada, 1.287 seçmeni bulunan Ovaazatlı’nın seçmen sayısı, son bir ayda, 1.278’e düştü maalesef... 9 seçmen, oy kullanıp seçimin neticesini göremeden, eceliyle rahmetli oldu.
*
Cenazeler, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen milletvekillerinin katılımıyla toprağa verildi. En çok milletvekillerinin ağladığı görüldü, sanırsın babaları öldü!
*
Bugün sandık başına gidecek olan Ovaazatlılar, aniden kıymete bindikleri için mutlular ama... “Aşırı ilgiden hepimiz ölmeden, şu seçim hayırlısıyla bitse de kurtulsak” diyorlar.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
“Bilinçli” komplo
Wikileaks dalgaları onca dünya ülkesi arasında önce bizi vurdu. Kimi gazeteler “Haberdir” deyu “Başbakan’ın İsviçre’de 8 ayrı hesabı var” yazışmasını manşete taşıdılar. Başbakan onlara “alçaklar” diye bağırdı... Kendisi hakkında “1 milyar doları var” diyen gazetecinin gittiği (ve bu yolda ısrar edenlerin gideceği) mahalli de hatırlattı:
“Silivri hapishanesi...”
O yüzden kimi yazar “İnanmam İsviçre’de parası olduğuna” diye Başbakan’ı akladı.
Kimisi “Bunlar bilinen şeyler canım” diye dudak büktü.. Hiçbir lafı yanıtsız bırakmayan Bülent Arınç Bey nedense “Başbakan’ın Buldogu” sıfatına itirazda bulunmadı.
Wikileaks belgeleri inceleme komitesi başkanlığına Abdülkadir Aksu getirildi. Aksu için belgelerde “eroin ticaretine adı karıştı” deniyordu. İsabetli seçim oldu! Belgelerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında: “Çok tehlikeli” deniyordu. Davutoğlu, Hillary Cilinton’la görüşmeden çıkarken “bizden özür diledi” demişti. Meğer dilememiş. Hillary’ye ayaküstü bu kılçığı atan kişiden kim korkmaz? Haftanın en dehşetengiz olayı Hatay’da cereyan etti. İktidarın uğraştığı ağır ceza yargıcı Osman Kaçmaz’ın otel odası, fuhuş ve kokain ihbarı var bahanesiyle basıldı, baskın kameraya alındı, aynı gün haber ajansları ve televizyonlara servis edildi. İçişleri Bakanı ve hükümet olaydan dolayı en ufak rahatsızlık ifade etmedi. Anlaşılan komplo hükümetin bilgisi dahilinde düzenlendi...
Cumhuriyet tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş olaylara tanık oluyoruz. Sonu hayrola...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Vatan yahut Silivri
Sevgili okurlarım, Silivri geçen hafta yeniden gündemin başına oturdu: Bir yandan vicdanlı yazarların WikiLeaks belgeleri ve bunlara ilişkin tepkiler karşısında Silivri belgelerini ve bunlara verilen tepkileri, bu konudaki çifte standardı, ikiyüzlülüğü anımsatmaları... Bir yandan duruşmalarda dikkati çeken ifadeler, tutum ve davranışlar... Öte yandan, Mehmet Haberal’ın tedavi gördüğü hastaneye yapılan baskın... Silivri konusunu yeniden tartışmaya açtı.
* * *
Geçen pazar günü, “Silivri’de...” başlıklı bir yazı yazmıştım... Başlıktaki üç noktanın yerini doldurabilecek sözcükler için önerilerimi sıralamış ve okurlarımın ne düşündüklerini sormuştum. Sevgili okurlarımdan birçok öneri geldi. Bugünkü yazımda bunların içinden yayımlanabilir olanları sizle paylaşacağım.
Ne yazık ki bazıları yayımlanacak
gibi değil... Türkçeleri doğru ve
güzel ama içerikleri, tahmin edebileceğiniz nedenlerden dolayı, yayımlanmaya uygun görünmüyor...
