Sayın Bakan, emin miyiz?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ''ın Sinan Ateş cinayetine ilişkin açıklamaları, olayın tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasını isteyen kafalarda bulanıklık oluşturdu… Dileriz, ya anlatımda eksiklik vardır veya bizler yanlış anlamışızdır…
Bekir Bozdağ özetle şunları söylemişti: "Bu konu bütün boyutlarıyla soruşturuluyor. Karanlıkta kalan hiçbir yön olmayacaktır… Ve konu her yönüyle aydınlatılacaktır… Şu ana dek 13 kişi hakkında tutuklama, 3 kişi hakkında da adli kontrol kararı verildi… Bir kişi ise aranıyor… İnşallah yakın bir zamanda o da kolluk güçlerimiz tarafından yakalanıp adalete teslim edilecek. Bu konuda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve kolluk güçleri büyük bir titizlik ve itinayla soruşturmayı yürütmektedir. Kısa süre içerisinde soruşturmayla ilgili adı geçenlerin tamamına ulaşıldı… Önümüzdeki günlerde de inşallah bu tetikçi olduğu iddia edilen kişi de yakalanıp adalete teslim edilecektir…"
Konuşmada geçen en sıkıntılı durum "Adı geçenlerin tamamına ulaşıldı" bölümü… Buradan, ''tetikçi yakalandığında, bu cinayet şebekesinin sınırları da çizilmiş olacak'' gibi bir anlam çıkabilir… Bu asla kabul edilemez ve mevcut ateş, olayı çarpıtmaya, örtmeye veya sınırlamaya çalışanlar ile azmettiricileri korunaklı alana çekenleri de çok ama çok kötü etkiler…
***
Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu davasında da mahkemeler görüldü, yargılananlar oldu, halen devam eden mahkemeler var… Ama bunların hiçbirisi Yazıcıoğlu''nun suikasta kurban gittiğine inanan kitleleri tatmin etmedi, öfkeyi dindiremedi…
Zaten olay yerine günler sonra ulaşılması, devleti yönetenlerin savsaklayıcı cümleleri, ''kazadan kaza çıkarmayın'' şeklindeki olayı kapatmaya yönelik sözler, bugün hafızalarda dipdiri yaşıyor… Olayın tüm yönleriyle aydınlatılamamış olması devlete yönelik hayal kırıklığını besliyor…
Sinan Ateş meselesinde durum daha da farklı… Cinayet, başkentin ortasında gündüz vakti işlenmiş… Neredeyse olay ''suçüstü''… İşin içinde siyasetçisi, gayrimeşrusu, iş birlikçi memurları olan yüzlerce faillik bir olay bu…
Geçelim her şeyi, torbacı katillere iki polisin eskortluk etmesi bile ikinci bir cinayettir… Devletin kendini vurmasıdır… Dünyanın her yerinde sadece bu olay için başlara gök kubbe yıkılır… Emniyeti sağlamak için devletten maaş alan kişiler, ''emniyetsizliğin teminatı'' olacaklar!.. Böyle bir senaryo ancak filmlerde olabilirdi ama bizim ülkemizde oldu!..
Eğer bu cinayet, hangi siyasî bedele mâl olursa olsun, bütün unsurlarıyla açığa çıkarılmazsa, pek çok değer aşınacaktır… Özel harekât polisliği gibi saygın bir birimden iki polisin torbacı katillere cürüm kılınması, milliyetçiler açısından kolay kabul edilebilir bir durum değil…
Devleti yönetenlerin, bu cinayetin milliyetçilerde meydana getirdiği ağır travmayı akıllarından çıkarmamaları gerekiyor… Sözünü ettiğimiz travma, iki satılmış polis, sabıkalı tetikçi, birkaç hapçı yakalanınca geçecek bir travma değil… O yüzden, "Bir tek tetikçi kaldı, o da yakalanırsa bu iş tamam" gibi bir havaya bürünmesin… Çünkü bu ateş sönecek gibi değil, belki onlarca yıl, milliyetçilerin siyasî davranışlarında olumlu veya olumsuz belirleyici olacaktır…
***
Hatırlatalım bir daha: Defnettiğimiz sadece eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı değildi şüphesiz… Kimimizin hâlâ yaşadığını zannettiği veya kendisini teselli ettiği birçok değeri, birçok kabulü, her şeye rağmen korumaya çalıştığı duyguları da gömdük…
Teröristlerin ayakkabı numaralarına kadar bilen devlet, başkentteki ayak izlerini bulmakta ve arkasındaki örgüyü çözmekte zorlanmayacaktır!..
Aksi halde, Bursa''da Sinan Ateş''le birlikte bir çok duyguyu toprağa gömen milliyetçiler, devlete olan güven ve sadakatlerini de gömerler!.. O milliyetçiler ki milletlerinin varlığı ve bu zor coğrafyada tutunmaları için can gerektiğinde can, kan gerektiğinde kan verenler…
Devlet-ebet-müddet çizgisine sadece gönüllerini değil ömürlerini veren insanlar, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış birisinin cesedinin cismen toprağa verilse bile mânen ortada bırakılmasına, hesabının hakkıyla sorulmamasına tahammül etmezler, edemezler…