Seçmene çağrı
Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi ve sınırlarını da belirleyecek olan 7 Haziran seçimleri öncesi son “Sizden Gelenler” günü...
Cemal Şafak da günün bu mana ve önemine binaen “seçmene çağrı”sını paylaşmış bizimle. Aktaralım:
“....Kurtuluşu arayanlara, maziyi sorgulayanlara, elleriyle toprağı avuçlayıp canının yarısını yine toprağa gömenlere, ülkesini “tok esirler ülkesi” olarak kabul etmeyenlere ÇAĞRI!
...Berrak düşüncelerini gönüllere yazanlara, kem gözlerin iştahını bozanlara, yüklenip gam yükünü diyar diyar gezenlere... Ozanlara, ezanlara, sevgisini ülküsünden süzüm süzüm süzenlere ÇAĞRI!
...Zindanları Yusufiye yapanlara, sabırları boğum boğum yutanlara, lokmasına merhameti katanlara... Hilal için şafak olup bozkırlara atanlara ÇAĞRI!
...Simasını ak aynada görenlere, saatine ak bilekte bakanlara, ekmeğini ak ocaktan yiyenlere... Doyanlara, soyanlara, soyup da semaya göz koyanlara ÇAĞRI!
...Fikrini hadımlaştıranlara, aklını kısırlaştıranlara, ikbalimi ikbaline satanlara... Kaçanlara, uçanlara, iftar diye çöreğimi saçanlara ÇAĞRI!
...Tuna’yı ağlatanlara, Aras’ı dağlatanlara, Karabağ’a karalar bağlatanlara... Küskünlere, suskunlara, susup da sofrasında yutkunanlara ÇAĞRI
...Ey yüreğini bende bırakıp benini el şarkılarında avutan mahzun bakışlı cancağızım! Dipsiz kuyulardan gelen sesini anca ben duyuyorum. Gönül gözlerimiz birdi hani? Senin hülyaların nerde? Hani dudaklarımızda alevlenen türkülerimiz nerde? Özlerimiz nerde kardeşim? Dağları tutuşturan, davaları buluşturan sözlerimiz nerde?
Çağrım sanadır can yoldaşım, kan kardeşim, ülküdaşım, alperenim...
Biz birbirimizi büyük tufanlarda, kara Eylüllerde bile yitirmedik. Gönül tellerimiz titrese de bağlıydı ruhlarımız ta Kafdağının ardına kadar. Sahte balonlara dolmayan nefeslerimizi şimdi hangi mukaddes kıyılara üflemeliyiz? Bunu bir sen bilirsin bir de ben. Ülkü bayraklarının saklandığı yerden çıkma zamanı şimdi değilse ne zamandır? Umutların artık suya bağlanma vakti gelmedi mi dert ortağım, ülkü bağım?
Zindanlarda kazaya bıraktığımız namaza durma, çağa hareket mührünü vurma zamanı geldi de geçiyor bile. Sensizlikten atmayan tanı, olmayan sabahı, nazlanan şafağı görmek istiyorum. Kulağım sendedir ve senin sestedir. Gel de emanetini gün yüzüne çıkaralım artık!..”
Benim son tahlilim o ki Vanlılar bu defa gitmeyi değil “göndermeyi” tercih edecek!
*
Elim yüreğimde kaldı
İstanbul’da okuyan Vanlı bir üniversite öğrencisi Mehmet Bahadır, “Van’dan ayrı, candan ayrı sekiz ay geçirdim... Van ile ilgili yazılarınızı okurken gözlerim yaşardı, 6-7 Ekim olaylarını yeniden hatırladım ve elim yüreğimde kaldı. Ailemin güvende olmadığını hissederek geçen bu yıl nereden nereye geldiğimizi de gösterdi. Uzun lafın kısası teşekkür etmekti amacım yazınız için. Bölgedeki asıl sorunları böylesine sade anlattığınız için. Gördüğünüz gibi gitmekten bahsediyor herkes, gitmek... Zaten bir bir gittiler, birer birer azaldık... Gitmek lafı beni üzüyor...” diyor.
*
Din tüccarları
Almanya’dan yazan Hüsnü Özdilek, “Biraz dokunalım gel zülfüyâre / Dökülsün yürekten söz pârepâre” deyip bir hiciv paylaşmış bizimle:
“(...)
Ne ” yargı “ ne ” emniyet “ ne de ” ordu “ bıraktın,
Hallaç pamuğu gibi savurdun dört bir yana!
” Paralel “ dediğine daha sen dün çıraktın,
” Dön gel artık özledik... “ diyordun yana yana...
*
Şekiller öne çıktı, kalmadı dinin ruhu...
Bu mudur benim dinim, İslam tanınmaz oldu!
Bağışlanmaz biçimde bir münafık gürûhu
” Bakara makarayla “ her gün yolunu buldu.
*
Kuran’ı ” pasta “ edip dilim dilimyeyince,
İslamiyet şahlanıp başlar mı göğe erdi?
Bu mudur müslümanlık, bu mu inanç deyince,
Dediler ” bu kutlama sizleri niye gerdi?
*
Antep’ten destek geldi...
Gaziantep’ten, Tamer Abuşoğlu’ndan Ümit Özdağ’a destek var:
“Türkiye kamuoyu onu açık oturumlardaki millî tezlerin ateşli bir müdafisi olarak tanıdı.
O ödünsüz bir hayatı yaşam gayesi olarak benimseyen, düşüncesinde ısrarlı, geri adım atmayan, üretken, ehil ve siyasal disiplinden kopmayan bir dava adamı.
Onun adı bu yönüyle Türk toplumunu kuşatan sorunların da bir anti-tezi ve bir anlamda istikbali işaret eden bir cevap anahtarının da ta kendisi.
O baş eğmeyen kutlu davanın değirmenine su taşırken, her zaman ciddiyetini muhafaza eden, üstlendiği görevi önemseyen ve istikrarını bozmadan, metodik çalışmayı yol ve yöntem olarak belirleyen bir profil çizdi.
Zira “Türkiye” gibi büyük bir sevdanın ezici ağırlığına dayanacak sağlam bir omuz yapısına sahip olmak ve onu millî benliğimize düşman olan harici ve dahili unsurlara karşı savunma kabiliyetini diri ve zinde tutmak gerekiyordu.
(...) Ümit Özdağ’ın düşünce ve doğrultu tutarlılığı, onun varlığıyla güç depolayan ve giderek çoğalan geniş yığınların inançlı kitleselliğine dönüştü.
Türk toplumu onu bu haliyle herhangi bir zorlamaya ve özel bir çabaya gerek duymadan benimsiyor ve onu sempatiyle karşılıyor...”