Sene de ey demirler müftü efendi
Ne zaman AKP taifesine ya da dinci kesime yönelik bir yolsuzluk ve hırsızlık iddiası ortaya atılsa, hemen karşı atağa geçiyor bu çevreler, iddia sahiplerinin sözüm ona açıklarını bularak “Bak ha!” demeye getiriyorlar. Bu durum bir öykümü hatırlatıyor bana. Kora Yayınları’ndan yakında çıkacak olan gülmece öykü kitabımdan bir öykü var aşağıda, okuyun da, hak verin bana:
“Müezzin Deli Emin’dir bu. İpe sapa gelmez bir adamdır. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Kafayı bile çeker bazı geceler. Geçenlerde sabaha kadar böyle bir içki aleminde bulunmuş, sabah minareye çıkıp o güzel sesiyle yanık bir ezan okumuştur sâbâ makamında. Sonra gidip eve yatmıştır. Öğlen vakti, memleketin ekabirinden Korukçu Münip Bey önüne çıkıp ” Ola Emin, oğlum o ne ezandı sabahtan, mest oldum vallaha “ deyince ” Kafam eyiydi de ondandır Beg Emi “ diye delice bir cevap vermiştir. Bir keresinde de minarede ezan okurken, aşağıda mahallenin çocuklarının oğlunu dövdüğünü görünce, ezanı ” hayyalel felah “ta kesip ” Şimdi inersem, sizin... “ diye kalayı basmıştır.. Çocuklarla arası fena değildir aslında, oğlunu dövdükleri içindir bu bağırma. Daha geçenlerde yine ezan okuyordu minarede, çocukların uçurtması tam minarenin külahının hizasında uçmaktaydı, baktı ki tekniğini bilmiyor çocuklar, yine ezanı yarıda bırakıp bağırdı: ” Kelle atir uçurtma, kelle atir oğlum, ip verin ip!
Bunlar bir şey değil, Emin’in asıl deliliği çekilir gibi değil. İki de bir müezzinlik ettiği caminin halılarını götürüp satar. Şehrin müftüsü, babasının öğrencisiymiş, onun hatırına, işi resmiyete koymaz, halıları buldurur, yerine koydurur, Emin’i de azarlar, kızar, nasihat eder.
Müftüye haber verdiler bugün, Emin halıları yine çalıp satmış, aramışlar bulamıyorlar. Müftü, Emin’i çağırdı:
-Emincan, halıları nereye sattın, de de gidip bulalım.
-Ben çalmadım ki...
-Yahu kim çalacak senden başka?
-Bene iftira edirler Müftü Efendi.
-Etme yahu, bana niye iftira etmiyorlar?
-Edirler, sene de heç ey demirler.
-Yaa!.. Ne diyorlarmış bana?
-Sene de efedersen ...bne diyirler...
-Ulan sus! Edepsiz herif! Utanmaz!
-Diyirler diyirler ama Müftü Efendi, ben heç inanmiram senin o biçim olduğan, sen de benim üçün denilenlere inanma tamam mi?
Şair sözü yalan değildir
“Kitabın adını sonuna kadar taşımak istiyorum” diye yazmış kitabının ilk sayfasına ve imzalayarak bana göndermiş şair dostum sevgili Hasan Hüseyin Yalvaç. Kitabın adı, “Şair Sözü Yalan Değildir” (Sone Yayınları). Yani Fuzulî’ye itiraz var. Demişti ya koca Fuzulî: “Ger derse ki Fuzulî güzellerde vefa var/İnanma ki şair sözü elbette yalandır”. Hasan Hüseyin itirazını dizelerle yapıyor: “Ey renk, ey çile, ey gem tutmayan sevda /çekinme, gerçeğini şairde sına/seni kılıktan kılığa sokan bir ustadır/ilk halini unutmaz bir tek o bilir/o nedenle şair sözü yalan değildir.”
Edebiyatımızın, Soros sermayesi gibi kirli ve karanlık güçlere karşı duracak kahramanları aradığını belirtiyor Yalvaç, bu deneme türü eserinde. Orhan Kemal’den ve kendinden örnekler veriyor bu bağlamda. Edebiyat dünyasındaki ödül sahteciliklerine de neşter vuruyor. Attila İlhan’ın “Sanatçı ya bir şey olmak peşindedir, ya bir şey yapmak! İlkinin ardına düşmüşse yandınız, yemeyeceği halt yoktur” sözünün ne denli doğru ve geçerli olduğu, Hasan Hüseyin’in bu kitapta verdiği örneklerle pekişiyor iyicene.
Yüreğin gibi bir kitap yazmışsın dostum, temiz ve korkusuz. Sağ ol!