Ayrıca, günümüzün “anlam ve önemini”
bildiğim için mektup yollayan okurlarıma
adlarını kullanıp kullanamayacağımı
sormadım bile... Hiçbirinin adını kullanmayacağım... Sadece ad ve soyadlarının baş harflerini yazacağım... Onlar nasıl olsa kendilerini tanır. Tabii mektuplardaki sevgi ve saygı sözlerini ayıkladım, sadece konuyla ilgili önerilere yer verdim. Bu arada ilginç bir noktaya da işaret edeyim: Ne yazmış olurlarsa olsunlar, “Silivri’de...” başlığını tamamlayacak öneride bulunanların hepsi, ama hepsi, açık adını ve kimliğini belirtmişti... Tabii takma isim var mıydı, bilmem olanaklı değil... Ama bir bölümü adres, telefon numarası ve meslek bile yazmıştı. Kendilerine teşekkür ediyorum.
* * *
“Başlıksız”
Silivri’de savcı, Silivri’de yargıç, Var mı?
T. D.
* * *
“Silivri’de kara cehaletin intikamı”
Benim
Yazarlarım İlim adamlarım
Politikacılarım, Öğretim, üyelerim
Askerlerim, Rektörlerim, İnsanlarım...
Bu kara cehaletin kucağında kavruluyor.
S. N. G.
* * *
“Silivri’de biz kaç kişiyiz”
Biz, siz Silivri’de olmasaydık ABD Irak’ta
rahat edemezdi.
İ.G.
* * *
“Vatan Yahut Silivri”
Z. D.
* * *
“Kerem Gibi”
Özellikle yazınızın son paragrafını okuduktan sonra yazının başlığının “Kerem Gibi” olması gerektiğini düşündüm.
Profesyonel turist rehberi
M. T.
* **
“Silivri’de Zulüm Var”
Can’larımıza zulüm var.
H. K. Fransa
* * *
Kimi zaman kalabalıklar içinde yalnız kalırız... Kimi zaman dört duvar arasında yalnız
olsak da kalabalıkların sıcaklığını, sevgisini, ilgisini hissederiz... Hepinize, “Bu satırları
okuyan kimse yalnız değildir!” diyerek, hayırlı pazarlar diliyorum.
*Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
Hüseyin Çelik’in ciğeri
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, demokrasinin “her isteyenin, istediği zeminde ve zamanda, canı ne istiyorsa onu ifade edebildiği bir rejim olmadığını” söylüyordu.
Polisin görevi, siyasi iktidarın ibret yaratmak ve gözdağı vermek gibi çağdışı tedbir arayışlarına alet olmak değildir.
Türkiye’de demokratik gösteri yapan grupları sokak ortasında cezalandıran devlet gücünü çağdaş yönetimler, o grupların gösteri haklarını dışardan gelecek tehlikelere karşı korumak için kullanıyorlar.
Türkiye’yi “demokrasi bizim için araçtır” diyen zihniyet yönetiyor. Burası sekiz yıl öncesine kadar her Cuma sonrası camilerin önünde türban mitinglerinin güven içinde yapıldığı bir ülkeydi. Şimdi 150-200 öğrenci 12 Eylül dönemi YÖK’ünü mumla aratacak icraatların sorumlularını 150-200 metre uzaktan olsun eleştiremiyor.
AKP’li Hüseyin Çelik polis şiddetine hedef olan çocuklar için “Onlar bizim canımız ciğerimiz” demiş. Bıraksın bu alaturkalığı. Kimse kimsenin canı, ciğeri olmak istemiyor; haklarına, kişiliğine, onuruna saygı gösterilen vatandaşlar olmak istiyor!
* Güngör Mengi / Vatan
++++++
Polis çok mükemmel çalışıyor
İçişleri Bakanı’nı kutluyorum. Polisi; AKP’lilere karşı gelenler için bir korku ordusu haline getirmekteki yüksek becerisi için...
Polisin son rezaleti Sincan Hakimi Osman Kaçmaz ile ilgili. Biliyorsunuz; bu yargıç, Refah Partisi’nin devletten aldığı parayı kanunsuz harcadığı davada, o dönem parti yöneticisi olan Abdullah Gül’ün de yargılanmasını karara bağlamıştı.
