Sansürsüz Atsız
Oral Çalışlar’ın sonradan kitap da olan “Liderler Hapishanesi” adlı yazı dizisini okumuştum Milliyet’te, yıllar önce. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Ordu Dil Okulu “nda tutuklu bulunan parti liderleri ve ileri gelenlerine dair anılar anlatılıyordu bu dizide. En komik olaylar da MSP’lilerle ilgili olanlardı.
Biri şöyle idi: Tüm gazeteleri alıyorlarmış MSP’liler, fakat önce en yaşlılarından biri, açık saçık kadın fotoğraflarını bir güzel boyuyormuş, sonra servis ediliyormuş. (yaşlı olanın seçilmesi, sulanamaması sebebiyledir sanırım).
Bu gülünç anekdotu, “Vaktiyle Bir Atsız Varmış“ adlı kitap düşürdü yâdıma.
Bir grup Türkçü genç aydın, Atsız üzerine çalıştılar ve 514 sayfalık bir kitap çıkardılar (Siyah-Beyaz Yayınları)
Bu kitabın yazılışının asıl amacı, Atsız’ın yazdıklarının bazı yerlerini o yaşlı MSP’li gibi boyayanlara inat, “Sansürsüz Atsız”ı ortaya çıkarmaktı.
Partinin izin verdiği ölçüde Atsız, yani başkasının beyniyle Atsız vardı kimilerinin dilinde ve ufkunda. Arvasî, ülkücülüğün mezhep imamı yapılmıştı birilerince, Atsız da “Değişilir topu da bir sokak kaltağına” dizesinin mertliğine sıkıştırılmıştı.
Yayıncılar, sözde kanaat önderleri, anlı şanlı unvanlılar vardı, “yanlış anlaşılır” paranoyasının hoyrat zaptiyeleri gibiydiler, Atsız’ın yüzde kaçının gösterilmesi gerektiği konusunda racon kesmekteydiler.
Bu gençler, Atsız’ı önyargısız, saplantısız, nesnel ve eleştirel bir bakışla ele almışlar genel olarak. Sorgulayıcı olmuşlar, çelişkileri bile ilişkilendirerek sentezler bulmaya çalışmışlar.
Kitap, Atsız Bey’in oğlu Buğra Atsız’a da yayın öncesi sunulmuş, okuması sağlanmış. Buğra Bey, beğenilerini ve olumsuz eleştirilerini, atasına yakışır bir biçimde ortaya koymuş.
Prof. Dr. İskender Öksüz de sunuş yazısı yazmış. Duygu yüklü öz ve hoş bir yazı...
Bu kitapta en çok hoşuma giden bölüm genç dostum Emre Koşak’ın yazdıkları oldu. Vallahi aşk olsun, yani bu kadar olur. Yürekli, ufuk açıcı, nesnel, isabetli ve ödünsüz... Bu sıfatları öyle rastgele kullanmıyorum ha! Yazdıkları çok fazla tepki topladı, at gözlüklüleri fena ürküttü, bu da başardığını gösteriyor.
Bu kitapta imzası bulunan tüm yazarları selamlıyorum, kutluyorum, kabul ederlerse (yaşça büyüğüm) gözlerinden öpüyorum.
Fakat olumsuz eleştirilerim de var.
“Cennetin Kütüphanesi” adlı kitabımda “Dipnotların Kerameti” başlıklı bölümde şöyle diyordum:
-Bir kitap yazmalısın. Her sayfanın yarısı dipnot olmalı, kalan yarısının yarısı da dipnot rakamlarından oluşmalı.
-Neden?
-Kitabın akademik ve de çok bilimsel olur.
Bu kitapta da böylesi eğilimler, edimler gördüm. Rastgele istiflenmiş bir yığın söz, tutuk üslup, bilimsel olma gayretine girip akademisyen kalıpçılığına, şablonculuğuna ve böylece yavanlaşıp anlaşılmaza düşmeler. Bunlar “umuma açık” kitaplarda olmaz, bilimsel yapıtlarınızda yapınız bunu (Bu arada söyleyeyim, akademisyenlere karşı bir önyargım yok, benim kızım da akademisyen ve bilimle uğraşmasını ben istedim).
Kitapta yazarların birçoğu Atsız’ın özgeçmişine ilişkin bilgileri yineleyip durmuşlar. Bu da bıkkınlık veriyor okura.. Editoryal bir hata, bu da elbette. Kitabın yazarlarından İkbal Vurucu’nun “vurucu” bir sorusu ile bitirelim: “2013 yılında Atsız neden pek çok gençlik grubunun idolü hâlâ?”
Bunu yanıtlasın herkes!..