“Şaka gibi”

Dışişleri Bakanlığı, Kırım’da yayın yapan ATR kanalına yapılan polis baskını ve 7 saat süren aramayı “basın özgürlüğüne yönelik hiçbir müdahalenin kabul edilmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle kınayınca, Millet gazetesi dünkü manşetinden bu açıklamaya karşılık söylenebilecek tek şeyi söyledi:

- Şaka gibi!
Sadece Dışişleri Bakanlığı’nın Kırım için basın özgürlüğü çağrısı yaptığı gün Türkiye’de bir sektör mensubuna “Erdoğan’a hakaret”ten, bir gazeteciye de yolsuzluk operasyonunun örtülmemesi yönündeki sosyal medya mesajları sonrası evine baskın yapan polisleri ivedilikle(!) misafir etmediği, kapıda beklettiği için “görevi yaptırmamak için direnme” ve “hakaret”ten dava açılmıştı!
“Özgürlük”ten ne anladılarsa artık;
Polis kapını mı çaldı, gece üç-sabah beş hiç fark etmez; yataktan -artık nasıl girdiysen- don paça fırlayıp açacaksın polise o kapıyı! Duşta mıydın o esnada, ne olacak canım, şampuanlı kalsın kafan, herhalde banyodan kapıya gidene kadar bir havluya sarınırsın! Örf, adet, edep, mahrem muafsın her şeyden; koskoca “özgür basın”sın sen!
***
Tam da -muhtemelen sizin bu yazıyı okuduğunuz dakikalarda- meslektaşlarımız, “gazeteciler”, iddianamesi ve yargılama tutanaklarının Türkiye’de iktidar sahiplerinin “gazetecilik”ten ne anladığına dair birer utanç vesikası olarak arşivlenmesi gereken bir davanın sanığı olarak -bir kere daha- hakim önüne çıkmayacak olsalardı, inanın ciddiye alıp da, not düştüğümüz her sözcüğün büyük sorumluluğu olan bu köşeyi ziyan etmezdim bu yazıya;
Gelin görün ki tam yerine denk geldi.
Kırım için “basın özgürlüğü” talebinde bulunan ve bu doğrultudaki hakların kazanımı için “takipçi” olacaklarını ilan edenlerin iktidar olduğu güzel ülkemde, gazeteciler, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanmaya devam ediyorlar bugün Çağlayan Adliyesi’nde.
Ve o gazetecilerin iş yerleri-evleri basıldıktan, haklarındaki -bugün artık hemen herkesin ‘kumpas’ olduğunu kabul ettiği- iftiralar “suç” olarak üzerlerine atıldıktan, cezadan beter, ömürlerinden, ailelerinden, evlatlarından, kalemlerinden çalan tutukluluklarından sonra bugün Kırım için “basın özgürlüğü” diye feveran eden iktidarın “o dönemki başı”nın ne dediğini unutmak mümkün mü:
- Bazı kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir... Bomba kullanmak suçtur, bombanın yapılacağı maddeleri kullanmak da suçtur. Bomba yapmanın ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri bunları toplamaz mı? Burada da daha önce gelmiş bilgiler gelmişse, yargı da bu kararı vermiştir ve güvenlik güçlerine gidin alın demiştir!
Tek bu da değil. Hatırlasanıza kendilerinin polis, öğretmen, hemşire, doktor, savcı, asker, bebek katiliyle pazarlık masasında “enseye şamar” samimiyetinde pazarlık yaptıklarını unutup da “tutuklu gazeteci dedikleri terörist, darbeci...” demediler mi?
Hem de nerede biliyor musunuz?
Sıkı durun ironinin zirvesine geldik;
Bugün “teröristlik, darbecilikle” itham ettikleri Zaman gazetesinin yıldönümü etkinliğinde!
Ki ayrıca, belirtmeden geçemeyeceğim, o gün Erdoğan’ın gazetecilere dönük her türlü hakaretamiz ifadesini yaldızlı manşetlerle yayanların bugün iktidarın “basın özgürlüğü”nden dem vurmasına “şaka gibi” demesi de bir o kadar “şaka gibi” !
***
Bugün Çağlayan Adliyesi’nde bir kere daha hakim huzuruna çıkan meslektaşlarımız hakkındaki iddianamede en çok tekrarlanan sözcük neydi?
“Haber” !
Tam 361 kere.
280 defa “kitap” deniyordu mesela, 53 kere “köşe yazısı”, 26 kez “röportaj” ... Hı 5 de “makale” vardı!
Suç “organize haber/kitap yazmak” olunca, haliyle “suç delili” bunlar; “suç aleti” !
Şahsen merak ediyorum, dün “şaka gibi” manşetiyle çıkan ve gazetecilere dönük haksız hukuksuz davaları hatırlatan gazeteyi temsilen bir tek kişi bile bugün Odatv Davası’nın görüldüğü mahkeme salonunda olacak mı “mesleki dayanışma” adına?
(Hoş ben de olamayacağım ama kalemimin ilk günden bu yana ‘adalet’ yazmış olmasının vicdani rahatlığı var en azından satırlarımda...)

Yazarın Diğer Yazıları