Sanma yalnız uçacaksın!..

Küçüktüm ufacıktım; Okul bahçesinde futbol oynayan kızlardan olmadım hiç ama çok sıkı taraftardım.
BeşiktAŞK’ımın ne zaman, nasıl, hangi vesileyle başladığını hatırlamadığıma göre; “doğuştan fanatik” bile sayılabilirim sanırım.
HHH
İlkokulun ya 1’nci, ya 2’nci sınıfı... Sıranın altına gömülmüş ağlarken bulmuş öğretmenim beni. Biri mi öldü, bir yerden mi düştüm, bir yerimi mi kırdım ne bilsin adamcağız, feryat figan görünce paniğe kapılmış tabi:
- Ne oldu Selcan, bu halin ne böyle evladım?
-Zalad gidiyor öğretmeniiiim!..
-..?
-Biz ne yapacağız şimdi? Nasıl bırakır bizi?
Ben hayal meyal hatırlıyorum ama yakın çevremde yıllarca ağızdan ağza nakledilene göre zor sakinleştirmiş o gün öğretmenim; transferin ne olduğunu bile bilmeden, aldığı transfer haberiyle yıkılan şaşkın öğrencisini!
Zalad -bilmeyenler için- Beşiktaş’ın o dönemki kalecisi.
HHH
Bünyemde küçük yaşta zuhur eden bu fanatizme rağmen -gariptir- hiç takım/maç kavgası yaptığımı hatırlamam.
Burnumun direğinin sızladığı, -kardeşim Galatasaraylıydı- ondan gizli gizli gözyaşlarımı sildiğim maçlar olurdu; sokağa çıktığımızda “nasıl yenildiniz ama” diye dalga geçmek için bekleyen çocuklar...
Bir gün olsun “bir olmadım” onlarla; yenik ama gururlu çocuğuydum mahallenin. Galeyana gelmeyen, vakur; hani parmakla gösterirler ya “bak ne efendi” diye; onlardan işte. “Fair play” mahalle temsilcisi!
Sınırları olan, duvarları, mesafeleri; sevincini, coşkusunu ’kendi alanına’ hapsedebilen bir çocuk. Ölçülü.
Şimdi yazarken komik geliyor ama şımarıklığı “bayağı” bulan çocuk olur mu?
Süleyman Seba’ya hayransa, bakışını, duruşunu, kullandığı -diğerleri gibi olmayan- sözcükleri kazıyorsa gün, gün hafızasına; bal gibi olur!
HHH
Lise yılları...
“Efsane Başkan”ın doğum günüydü;
Ya okul gazetesi ya şehrimizin yerel gazetesine bir yazı yazdım; kulübe yollamış belediyenin halkla ilişkiler sorumlusu olan hanımefendi.
Aynı gün adıma bir faks geldi;
Birkaç hafta sonra oynanacak Galatasaray derbisini, İnönü Stadı’nın şeref tribününde yan yana izleyemeye davet ediyordu “Efsane Başkan” beni.
Ömrümün birkaç ukdesinden biridir; “aile izni” çıkmayınca gidemedim; “yarım kaldı” hayatımın en özel hatıralarından biri.
Ama -hele şimdi her gün bas bas bağırdığımız, haykırdığımız yazılara dahi muhataplarının ısrarla, pişkince kulak tıkadığı, tepkilerimizin yok sayıldığı ortamda- o “yarım” hali bile öyle değerli ki;
Yazısı ses getiren(!) yazarlık düşleri kuran çocuktan; sesi kısılmak istenen yazara!..
Bir çocuğun yazdıklarına dahi kulak kabartan nezaket, incelik abidesi “Başkan”dan; asan, kesen, bağıran, çağıranların eliyle sürüldüğümüz yozlaşmaya!..
HHH
Bana “yazmanın” kayda, dikkate, saygıya değer bir eylem olduğunu hissettiren ilk insana gecikmiş teşekkür ve veda günü bugün.
Bu ağacın yaşken “şerefli ikinciliklerin kirli, hileli, şaibeli, haram şampiyonluklardan iyi olduğu öğretisiyle” eğilmesindendir biraz da belki şimdi iktidar yanaşması olmaması kalemimin.
“Başkan”lar gelir geçer;
“Efsane” ler ölümsüzdür...
“Başkan” lar kongreden çıkar, onları yalnız “taraftar” alkışlar;
“Efsane”ler milletin bağrından çıkar; toprağa sığmaz, ebediyen de orada yatar...
HHH
Bakın nasıl uğurluyor bugün sizi tribünler, çimler, soyunma odaları, “helal kupalar”la dolu koridorlar:
“Şu kalbimin durduğu gün
Son sözüm sen olacaksın
Ayıramaz bizi ölüm
Sanma yalnız uçacaksın!”
Böyle işte koca kartal;
“Gökyüzünde değilsin yalnız
Bir yanın ay, bir yanın yıldız...”

TRT’den serenad gibi altyazı
Her şeyim sensin(!)

Recep Tayyip Erdoğan, AKP İl Başkanları Toplantısında konuşuyor. “Olağan” demokrasilerde, “olağan” hukuk devletlerinde bu konuşmayı yapıyor olması bile başlı başına garabet. Ama hepiniz duydunuz işte kendisine yasa ve teamülleri hatırlatanlara:
- Ya git işine bak ya...
Öyle yapayım, işime bakayım, işim gereği bir başka garabeti; TRT’nin, Erdoğan’ın AKP İl Başkanları’na seslenişini duyurduğu “alt yazıyı” paylaşayım:
“12. Cumhurbaşkanı ve Başbakan Erdoğan İl Başkanlarına sesleniyor”
Erdoğan, aynı anda hepsi; her şey birden yani.
Cumhurbaşkanı da o. Başbakan da o. İl Başkanlarıyla “teşkilat” toplantısı yapabildiğine göre AKP Genel Başkanı da o...

“Alo Durdu...”

Ve Derya Sazak “Genel Yayın Yönetmeni” olarak nihayet(!) varlığını hissettirdi Yurt’ta.
Adına, Milliyet’te Hasan Cemal, Can Dündar gibi meslektaşları gönderilmesin diye güya üstünü başını parçaladığı, kendisini siper ettiği nihayetinde de işinden olduğu efsanesi türeten, fedakar, cefakar, kahraman gazeteci Sazak, Yurt’ta ilk iş Hulki Cevizoğlu, Necdet Saraç gibi yazarları işsiz bıraktı! Daha vahimi Yurt ile birlikte Sokak TV’deki işine de son verilen Cevizoğlu’nun kovulmalarının CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla gerçekleştiği iddiası.
Bu iddia doğduysa, Sayın Kılıçdaroğlu, siz tamamen yanlış anlamışsınız “iktidara alternatif olun” çağrımızı. Kastettiğimiz şey kesinlikle “Alo Fatih” ’in yerini “Alo Durdu” yahut “Alo Derya”nın alması değildi!

Yazarın Diğer Yazıları