Sahi neden?..
Birinden zor bir şey istiyorsanız, önce nedenini izah ederek başlamalısınız...
İzah etmezseniz muhatabınızdan gelecek soru bellidir: "Neden?"
Kadim bir sorudur, ama cevabı "ben istediğim için..." değildir. Peygamberler bile insanları dinlerine çağırırken önce insanları neye çağırdığını izah ederlerdi. Çünkü dinler her ne kadar "iman"ı esas alsa da insanları "ikna" edecek somut gerekçelerle imanı muhkemleştirme yoluna giderler...
Netice olarak bir soru ne kadar önemli ise cevap da o kadar önemlidir.
Hele hele dünkünden vazgeçip tam zıttı bir şey söylüyorsak bu sorunun cevabı daha da önemlidir...
Bunun izahı "benim kararım bu..." demekten geçmiyor. İnsanlar "subliminal" mesajlarla beslenemiyor; en azından üyesi bulunduğumuz fikri atmosferde böyle bir alışkanlık yok...
Evet, muhafazakâr ögelerin belirleyici olduğu bir Milliyetçilik anlayışımız var. O yüzden "mukaddesatçılığı" Milliyetçiliğin hemen yanına konuşlandırmışız.
Garip ama hakikat şu ki mukaddesatçılığımız hiç de "kaderci" yapmadı bizi.
"Biat" ise tutunamadı bir türlü fikir coğrafyamızda. "İsyankâr" çocuklardan oluşan kalabalıklardan "biatçı" çıkamazdı zaten.
"Teba" meselesi ise çağdaş zamanlarda Lise ve Üniversite koridorlarında "gençlik" hevesinden öteye geçmedi.
Doğru, Ülkücüler liderlerini hep dinlediler, sonsuz bir saygı beslediler. Ama akıllarına yatırmadıkları şeyleri de her zaman sordular...
Rahmetli Türkeş hareketin kurucusu, Ülkücü kalabalıklar için "Başbuğ", "sorgulanmaz" niteliklere sahip "karizmatik" bir liderdi lâkin Ülkücüler onun da yaptığı bazı şeyleri sorguladılar.
O, bu sorguları duymamazlıktan gelmedi. Tabir caizse Ülkücüleri "adam" yerine koyar, dinlerdi. Allah rahmet eylesin.
Şunu da kenara yazalım, kimse Türkeş değil...
Evet, Türkeş de "konjonktüre" dayalı bazı hamleler yaptı ve ona itiraz ettiğimiz zamanlar da oldu. Ama onda hiçbir zaman "dramatik" bir değişiklik görülmedi, hiçbir hareketi ondan "beklenmeyen" bir hareket değildi.
Hasılı Türkeş bu hareketi çok iyi tanıyordu, bu hareket de Türkeş'i...
Bugünkü sorunumuz şu ki "tanınmıyor" ve "tanıyamıyoruz"...
Bu tanınmamazlık hâli bugüne kadar bir şekilde tolere edilebiliyordu çünkü, her ne kadar eleştirsek de temel mevzularda asgari bir fikri tutarlılık vardı...
Son gelişmelerden sonra bu tutarlılığa da halel geldi.
Kimse havaya, sağa-sola bakınmasın, haberi yokmuş gibi yapmasın: Bu "ideoloji"yi soluyan herkes mevcut durumdan rahatsız.
En iflah olmaz "evet"çiler bile kafayı yastığa gömdüğü zaman şu soruyu soruyor: Konunun bizimle ne alakası var?
Ülkücüler lider ve fikir arasında sıkışmış durumda.
Bu önemli bir problem. Problemin muhataplarınca anlaşılamadığı iki örnek olayla gözler önüne serildi.
Birincisi "lider"in "bireysel oyum evettir!" açıklamasıdır. Bu açıklamadan nasıl bir sonuç çıkartacağız?
"Liderin beyanı beyanımdır" nokta-i nazarından yaklaşıp "evet" mi diyeceğiz? Yoksa, "lider 'bireysel oyum' diyerek yolu açmıştır" diyerek "hayır" mı diyeceğiz?
Eğer liderseniz, kalabalıklar için bireyden öte bir anlam taşımaktasınız demektir. Yol gösterici olmak lâzımdır.
İkincisi Ülkücü siyasetin tarihine "not" düşen açıklamalardan biridir ki şöyledir: "Anayasa içimize sinmedi ama, erken seçim kapıdaydı ve erken seçime hazır değildik."
İsmi her ne olursa olsun bir siyasi hareketin "seçimden kaçış" gerekçesi ile "içine sinmeyen" böylesi önemli bir "sistem değişikliğine" parmak kaldıracağının beyanı tarihe geçer.
MHP'ye seçimden kaçmak isteyen bir parti imajı verilmesi meselenin en acı noktasıdır. MHP'yi böyle bir görüntüye sokmaya kimsenin hakkı yoktur...
Tam da "sahi neden..." diyerek yazıyı bağlayacakken, Ülkenin bekası için anayasa değişikliğine "evet" verilmesi gerektiğini ihtar eden bir ağabeyimizden şu açıklama geldi, onu da üçüncü örnek olay olarak eklemekte fayda var: "Cumhurbaşkanı Ülkücüler ve MHP için neler söyledi de, biz Cumhurbaşkanı için az mı söyledik. Sanki siz Mekke Müftüsünüz!"
İmlayı değiştirmedim, sayfasından alıp koydum...
Bu cümle "onlar bize yaptı biz de onlara, hesap görüldü!" cümlesidir.
Daha önce alışık olmadığımız bir tarzda çalışan bir kafa ile karşı karşıyayız. Bu kafanın bizi nereye götürebileceğini kestirebiliyor musunuz?
Allah sonumuzu hayretsin...