Ondan sonra da yandaş medyanın toplu saldırısına uğramıştı. Belli ki AKP’nin emrindeki bazı bürokratlar bu işin intikamını almak için plan yapışlar: Hakim Kaçmaz, izin alarak Hatay’a gidiyor.
Gece yarısı bu adamcağızın odası 40 kadar polis tarafından hem de kameralarla basılıyor. Gerekçeye bakın: ’İhbar geldi; o odada yabancı kadınların zorla tutulduğu, kokain içirildiği söyleniyordu.’ Siz çocuk mu kandırıyorsunuz?
Osman Kaçmaz gibi 1. sınıf bir yargıcın odasını basıp da orada zorla kadın tutulduğu ihbarı var idi demek; ancak aptalları kandırmaya yeter. İktidar; polisi kullanarak başka açığını bulamadığı bir yargıcı böyle kötü göstermek istiyor. Böylece de eline geçirdiği HSYK’ya Osman Kaçmaz’ı linç etmesi için malzeme sunuyor. Ergenekon yargılamaları nereden çıktı diye merak eden var ise; Osman Kaçmaz’a kurulan bu tuzağa bakmak yeterli olacaktır.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Bağımsız askeri yargı
AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) 2 general ve 1 amiralin Savunma ve İçişleri bakanları tarafından “boşa alınma” işlemi için “yürütmeyi durdurma” başvurusunu kabul etmedi.Yani net bir anlatımla “bakanların kararlarının yasal olduğuna” karar verdi.
Bu durumda 3 komutan, “düzeltme”
istemiyle yeniden hukuk yoluna başvurabilirler. Bir sonraki aşamada hukukun son sözünün ne olacağını bir yana bırakalım. Asıl önemli olan ısrarla aşındırılan “adalet” kavramına bu kararın olumlu katkısıdır. 3 komutanın AYİM’den aldıkları “yürütmeyi durdurma kararı” ve AYİM’in sivil iktidar başvurusunu “ret kararı” üzerine yazılanlar, söylenenler için “mahcubiyet” belgesidir bu aşama...
Hani askeri hâkimler, kendilerinden üst rütbede olanlar için “aleyhte karar” alamazlardı? Hani askeri yargı “emir ve komuta zinciri” içinde yukarıdan verilen işaretle karar alırdı? Bunlar havada kaldı. Öte yandan hukukun temel ilkesi “yasaların genelliğidir.” Yasalar önünde herkes eşittir ve yasalar kişiye özel değildir. Oysa 3 komutanın AYİM sürecinde hatırlayın, siyasi iktidardan buram buram tehdit kokuları yayan söylemleri... AYİM 3 komutan lehine karar verirse yeni bir yasa çıkararak siyasi iktidar kararının uygulanacağı mesajı bu ülkenin adalet tarihindeki sicil hanesine geçmiştir.
* Güneri Cıvaoğlu / Milliyet
++++++
Ergenekon senaristi haham Tuncay Güney ortalıktan kaybolmuş. Hemen bir yenisini bulsunlar. Her an lazım olabilir de...
* Fahrettin Fidan
++++++
MİNİ YORUM
Günaydın
“İyi ki varsın Yeniçağ” yazısından sonra okuyucularımızdan İsa Yıldırım mesaj atmış; “Günaydınnn Selcan Hanım!” Yarı şaka, yarı ciddi okurken bozulmadım değil, bakın ne diyor Yıldırım: “Biz bunu yıllardır söylüyoruz, Yeniçağ’ın büyüklüğünün farkına yeni mi vardınız?! Elbette iyi ki varsın Yeniçağ! Ve sizler, her gün çekinmeden evimize buyur ettiğimiz sizler! İyi ki varsınız! Okuyucusunun okumak için evine misafir ettiği gazetemizin, elbette tirajının da daha yüksek olmasını isteriz. Tam bu noktada baht utansın, derler. Kaleminizin gücü eksik olmasın.”