Şahın leşkeri, döş ileri
Son günlerde basının üzerinden inmediği, AKP’nin son senaryosu Yüksek Askeri Şûra haberlerini seyrederken, özür dilerim ama midem bulanıyor. Daha önce yazmıştım, ben 21 Mayıs tarihinde Kara Harp Okulu’ndan ihtilal yapmaya kalktığımız gerekçesiyle çıkarıldım. Tam Silivri’lik değil mi? Şimdi “hah tamam gerçek ihtilalciyi bulduk adam tabii böyle yazacak” diye aklınızdan geçebilir. Neyse bizim yetiştirilişimiz, tarzımız farklıydı.
Bizler askeri okullara devam ederken çok sert olan komutanlarımızın ne denli gururlu, onurlu ve doğru olduğu dikkatimizi çekerdi. Örneğin; Allah rahmet eylesin, Kuleli Askeri Lisesi’nde sınıf subayımız olan Binbaşı Sabri Demirbağ’dan, babamdan daha fazla çekinirdim. Ama komuta ettiği öğrencisinin hakkını kimseye yedirtmezdi. Demirbağ, Kıbrıs’a çıkan komando birliklerinin komutanıydı.
Ben lise yıllarında her şeyi sona bıraktığım için birinci sınıfta yani Kuleli tabiriyle dördüncü sınıfta çok sayıda dersten sözlüye kaldım. (O yıllarda askeri liselerde eğer doğrudan geçemediyseniz, ikmale kalmadan önce sözlüye girilirdi.) Coğrafya dersinde iyi çalışmama rağmen hoca bana takmıştı. (Hocalar hep takar ya...) Şansıma imtihan salonlarını dolaşan sınıf subayı Sabri Binbaşı da odaya girdi. İmtihan sırasında Coğrafya hocasının kitaptaki resim altlarını sormasını fark eden Sabri Binbaşı müdahale ederek hocayı uyarmıştı.
Ama bu ve buna benzer olayları biz çok yaşadık. Yediğimiz yemekten giydiğimiz üniformaya, hocalarımıza kadar üstlerimiz her türlü olayda hakkımızın yenmesine izin vermezdi. Yani bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başında olan komutanların çoğu da böyle yetişti. Ne oldu bu orduya da, astlarının haklarını koruma konusunda bu hataları yapar hale geldi; kahrolmamak mümkün değil. YAŞ olayı için bundan daha fazlasını yazmak içimden gelmiyor.
Aslında Türkiye’nin başında dolaşan belalar için bu tür sorunlarla uğraşmaması ve asker-sivil birlik olması lazım. Her zaman olduğu gibi geçen hafta önemli iki haberi basın görmedi. Göremezdi de zaten, onlardan bu feraseti beklemek fazla. Birincisi ABD’nin Türkiye’ye bir radar üssü kurmaya hazırlanması. Haberi Washington Post gazetesi patlattı. Gazete, bu radar üssünün İran’daki nükleer tehlikeye karşı Avrupa’ya kurulacak füzesavar sistemine erken uyarı sistemi olmasının planlandığını yazdı. İyi de bu işte bazı terslikler var.
Mesela konuştuğumuz radar uzmanları bu radarların bölgede dinleme olaylarında da kullanılabileceğini ileri sürüyor. Aynı soğuk savaş döneminde Sovyetlerin Samsun ve Ağrı dağından dinlenmesi gibi. Yani İran ve Orta Asya’nın dinlenmesi de bu şekilde mümkün olacak. Tabii bu radarları Amerika ve İsrail düşmanı ağızlar savuran ampul takımı nasıl savunacak bilemiyorum.
İkinci konu gene çok önemli. ABD kesinkes Irak’tan gelecek yıl çıkmakta kararlı. Bir anlamda çıkmak zorunda. Daha önce de yazdım. Irak’ta ABD tarafından monte edilen merkezi hükümetin zerre kadar gücü yok. Amerikan askeri çekilir çekilmez Irak’ta Sünni, Şii ve Kürtler birbirine girecek bu kesin. Bunun hazırlıklarını bizim burnunu Arap dünyasına çeviren takunyalı basın da fark etmedi. Hatırlarsanız Suudi Arabistan Kralı ve Suriye Devlet Başkanı geçenlerde birlikte görülmeye başladılar. Suriye, Arap dünyasında artık Mısır’ın yerini alıyor.
Araplar Kürtlere o petrolleri yedirtmez ve yanı başlarında bir Şii kalesine de izin vermez. Amerika da bu nedenle Türkiye’yi Irak’a bekçi başı olarak bırakacak. Tabii Iraklılar kabul ederse. Polis devletiyiz ya ne yapsınlar, işi en iyi bizimkiler yapar. Kerkük’de bir Silivri mahkemesi kurar tüm darbeci Kürtleri ve Iraklı Arapları, Şiileri ve Sünnileri yargılar bizimkiler. PKK’lıları da bölgede devriyeye koyarlar...
İran’da şahın askeri için bir tekerleme vardı. Hep bu günlerde dilimde. “Şahın leşkeri, döş ileri tümbek geri. (Şahın askeri, göğüs ileri popo geri) Yek-dü-se yallah (Yürüyüşe başlarken bir-iki-üç yallah)” Bugünler için ne güzel bir tekerleme.